Destek için yola çıkmışlardı, saldırıya uğradılar

İbrahim Akkaya, 93'te Mardin'in Qoser ilçesinde doğdu. Politik bir süreç evresinde 2012’de güzel sanatlar bölümünde üniversiteye başladı.

O dönem alanı gereği, politika çalışmalarının başyapıtı haline geldi. Devlet hiyerarşileri tarafından sanat alanında illegal hale getirilmiş ve sürekli Vandalizm adıyla kirletilmek istenen Graffiti (Mural) alanıyla uğraştı. Akkaya Üniversite sürecinde 2015'de örgütlü öğrenci kitlesi olarak Kobanî’de IŞİD tarafından anneleri ve babaları savaşta öldürülmüş çocuklara psikolojik destek amaçlı kamplara gitmeyi kararlaştırdı. Örgütlü öğrenci kitlesi olarak, gerek sanatsal etkinlikler gerekse psikolojik etkinlikler çerçevesinde alanlar kurmuşlar. Akkaya bu alanda çocuklarla birlikte masmavi bir gökyüzü çizmek, zihinlerinde ve yağmalanmış bombalanmış Kobanî şehrinin yıkık duvarlarına beyaz güvercinler resmetmek ayrıca örgütlü öğrenci kitlesi olarak az da olsa çocukların bilinçlerindeki o korkuyu ve savaşın vahşetini unutturmayı amaçlamışlar.

34 kişinin yaşamını kaybettiği Suruç saldırısını yaşadın, bu süreçten biraz söz edebilir misin?

20 Temmuz 2015'te üniversite gençliği olarak Suruç'a yola çıktık. MKM merkezi bahçesinde basın açıklaması yapacağımız esnada devlet destekli IŞİD çetesinin canlı bomba saldırısına uğradık. O saldırıda 34 yoldaşımızı kaybettik. Bu olaylar ardından Suruç’tan sağ ve yaralı kurtulan bütün yoldaşlarımız gözaltına alındılar. O vakitte benim kaldığım evde 'Şafak Operasyonu' ile gözaltına alındım. Üç gün boyunca hasta bir durumda hücre gibi bir alana koydular. Ağır söylemlerin ve saldırıların odağı olmuştuk. Yaptığım sanatsal çalışmalarımın çoğunu delil olarak beraberlerinde götürdüler. Bu dava da beni terör örgütüne üye ve propagandası yapmakla suçlama dosyaları açıldı.

Tüm bunları yaşarken, güzel sanatlar bölümünde öğrenciydin bu yaşadıkların okul hayatını nasıl etkiledi?

Emniyet tarafından okuduğum üniversite’ye yazı gönderip beni 'Cumhurbaşkanına hakaret' etmekle suçlayıp hakkımda işlem yapmaları için talimat verilmişti. Tüm bu yaşanan durumlar  üniversiteye devam etmemi engelliyordu. Lisans bitiminde Yüksek Lisans için üç defa sınavlara başvurdum. Sınavları geçmeme rağmen sınav sonrası mülakat sistemini koydular ve bu mülakatta sadece iktidar zihniyetli kişiler alındı. Her seferinde red edildim.

Tüm bunlar yaşanırken askerlik sürem dolmuş ve askerliğe gitme başvurumu yapmadığım için bana uyarı şeklinde bir belge verdiler. Ben vicdani reddimi vermek istiyordum ve bu durumu avukatım ile görüştüm. Avukatım bana vicdani reddimi vermememi önerdi “olası bir durumda dosyan olduğu için sana tutuklama verebilirler” şeklinde beni uyardı. İki defa yurtdışında Yüksek Lisansımı yapmak için başvurularda bulundum ve kabul edildim daha sonra bu kabul mektupları savcılığa dilekçe olarak gönderdim ve “bu soruşturmalar benim eğitim ve öğrenim hakkımı engelliyor” şeklinde dilekçe hazırladım. Bana yurtdışı yasağı konulduğu için sürekli red edildi.

Kaçak yollarla yurt dışına çıkma kararını neden aldın? ve kaçak yolla başladığın bu yolculuk nasıl gerçekleşti?

Beraber olduğumuz arkadaşların çoğuna tutuklanmalar çıkıyordu. Bu süreçte özgür bir düşünce ile Türkiye’de kalmam zor olacaktı. Ayrıca yurt dışı yasağım olduğundan yasal yollarla yola çıkmam imkansızdı ve mahkeme tarafından tutuklama kararım çıkmadan önce kaçak yollarla yurtdışına çıkma kararı aldım.

Kararımı vermiştim ve akşamın dokuzunda sınır boyundaki Meriç nehrini geçip tek başıma ormanlığa doğru yürümeye başladım, saat gecenin ikisiydi, Yunan topraklarında beş saattir yürüyordum. Ağaçlık ve tenha bir yerde yolun sonu gelir umuduyla yürümeye devam ettim. Benim geçtiğim gün Yunan sınırında politik sığınmacı üç kişiyi deport etmişlerdi. En son mültecilerin adını ‘özgürlük treni’ adını koydukları tren raylarına vardım. Ve sabah beşe kadar rayların üzerinden tren garına varana kadar yürüdüm. Ve bu uzun ve zorlu yolculuktan sonra nihayet Atina’ya vardım.

Zorlu bir yolculuğu atlattın, ama çok daha zorlu bir yolculuğun başlıyor ve artık Atina’dasın burada ki durumun nedir?

Buradan İsviçre’ye geçmek için 11 gündür bekliyorum ve İsviçre’ye gidebilmem için yasal bir konumum ve durumum yok. Atina’da iltica edersem iki sene sonra mahkeme düzenliyorlar. O süre zarfı içinde büyük kayıplarım olacak özellikle eğitim konusunda kaybım olacak.

Ayrıca Yunanistan devletinin mültecilere karşı tutumları basında bellidir. Burada oturum alıncaya kadar hiç bir hakkın olmuyor bu süreç üç yıldan fazlada sürebilir. Şuan da Türkiye’den çıkan politik arkadaşların işgal ettiği yıkık bir binada kalıyoruz. Yarın yada öbür gün bizi buralardan çıkarma ihtimali de var. Benim çağrım o ki bu durumu paylaşmak için bütün politik arkadaşlardan ve kurumlardan dayanışmayı bekliyorum.

(İbrahim Akkaya / çürüme konulu çalışmaları)

ÇÜRÜME / DECAY

Çüreme / Decay konusunu ele alan seri halinde oluşmuş çalışmalar, malzemelerde de aynı konu çerçevesinde çürük, paslanmış, yanmış dokular üzerinden hissizleştirilmiş, anlamsızlaştırılmış bireyin (toplumun) izleyici ile karşı karşıya donup kalmışlığını ele almaktadır. Dünya global hızlı bir çürüme ve çöküşe doğru gidiyor. Tüketici bir toplumun oluşması, kültürel çürümeyi ve etik değerleri yozlaşmış dejenere bir toplumu yarattı. İçinde yaşadığımız toplum, ihtiyaçtan öte sahip olma arzusuyla bir tüketim döngüsü içinde gerek birey psikolojisi gerekse de toplum olgusunun çürümeye başladığı bir hastalık haline gelmiştir.