Avusturya-Macaristan örneği?



Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri genellikle uzun vadeli jeostratejik çıkarlar çerçevesinde değerlendiren Cengiz Çandar, son yazısında İtalya’da katıldığı toplantıda »Türkiye ve Kürdistan Avusturya-Macaristan gibi olabilir mi?« sorusuyla karşılaştığını yazıyor. Gerçi Çandar’ın konuyla ilgili ne düşündüğünü bilemiyoruz, ama soru incelemeye değer.

Değer, çünkü Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun en önemli sorunlarından birisi milliyetler sorunuydu. İmparatorluk tarihi mutlakîyetçilik, merkeziyetçilik ve »ulus devlet« kuruluşu olduğu kadar, örneğin Macarların nasıl tek ulus – tek dil dayatmasıyla diğer milliyetler üzerinde boyunduruk oluşturduğunu gösteren deneyimlerle dolu.

Ama bu tarih aynı şekilde solun, yani dönemin Avusturya sosyaldemokrasisinin milliyetler sorununu nasıl çözmek istediğini de gösteriyor. Örneğin 29 Eylül 1899’da Brünn’de yapılan parti kurultayı »Demokratik Milliyetler Birliği Devleti« talebiyle şu programı kabul ediyordu:

»Avusturya’daki ulusal karışıklıklar, her siyasî ilerlemeyi ve halkların her kültürel gelişimini felç ettiğinden; bu karışıklıkların kaynağı en başta kamusal kurumlarımızın siyasî geri kalmışlığı olduğundan ve ulusal tartışmanın devamla sürmesi, egemen sınıfların egemenliklerini güvence altına almalarının ve gerçek halk çıkarlarının güçlü ifade edilmesinin engellenmesinin aracı olması dolayısıyla, Parti Kurultayı şunu beyan eder:

Avusturya’daki milliyetler ve diller sorununun eşit haklar ve eşitlik ile sağduyu anlamındaki nihaî düzenlemesi, öncelikle bir kültürel taleptir, bu nedenle de proletaryanın yaşamsal çıkarları arasındadır; [bu düzenleme] ancak genel, eşit ve doğrudan seçim hakkı ile kurulacak olan, devlette ve [tahta bağlı] ülkelerdeki tüm feodal imtiyazların kaldırıldığı gerçek demokratik devlet içerisinde olanaklıdır, çünkü devleti ve toplumu asıl koruyucu unsurlar olan çalışan sınıflar, ancak böylesi bir devlette söz söyleyebilirler;

Avusturya’daki halkların ulusal özelliklerinin korunması ve geliştirilmesi, ancak eşit haklar temelinde ve her türlü baskıların engellenmesi ile olanaklıdır [ve] bu yüzden, hepsinden önce, her bürokratik-devletsel merkezîyetçilikle, aynı [tahta bağlı] ülkelerdeki feodal imtiyazlarla olduğu gibi, mücadele edilmelidir. Bu koşullar altında, ama sadece bu koşullar altında, Avusturya’daki ulusal nifakın yerine ulusal düzen yerleştirilebilir; şu yönlendirici ilkelerin tanınmasıyla:

Avusturya, milliyetlerin demokratik birlik devleti hâline getirilmelidir. Tahta bağlı tarihsel ülkelerin yerine, yasaması ve idaresi genel, eşit ve doğrudan seçim hakkı temelinde oluşturulan ulusal parlamentolarca gerçekleştirilecek ulusal sınırlardaki özyönetim organları yerleştirilecektir. Aynı ulusun bütün özyönetim bölgeleri, kendi ulusal meselelerini tamamen özerk biçimde halleden ulusal birleşik birlik oluştururlar. Ulusal azınlıkların hakları, Rayh Parlamentosu’nca kabul edilecek özgül bir yasayla korunacaktır.

Ulusal ayrıcalıkları tanımıyoruz, o nedenle tek devlet dili [resmî dil] talebini reddediyoruz; ortak anlaşma dilinin gerekli olup olmadığına Rayh Parlamentosu karar verecektir. Avusturya enternasyonal sosyaldemokrasisinin organı olan Parti Kurultayı, bu yönlendirici ilkeler temelinde halkların anlaşabileceğine dair inancını beyan eder;

[Kurultay] her milliyetin ulusal varoluş ve ulusal gelişme hakkını tanıdığını, ama halkların kendi kültürlerinin her ilerlemesini, birbirlerine karşı verdikleri dar kafalı tartışmalarla değil, birbirleriyle sıkı dayanışma içerisinde gerçekleştirebileceklerini; özellikle her dilden işçi sınıfının, tek tek her ulusun ve bütünlüğün çıkarları için enternasyonal mücadele yoldaşlığı ve kardeşliğini sıkı sıkı tuttuğunu ve siyasî ve sendikal mücadelesini birleşik kararlılıkla sürdürmesi gerektiğini törenle beyan eder.«

Avusturya sosyaldemokrasisi bundan 114 yıl önce, farklı milliyetlerin özerkliklerinin nasıl sağlanabileceğini ve milliyetler sorununun nasıl çözülebileceğini ortaya koymuş. Bu, sosyaldemokrasinin tarihsel ardılları olan sosyalistler açısından günümüze ışık tutan bir örnek. Çünkü milliyetler sorununun eşit haklı çözümü, dün olduğu gibi, bugün de proletaryanın yaşamsal çıkarınadır. »Süreç« içinde pozisyon alan her sosyalist bu gerçeği asla unutmamalıdır.

1 Haziran 2013