Eylül 1969, İstanbul Adliyesi: Deniz Gezmiş’le son görüşme

Vietnam Devrimi'nin lideri Hi Şi Minh 79 yaşında ölmüştü. Ho Amca, Sovyet-Çin gerginliğinin had safhaya ulaştığı, Türkiye sol hareketinin uluslararası referans arayışı içinde bulunduğu günlerde bizler için önemli bir semboldü. O sorunlu günlerde Ant'ın kapağını ve orta sayfalarını Ho Amca'ya ayırdık: "Dünya büyük bir devrimciyi kaybetti."

O sıralarda Deniz Gezmiş hakkında gıyabi tutuklama kararı olduğu için aranmaktaydı. Ho Şi Minh'le ilgili sayı yayınlanınca telefon ederek ne denli duygulandığını anlatmış, ardından da kendi durumundan bahsederek, "Kavga giderek sertleşiyor. Sanıyorum bunlar beni artık hiç rahat bırakmayacaklar..." demişti.

Eylül 1969 sonuydu. Ant'ta yayınlanan "Kavga zamanıdır" başlıklı yazımdan dolayı İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde altı yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordum.

Her zamanki gibi sıramın gelmesini beklerken adliye koridorlarında boydan boya volta atıyordum. Bir anda giriş kapısında büyük bir gürültü koptu, kapıya doğru seyirttim. Önde polislerin kelepçelediği Deniz Gezmiş, arkada da devrimci gençler... Deniz o gün görüşmek üzere gittiği Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Orhan Aldıkaçtı'nın ihbarı üzerine fakülteyi basan polisler tarafından yakalanarak gıyabi tutukluluğu vicahiye çevrilmek üzere adliyeye getirilmişti.

Deniz'i hemen alt kattaki bir bekleme odasına soktular. Onunla birlikte gelen gençler beni görünce niçin orada olduğumu sordular. Duruşma sıramı beklediğimi söyledim. Bunun üzerine gençlerin bir kısmı benimle birlikte yargılanacağım Ağır Ceza Mahkemesi'nin önünde toplandı, duruşma sıram gelince de izleyici olarak salondaki dinleyici sıralarını doldurdu.

Gençlerin varlığı salonda öylesine etkili olmuştu ki, savunmamdan sonra cumhuriyet savcısı da yazdığım yazıda suç unsuru bulunmadığı yolunda görüş bildirdi, mahkeme heyeti de oybirliğiyle beraatime karar verdi. Mahkeme salonundan alkışlar arasında ayrıldık.

Karardan sonra alt kata inerek Deniz'i buldum. Hâlâ elleri kelepçeliydi ve de endişeliydi:

- Arkadaşlar senin beraat ettiğini söylediler, geçmiş olsun, dedi... Ama devrimci basına ve devrimci gençliğe karşı bu dâvalar bitmez. Daha ağır şeylerle karşılaşacağız... Mehmet Cantekin'i vurdular... Daha kimler vurulacak? Yarın serbest bırakılsam bile hayatta bırakırlar mı? Ama direneceğiz...

Deniz haklıydı. Tutuklandığı o gün İstanbul'da Mustafa Taylan Özgür de vuruldu.

Cinayet makinesi işlemeye başlamıştı.

Ama devrimci bilinçlenme ve örgütlenme de hızlanma sürecine girmişti.

*********

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Ankara'daki banka soygunu gündeme bomba gibi düştü.

Ant'ta bu olayla ilgili çeşitli değerlendirmeleri verdikten sonra, Deniz'lere sahip çıktık: "Deniz ve arkadaşları, soygun düzenine karşı savaşan halk çocuklarıdır!"

Soruyorduk: "Türkiye kurtuluş mücadelesinin birinci döneminde tek vurucu gücü teşkil eden ve ulusal hareketin Ankara'da tutunmasını sağlayan Çerkez Ethem ve kardeşleri de, o çok seçkin milislerini, İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırarak aldıkları yarım milyonluk fidyei necat ile donatmışlardır. Ethem kuvvetleri Anadolu'nun dört bir yanında Ankara Hükümeti'ne rahat çalışma olanağı sağlarken ne Mustafa Kemal ne de İsmet Bey bunun hesabını sorabilmişlerdir. Sıcak mücadelenin kanunları serttir ve günü gelince kimseden icazet almadan uygulanır."

Yazı kurulumuzdan Çetin Özek bir konferans için gittiği Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde Deniz Gezmiş'le görüşmüştü. Deniz, kendilerini "soygun düzenine karşı savaşan halk çocuklarıdır!" diyerek savunduğumuz için duygulanmıştı.

- Bize bir tek Ant dayanışma gösterdi, diyerek teşekkür etmişti.

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun önderleri Deniz, Yusuf ve Hüseyin bir sonraki aşamada Amerikan çavuşlarını kaçırma eyleminden sonra Türkiye Kürdistanı'na geçerken yakalandılar.

Bâbıâli medyası Deniz'lere karşı büyük bir karalama kampanyasına girişti. Ant'ta THKO'nun bildirisini tam metin verdikten sonra şu uyarıyı yaptık:

"THKO savaşçılarının giriştikleri eylemlerin, başlangıç noktası ve olayların gelişimi açısından eleştirilecek yanları vardır... Ancak sansayonel gazete haberleri ve polisin çıkarttığı söylentiler esas alınarak bu olayların eleştirisi yapılamaz. Mücadeleye baş koymuş, canlarını vermeyi göze almış devrimcilere eleştiri yöneltmek, masa başlarında ahkam kesenlerin değil, mücadelenin en keskin noktalarındaki devrimcilerin hakkıdır."

(Doğan Özgüden, « Vatansız » Gazeteci, Cilt I, Sürgün Öncesi, Belge Yayınları, Istanbul, Aralık 2010)