CHP için tek yol direniş

"Emekçi sınıfları ve yoksulları ezen gerici ve faşist iktidara karşı şu an için mücadele eden CHP'nin bu kitlesel mücadelesine katılmak doğru ve devrimci olandır. Fakat bu bizim CHP'li olduğumuz anlamına gelmez!"

Che Guevara'nın "Gerçekçi ol, imkânsızı iste" evrensel deyimini, ülkemiz gerçeklerine uyarladığımızda sermayenin partisi olmasına rağmen CHP için tek yolun direnmek olduğunu söyleyebiliriz.

Çünkü büyük bir fırtına yıllardır etkisini ve yıkımını artırarak devam ediyor. Ama kimi solcu ve demokratlar bu fırtınayı yok sayan düşünce ve davranışlar gösteriyor. Örneğin Kürt ulusal hareketi, böyle bir iktidarın peşine takılmış barış gerçekleştirmeye çalışıyor. Gariplik bitmiyor; BOP projesi adı verilen bu paradigmanın peşinden giden solcu gruplar ve aydınlar da kendilerini inkâr edercesine son saldırıları gerçekleştiren iktidarı faşistlikle suçluyorlar. Peki, o zaman bu faşist ve diktacı iktidarla demokratik bir barış olamayacağını neden kabul etmiyorsunuz? İkinci bir grup ise Kılıçdaroğlu'nu Alevi olduğu için her şart altında destekleyen fakat giderek azalmış olan 'solcu' Kayyumcular. Onların derdi ülkenin, emekçilerin, yoksulların geleceği değil; varsa yoksa Kılıçdaroğlu'na yapılanlar. Bu da bir tür sapkınlık olsa gerek! Tüm RTE rejiminin payandaları gibi!

Açıktır ki CHP'ye yapılan baskı ve terörün, ezilen ve sömürülenlerin, aydınların, modern yaşamdan yana olanların geleceğinin karartılmasıyla ilgili olduğunu göremeyenlerin veya bunu önemsemeyenlerin varlığı ne yazık ki toplumun ilerici diyebileceğimiz her kesiminde mevcut. Bu nedenle CHP'nin sürdürdüğü direniş çizgisine tüm muhalif kesimlerin omuz vermesini, devrimciliğin zorunlu bir adımı olarak bize hatırlatan çarpıcı birçok örneği devrimci tarihimizden verebiliriz elbette. *Bu deneylerin geçtiği Rusya, Çin ve Küba gibi ülkelerdeki devrimci mücadelenin başarıya ulaşmasında bu tür adımların belirleyici olduğunu biliyoruz. Tek sorun, bunu doğru bir taktikle sürdürebilmektir. Bu taktik şudur:

Emekçi sınıfları ve yoksulları ezen gerici ve faşist iktidara karşı şu an için mücadele eden CHP'nin bu kitlesel mücadelesine katılmak doğru ve devrimci olandır. Fakat bu bizim CHP'li olduğumuz anlamına gelmez!

CHP'nin yeni yönetimi, belli ki ayağına basıldığı için olsa gerek, çok doğru adımlar atmakta ve kitlelerle buluşan mücadele çizgisini sürekli geliştirmektedir.

