Çankaya mı, ‘İslam kaya' köşkü mü?

Sevgili okuyucular,

10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu için, adaylar arasında yarış başladı. Yarışın en, ‘renkli’ isimleri, R.T. Erdoğan ile ‘çatı adayı’ E. İhsanoğlu’dur.Peki, neden, ‘renkliler’? Açıklamalarından yola çıktığımızda, ağırlıklı olarak, ‘yeşil’ rengine önem verdikleri, kendilerini ‘seçilecekleri makamların’ hukuksal büyüsüne değil, İslam değerlerini referans alarak, bir ‘büyülenmeyle’ sınırlamaktadırlar.

Bazen insan düşünüyor, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en yüksek makamı olan, cumhurbaşkanlığı, makamına, Çankaya köşk’üne çıkacak ve ülkeyi yönetecek, devlet başkanı mı, seçeceğiz. Yoksa kendini İslam hutbeleriyle donatmış bir İmam’mı seçeceğiz, şaşırmaktayız.

Her iki adaya da, sormak durumundayız. Çankaya’ya, ‘İslam’kaya’ gözü ile mi, bakılmaktadır? Çankaya, Ankaraya hâkim bir tepede, güzide semtlerden bir yerdir. Çankaya’yı ilginç kılan ve tanınmasında en önemli rolü, cumhurbaşkanlığı köşk’ünün Çankaya sırtlarında bulunmasıdır.

Mevcut cumhurbaşkanı adaylarını, Çankaya köşk’üne taşıyacak seçimlerin ilk turu, 10 Ağustos Pazar günü yapılacak. Adaylardan birinin, yeterince oy alamaması durumunda, 24 Ağustos Pazar günü yapılacak 2. Tur seçimlerinde, Çankaya köşküne kimin çıkacağı kesin belli olacak.

Şu anda, 3 aday yarışmaktadır. Aslında yarışan aday, kişi olarak 3’ dür. Ama yarış 2 çizgi, 2 ideoloji, hedefleri farklı olan 2 aday ve adaylar arasında yapılmaktadır. AKP’nin adayı ile ‘çatı adayı’ aynı çizgi, aynı ideolojik hatta birleşmektedirler. 3. Aday, Selahattin Demirtaş, ideolojik ve çizgi farklılığı ile her iki aday, (siz bir aday anlayın) yarışmaktadır.

AKP’nin adayı, R.T.Erdoğan ile ‘çatı adayı’ E. İhsanoğlu arasında özü itibari ile bir fark bulunmamaktadır. Var olan, nüans farklılıklarıdır. Bu açıdan farklılıkları önemsenecek durumda değildir. Seçim sürecince izleyecekleri proğramlarını açıkladıklarında, gerek açıklama tarzları ve gerekse programları dolayısı ile birbirinden pekte farklılıklarının olmadığını gözlemlemekteyiz.

Her iki aday’ında, seçim sürecinde izleyecekleri, program, taktik ve stratejilerinde referans olarak ‘islam dinini’ esas alacaklarını gözlemlemekteyiz. Her ikisi de, ‘vizyon’larını anlatırken başvurdukları, hukukun üstünlüğü değil, evrensel insan hakları değil, ekonomik refah değil, özgürlükler değil, ‘islam dinini’ referans alan, ‘Fatiha’lar’ ‘sureler’ ve ‘dualar’ olmuştur. Her ikisi de, ülkenin geleceğini, bölge coğrafyasındaki ülkelerle barış ve refah içinde yaşamak, öngörüsünü, komşuluk ilişkilerinin birbirlerini anlamak üzerine değil, ‘tanrıya’ havale ederek, sırtlarındaki yükümlülüğü yok saymaktadırlar. Aslında her ikisinin de, ‘tanrı’ ile pazarlıkları, ’fıtratlarında’ var.

Referansınız, ‘islam dini’ olacak, öngörüleriniz, ‘fatihalar’ ‘sureler’ ve ‘dua’lar’ olacak, hatta şeriat yasalardan dem vuracaksınız, ama ‘laik bir ülkede, devlet başkanlığı yapacaksınız. Olmuyor ki, toplumu aldatmak, demokratik bir ülkenin cumhurbaşkanına, devlet başkanına yakışmaz! Bu iki adayında, cumhurbaşkanlığı ögörülerini dinlediğimizde, sanki adaylıkları devlet başkanlığı için değilde, diyanet başkanlığına aday profili çizmektedirler. Veya cemaat, dergah, tekke, müftülük gibi vb. alanlara seçilmek için yarış içindeler.

İnsanların inançlarını, (cumhurbaşkanı adayı) olsalar da, yargılamak gibi bir derdim yok tabii. Kişilerin kendi inançları, tanrı ile kendi arasında vicdani bir duygudur. Birileri, ‘demokrasiden’ dem vuracak, ‘sekuler’ ve ‘demokratik’ bir ülkenin, Türkiye’nin Devlet başkanlığına, cumhurun başkanlığına aday olacak, kendine, ‘dini’ referans alacak. Böyle bir insan, böyle bir aday benim, Türkiye toplumsal güçlerinin ada’yı olamaz!

Benim adayım, Türkiye toplumsal ve demokrasi güçlerinin adayı, kendine hukukun üstünlüğü, evrensel demokratik ilkeleri, insan haklarını, barışı, savaş karşıtlığını esas alan, insanı yaşam felsefesinin merkezine koyan olabilir. Birinin 12 yıl iktidar koltuğunda oturması, bir diğerinin, İslam İşbirliği Teşkilatı genel sekreteri olması, bir şey ifade etmemektedir. Önemli olan icraatlarıdır. 12 yıl boyunca, halka, demokrasi güçlerine, kendisi gibi düşünmeyenlere, öteki muamelesi yapan ve bugünde, ‘vizyon unda’ tarihi tekrar ettireceğini savunan birisi, Türkiye halklarının ve demokrasi bileşenlerinin adayı olamaz!

Diğer birinin, yıllarca başında bulunduğu, İslam İşbirliği Teşkilatının, 50’i, aşkın üyesi bulunmaktadır. Bu, kuruma bağlı ülkelerde, istisnasız hiçbirinde, demokrasiden bahis edebilir miyiz?

Zatı muhteremin, bu teşkilatın başında bulunduğu süre zarfında, demokrasiye ilişkin bir telkininden, bahis edebilir miyiz? Türkiye Cumhuriyeti devleti cumhurbaşkanlığına soyunurken, kendilerine, ‘İslam dinini’ ‘fatihaları’ ‘sureleri’ ‘dua’ları’ referans almaları, şaşılacak bir durum değildir. Bu iki adayında, ‘fıtratında’ vardır. Sorum şudur; Çankaya’mı? İslam’kaya mı? Bu zatı muhteremler, Köşke çıktıklarında, nasıl anacağız?

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
16 Temmuz 2014
Face:aliekber.pektas
Twitter: @AliekberP