'Beğenin beni!'

Kendisi beğenmedi diye dünyayı değiştirmeye kalkışan bir neslin torunları, dünya beğenmedi diye kendisini değiştirmeye çalışıyor.

“Beni sevin!”

Yeni kuşağın yalvaran çağrısı bu:

“Beğenin beni… Ve söyleyin bunu bana…”

“Bakın resmimi çektim, her yönden… Telefonumu yan yatırdım, havaya kaldırdım; çubuk takıp uzaklaştırdım, çirkin görünmeyeyim diye… Ağzımı fiyonk yaptım sizler için; gözümü kıstım; dekoltemi açtım.”

“Defalarca bastım deklanşöre…”

“İnceledim tek tek… Eledim çirkinlerini…”

“Seçtim sizin için en güzellerini…”

“Öpücük yollarken, ilgisizmiş gibi bakarken, küskün somurturken, sevinç çığlığı atarken…”

“Peşpeşe ekledim sayfama…”

“Beğenin beni…”

“Yorum yazın.”

“ ‘Like’layın.”

“Söyleyemiyorsanız, bir tık mesafede iltifat imkânınız; üşenmeyin, ‘Beğendim’i tıklayın; ‘like’layın…”

“Beğenin beni…”

“Çıldırtmayın!”



***

İngiltere’de yapılmış bir araştırma, 13-18 yaş aralığındaki her iki kızdan birinin sosyal medyada boy (yüz) gösterdiğini kanıtladı.

Kızlarımızın en büyük saplantısı “selfie” çekmek, yani kendilerini telefonlarının küçük ekranında görüntülemek…

Araştırma, bir genç kızın, en iyi görüntüsünü yakalayabilmek için günde ortalama 12 dakika harcadığını ortaya koyuyor.

Kızların yarısı, güzel çıkmadığını düşündüğü fotoğraflarını siliyor.

Beğendiklerini “Facebook” denilen “kitapyüzü”ne ya da “yüzkitabı”na koyuyor.

O andan itibaren, “sosyal dünya” denilen küresel seyirciden alkış bekleyişi başlıyor.

Acaba beğenecekler mi?

İşaret parmaklarını kımıldatıp “Like” edecekler mi?

Araştırmaya göre kızların çoğu, umdukları beğeninin ancak üçte birini erişebiliyor. Tabii o hayal kırıklığıyla özgüvenini yitiriyor.

Ve yeterince “beğeni” toplayamayan fotoğrafını cezalandırarak siliyor.
İngiliz basını, fotoğrafı beğenilmeyen genç kızların kendilerini kötü hissederek bunalıma girdiğini yazıyor.

Onların ruhsal tedavisi için “Beğeniye ihtiyacın yok” sloganlı teselli kampanyaları düzenleniyor.

***

Kendisi beğenmedi diye dünyayı değiştirmeye kalkışan bir neslin torunları, dünya beğenmedi diye kendisini değiştirmeye çalışıyor.

Üzücü ama gerçek bu…

Çünkü dünya, nenelerinin, dedelerinin hayal ettiği yönde değişmedi; tersine, daha da kirlendi, sefilleşti, çirkinleşti.

El ele, omuz omuza bir mücadeleyle yeryüzünü güzelleştirmeye çalışanlar yenilince, bir başına kalanlar kendi güzelliğinin derdine düştü.

Dünya değişse, belki de güzellik, insanın en başat özelliği olmayacaktı; herkeste kendince bir güzellik bulunacaktı; olmadı.

Kozmetikçiler, “Boşver dünyayı, kendini güzelleştir” sloganını ortaya attı. Bakım kremleri, saç jöleleri, botoks hileleri derken ifadeleri birbirine tıpatıp benzeyen porselen suretler çıktı ortaya…

Herkes telefonunu yukarı kaldırıp çenesini aşağı çekerek mahcup tebessümlü, lolita buseli pozlar verdikçe, mitingdeki liderden cephedeki savaşçıya herkes “ortamda kendimi görüntüleyeyim” derdine düştükçe, kimsenin birbirinden farkı kalmadı.

Kimse de doyurucu sayıda “like” alamadı.

O yüzden işte şimdi, “N’olur beğenin beni” diye “like” dilenen bir neslin buhranına çare arıyor dünyamız…

Saadetleri bir parmak mesafesinde…

Esirgemeyin.

Beğenin.

Onları kurtarmak sizin elinizde...