Son İstanbul il yönetimi ve başkanlığının mahkeme kararıyla görevden alınıp yerine kayyum atanması hukuki olarak yok hükmünde olabilir veya olmayabilir. Bunun fazla bir önemi yok! Çünkü bu yol olmazsa başka bir yol bulacaktır iktidar, önüne dikilen ve onun ABD merkezli projesini engelleyen bu barikata karşı. Soruna karşı hukuki açıdan mücadele elbette küçümsenmemeli ve önemlidir; bu yol mutlaka izlenmelidir. Fakat bunu sorunun çözümünde temel almamak gerekiyor. Belirleyici olan, kitlelerin bu zalimliklere ve baskılara karşı kendiliğinden de olsa karşı çıkan davranışları ve hareketleridir. Örneğin 900 delegenin olağanüstü kongre için harekete geçmesi bu tür bir adımdır. Bu adımın önemi sadece hukuki açıdan muhteşem bir atak olmasından dolayı değil, daha ziyade iktidarla iş birliği yapan Kılıçdaroğlu vb. Kayyumcu aparatların yanında daha önce yer almış delegelerin onlara tokat gibi bir cevap vermiş olmasından dolayı böyledir. Fakat bu türden etkili ve sonuç alıcı hukuki adımlar da kalıcı bir çözüm getirmeyecek ve zaman içinde iktidar yeni yol ve taktiklerle saldırısına gelişmiş yöntemlerle devam edecektir. Belli ki burjuva kural ve kurumların tümden ortadan kaldırılacağı açık bir dikta yönetimi için efendileri izin vermemiş ki (böylesi açık faşist bir iktidarın NATO ilkeleriyle çelişeceği ve emperyalistleri deşifre edeceği açık), iktidar saldırılarını hukuki makyajlarla sürdürmek zorunda kalıyor.

Başarıya giden yol

Bu yol tek kelimeyle elbette ki devrimdir. Fakat bunun "d"si bile ülkemizde bulunmuyor. Devrimci grupların koşu bandındaki hızlarını saymazsak, kitlelerle ilişkili tek güç olarak CHP'nin yeni yönetimini görüyoruz. Onların kendi varlık sorunları nedeniyle gündeme aldıkları kitlesel eylemler oldukça önemli. Fakat bir müddet sonra bu eylemlerin de bir sonuç yaratmadığı görüldükçe tavsayabilir veya etkisini yitirebilir. Bu nedenle aşağıdaki taktik adımları CHP gündemine alabilirse ve devrimci unsurlar da bu yönde destek sunarlarsa, mevcut iktidar mutlaka geri adım atacak ya da daha büyük ve şok edici ataklar geliştirerek zaten kaygan ve haksızlıklarla doldurulmuş zemin üzerinde kendiliğinden dengesini kaybedecektir. Örneğin AKP veya MHP saflarından etkili birisi çıksa, yapılan haksızlıklardan bahsedip günah çıkarsa, inanın ki iktidar iplik söküğü gibi tırlayıp gidecektir. Onları ayakta tutan harç esas olarak: 1- suçluların zorunlu birlikteliği, 2- sivil ve militan bürokrasidir.

Peki, bu gerici iktidarın saldırılarını kökünden çözecek ve başarıya taşıyacak bir yol var mıdır? İsterseniz buna bakalım!

Uluslararası sermayenin uzantısı olan bir parti (CHP) için tek yol, kitle ilişkisini ve seçim amaçlı muhalefeti sürekli, canlı ve geliştirerek ayakta tutmaktır. Onlar için tek yol budur. CHP mücadelesini bu yönde sürdürüyor zaten fakat iktidarı gerileteceklerine (ki bazı ufak başarıları saymazsak) aksine daha da gelişmiş saldırılara uğruyorlar. Bu nedenle şu basit fakat etkili adımları da gündemlerine almalıdırlar diye düşünüyorum:

İktidarın zayıf karnı bürokrasidir. CHP'nin kitlesel eylemleri geçmişe göre yeni ve beklenmedik olduğu için toplumda ve bürokrasi üzerinde etkili oldu. Nihai bir sonuca ulaşmayınca bu eylemler eski etkisini yitirecektir. Bu nedenle yapılması gereken, bürokrasinin tüm sorunlarını ve beklentilerini listeleyen ve gündeme alan bir çalışma yapmaktır. Çünkü rejim, bürokrasiyi yandaşları gibi besleyemiyor. Geçerken değinilen değil; aksine her toplantıda bu sorunları sistemli olarak ele alıp çözümlerini de sunan bir ajitasyon ve propagandaya ihtiyaç var kanımca. Bu basit taktik, zamanla baraj duvarını çatlatıp patlatan su görevini görecektir.

