Bizim Buralar

Gariplikler üzerine kurulu günlük hayatımızda bazen okuduğumuz bir haber, karşılaştığımız bir aksilik, işittiğimiz hoş olmayan laflar, lanet olsun dedirten bir surat, uymayan bir sırıtış, çüş dedirtecek derecede kaba bir davranış veya paradoksla karşılaştığımızda, genelde ilk tepkimiz ya görmezden gelmek olur, ya da balıklamasına heyecanla üzerine atlamak. İki durumda da cengaverleşip mangalda kül bırakmamak bilinen, genel, insani bir davranış. Her halükârda 'hayat devam ediyor'u boşuna söylememişler. Kendisiyle barışık olanların takılıp belirli bir yerde kalmadıkları, hemen her sorunun üstesinden geldikleri bilinir. Yola devamın, sihirli ve sevimli sözcükler olması bundan kaynaklanır.

 

            O kadar çok kitabı ya da metinleri neden yazar insanlar hiç düşündünüz mü? Hayatı güzelleştirmek, daha bir çekici hale getirmek, ona ayrı bir tad vermek, eklemek için mi, yoksa zaten içinden çıkılamaz ölçülerde karmaşık, bazenden öte zor ve çoğu zaman her türlü hoşnutluğa yabancı, krizlerle tıka basa dolu ortamı daha da çekilmez hale getirebilmek için mi? Yazılarıyla, yazdıklarıyla yaşadıkları, yaşattıkları uyuşmayan insanlara kim neden kulak verir bilinmez; bilinen, kendisi hemen her türlü çirkefliğin içerisinde yüzerken insanlara akıl verip kaleme sarılarak kahrolsun, yaşasın, son, gibi laflar edip, talep ve dileklerde bulunanlara gülmenin bir hak olduğu.

 

            Polemikle saldırganlığı birbirine karıştıran, efendilik ve alçakgönüllülüğü ne lügatına, ne sözcük hazinesine, ne felsefi anlayışına almayan birilerinden yazıya saygı konusunda ilke, sınır, standard beklemek ne gafil bir anlayış. Göçmen yazıları hep ahkam kesme, ucuz akıl vermeler üzerine mi kurulmalı? Neden biraz da güldürmüyor, düşündürtmüyor, zevk vermiyor bu yazılar? Keyifli olmak için okumamayı tercih edenleri işte bu yüzden anlamak gerek. Durup dururken aklım kıt demek, olsa bu hallere düşmez, sizlerden biri olmazdım demek, gerçeği itiraf etmek değil de nedir? Ya dışlayacağız kendimizi küçümseyip kibirlenerek, ya da tam da ortasında bulunarak, değiştirmek için omuz vermek ihtiyacı duyacağız. Gelecek yıl bu gün, bu zamanda kimin nerede, ne yapıyor olabileceğini müneccimlerden başka kim bilebilir? Bu noktada “Tanrı Yazar” geçinenlerin geçimsizlikleri malûm. Zira yazılar, yazılanlar ve sahipleri ortada, hem de deve kuşlarını kıskandıracak derecede.

 

            Havaya kılıç sallamak ile kurşun atmak, ulan insanlıkdüşmanları gibi laflar etmek ile eşanlamlıdır. Öylesi yazılar yazamamak da bir yetenektir. Herkesin yazar olduğu ortamda ben yazar değilim, daha olamadım, olmaya çalışıyorum diyene siz hiç rastladınız mı? Ya da çevrenizde siyasetten anlamayan biri var mı? Başbakan olsa memleketi daha iyi yönetecek nice dernek başkanı tanıyorum ben, en azından kendileri buna inanan, peki derneği niye yönetemedin diye sorulunca mezereti cebinde hazır bekleyen. Güne yazıyla başlayıp yazıyla bitirenlerin mutsuzluklarının ilacı, okuduklarında değil, henüz okumadıklarının da olduğunu bilmelerinin heyecanında saklıdır. Yıllar geçip hayal kırıklıkları artsa da aslında hayatın yazı olduğu kendilerine söylendiğinde zaten biliyordum diyerek gülüp geçmeleri bundandır.

 

            Hayatı boyunca kavga edenlerin asıl kavga etmeleri gerektiği anda ve yerde ortadan toz olmaları, muharebe alanından ilk sıvışanlar olmalarını ne tıp, ne medya, ne de insanla uğraşan insanlar henüz bulamamışlardır. Cahilin edebiyatına bulananları ağız dolması gülmeler, durduk yere neşelenmeler, tırlatma düzeyinde komiklikler bekler. Bizim buralarda yazmak, yazılanları okumak, yazanlara ve yazılara bakmak tam da bu yüzden eğlencelidir. İnanmıyorsanız bakın, görün, okuyun! Anlayamıyorsanız suç kesin sizdedir, ya okuyamıyorsunuzdur, ya da yazanın ruh halini anlamaya epey uzak kalmışsınızdır. Zaten yazarlar genelde ya masumdurlar, ya mahzun ya da mahpus. Bizim buralarda da pek farklı olduğunu sanmayın.

 

            25.02.2013