İkinci adım; CHP'li tüm yönetici ve milletvekillerinin, emekçi kitlelerin üretim alanlarına ve işçi, çiftçi ve çevreci vb. eylemlere katılmalarıdır. Yalnızca miting yapmak veya esnaf gezmek değil; yöneticilerin bizzat fabrikalara, tarlalara, yeşil alanlara ve direnişlere giderek yapacakları etkinlikler, yeni yoksul ve mağdur kesimleri mücadele çemberinin içine çekecektir. Bu tür girişimleri olan Mahmut Tanal'ın yarattığı olumluluğu tüm CHP'li ileri gelenlerin yapmasının etkisi sınırsız olacaktır. Her akşam konuşmak iyi, güzel fakat bir müddet sonra eski etkisini yitireceğinden emin olabiliriz.

En önemli adımlardan biri de muhalefeti tek çatı altında toplama taktiğidir. Kılıçdaroğlu'nun eğreti ve güven vermeyen adımı yerine daha somut ve güven veren adımlar atılmalıdır. Çünkü kendine ulusalcı veya milliyetçi diyen kesimler potansiyel olarak RTE rejiminin stepnesidir. Bunlardan bir düzine kişi şu an Erdoğan'ın vurucu güçleri olarak iş görüyor zaten. Mevcut muhalefettekilerin de her an rejimin payandası olması çok normal. Çünkü ideolojik olarak aynı çizginin üzerinde yürüyorlar. Bu nedenle CHP, onlarla ortak bir seçim partisi kurmalı ve seçime güçleri oranında bu parti çatısı altında ortak katılmalarını sağlayan hakkaniyetli ve demokratik bir platform yaratmalıdır.

Ayrıca belirtmeliyim ki:

1-) Dağılmamak üzere toplanma vb. taktikler Türkiye koşulları açısından pek gerçekçi durmuyor. (Ne yazık ki toplumumuzun çoğunluğu zor karşısında dirençli değil. 1982 referandumunu hatırlayın.) Bu eylem, gelinen aşamada kitlesel olarak gerçekleştirilebilirse, elbette yukarıdaki taktiklerin de motoru olacak derecede önemli bir yerde duruyor. Çünkü Guatemala'daki dikta rejimi, yerli halkın dağılmayan muhteşem kitlesi sayesinde yıkılmıştı.

2-) İkinci bir olasılık da militan solun takıntılarından kurtulup göstermelik değil, tüm güçleriyle bu mücadelenin içinde olmalarıyla ilgilidir. Nasıl ki 19 Mart darbesine karşı Beyazıt'taki öğrenci gençlik, polis barikatlarını aşarak topluma, eyleme ve CHP'ye yeni bir ruh ve enerji vermişse, sosyalistler de birlikte bu mücadelenin içinde yer alarak gidişatı değiştirecek enerji ve manevi gücün oluşmasını sağlayabilirler. Fakat bu olasılık da çok zayıf gözüküyor.

*1918 Rusya'sında Bolşevikleri ezen ve işkence eden Kerenski iktidarını kendi generali Kornilov ayaklanıp yıkmaya kalkıştığında, Bolşevikler Kornilov'a karşı savaşarak bu büyük tehlikeye karşı çıkmışlardı. Yine 1936 yılında Çin'de Japonlar ülkeyi işgal ettiğinde Mao liderliğindeki Çin Komünist Partisi, o güne kadar üyelerini kezzap kuyularına atan ve kitlesel katliamlar yapan Kuomintang Partisi ile ittifak yaparak büyük tehlikeyi bertaraf etti. Diğer yandan Castro, 1959 yılında devrimi gerçekleştirdiğinde, ülkedeki oportünist ve revizyonist olarak tanımladığı Komünist Partisi ile ABD tehlikesi ve emekçilerin çıkarı adına birlikte hareket etmekten çekinmemiştir.