AFRİN İŞGALİNİ HALKLARIN DİRENİŞİ PÜSKÜRTECEKTİR

Türk devleti tarihinin tamamında yaptığı gibi halklara yönelik katliamcı işgalci saldırılarının birisini daha yapmaktadır. Türk devletinin oluşum tarihi Kürtlerin varlığının yok edilmesi üzerinde mümkün olmuştur. Bu gerçeklik Türk devletinin Kürtlere yönelik olarak stratejik bir düşmanlık içinde olmasına yol açmıştır.

Türk devletinin tarihi ve stratejik Kürt düşmanlığı, son yıllarda, en kanlı en vahşi haliyle devam etmektedir. Kısa süre önce güney Kürdistan’da yapılan referanduma bile tahammül edememiş, sözde dost ilan ettiği Barzani’nin bu yönlü çabasını bastırmak için can hıraş bir çaba ine girmişti.

Bugün Afrin’e yönelik işgal girişimi bu düşmanlığın geldiği son noktadır. Bundan önce Türk devleti işgal ettiği kuzey Kürdistan’da sürdürülen özgürlük mücadelesini bastırmaya çalışıyordu. Ancak bugün Erdoğan’ın yönettiği Türk devleti bütün Kürtleri düşman ilan etmiş bulunmaktadır. Erdoğan ve Türk devleti Kürtlerin özgürleşmesinin siyasal kazanımlar elde etmesinin kendi geleceği ve Türk devletinin bekası için tehlike arz ettiğine hükmetmiş ve bundan hareketle nerede Kürtler kazanım elde ediyor veya edebilme ihtimali varsa oraya saldırmaktadır.

Bu amaçla bölgedeki devletlerle, bütün İslami çetelerle hatta mafya ile ve elbette bölgede gözü olan emperyalist devletlerle çok yönlü bağlantılar geliştirmekte ilişkiler kurmakta tavizler vermektedir. Yaklaşık altı- yedi aydan beri Türk devleti ve Erdoğan Kürt düşmanlığının gereği olarak ilgili devletlerle görüşmeler yapmış, Arfrin’e saldırabilmenin iznini alabilmek için her yola başvurmuştur.

Türk devletinin bu ölçüsüz düşmanlığının temel nedeni Kürtlerin bugüne kadar olduğundan çok farklı bir örgütlülüğe güce ve olanağa sahip olmasından kaynaklanmaktadır.

O nedenle Türk devletinin Afrin’e yönelik olarak başlattığı işgal girişiminin bir tek önleyici gücü, Kürtlerin siyasi askeri toplumsal örgütlü gücüdür. Türk devletinin ve Erdoğan’ın en çok korktuğu ve hiçbir biçimde etkileyip kontrol edemeyeceği yegâne güçte budur. Bunun dışında hiçbir güç bu işgal girişimini önlemeyecektir.

Türk devletinin Afrin’e yönelik saldırısı, bu gerçeğin bir kez daha teyit edilmesini sağladı. Bilindiği gibi Afrin’e saldırıyla birlikte ABD’nin, AB ülkelerinin veya Rusya’nın hileleri, ihanetleri aynı anda yaşanmaya başlandı. YPG/PYD’yi destekleyen, ya da öyle olduğu sanılan ABD, Afrin bizim ilgi alanımız değildir dedi. Rusya zaten havaalanını açtığı için trük devleti saldırabildiği için ayrıca değinmeye gerek yok. Diğer devletlerin her biri kendi çıkarlarının düzeyine uygun bir tavır içinde davranmaktadırlar.

İlgili devletler Kürtlerin IŞİD’i ortadan kaldırmasını ellerini ovuşturarak izlediler. O zaman Kürtler için övücü sözler etmekten geri durmayan bu devletler, bugün Kürtlerin bir kez daha bir trajedi yaşamalarına göz yummayı hesaplamaktadırlar. Gerçekten de IŞİD adlı vahşi çeteyi insanlığın başına bela olmaktan kurtaran Kürtler, bugün Türk devletinin ölçüsüz saldırılarına karşı kendi başlarına bırakılmak istenmektedirler.

Dünyanın haramileri, IŞİD’in Kürtlerin gücüyle ortada kaldırılmasını fırsat bilerek, Kürtleri de, Türk devletiyle etkisizleştirmeyi hesapladıkları anlaşılmaktadır.

Bu gerçeklere rağmen, Kürtlerin kurtuluşunu emperyalist devletlerin şu ya da bu davranışında arayanların varlığı, doğrusu, şaşırtıcı bir öngörüsüzlüğü ifade etmektedir. Kürtler, özellikle 1984’ten beri, kendi gücüne güvenmekten başka bir şey yapmadılar, yapmayacaklardır. Bugün Kürtlerin kazanmasını/kazanabilmesini sağlayan bu gerçekliktir. Kürt halkının bir başkasından kurtarıcılık beklememesi onun gerçek gücünü ortaya koymaktadır.

“Rusya neden hava sahasını açtı”, “ABD neden Türk devletinin engellemedi” türünde değerlendirmeler, Kürt özgürlük hareketi açısında sadece siyasal değerlendirme konuları olarak anlamlıdır, yoksa bu yaklaşımların Kürt halkının özgürlüğünü belirleyen bir boyutu bulunmamaktadır. Kürt özgürlük hareketinin fıtratında başkalarının gücüne dayanmak söz konusu olmamıştır. Kürt hareketi bu yola başladığından bugüne halkına ve ürettiği özgücüne güvenmenin ve halkın gücüne dayanmanın avantajını yaşamaktadır. Elde ettiği her kazanımı bu yolla elde etmiş olmanın avantajı, Kürt siyasetini büyük ve özgün kılmaktadır.

Afrin saldırısını göğüsleyecek ve püskürtecek olan yöntem de aynıdır. Afrin’e karşı sürdürülen savaşı önleyecek güç, Kürt halkına, bölge halklarına ve dünya haklarıyla demokratik, devrimci sosyalist güçlerle iş birliğine dayanmaktadır. Bu güçlerle birlikte sürdürülecek olan mücadeleyle, Kürt halkı, Türk devletinin bu saldırısını püskürtecek, Türk devletinin faşizmini alt edecektir.

Tarih yüzyıllardır, ezilen ve bütün insani ve demokratik haklarından yoksun bırakılan Kürt halkının önüne, tarihi ve onurlu bir görev koymuştur. Dün insanlığı IŞİD barbarlığında kurtaran Kürtler, bugünde, yine insanlığa için, tarihi bir sorumluluğu yerine getirmekle karşı karşıyadırlar. IŞİD’in yeni versiyonu olan Erdoğan’ın yönettiği Türk devletinin faşizmi, başta Kürtler olmak üzere bölge ve dünya halklarına kan kusturmak istemektedir. Bu kanlı karanlık faşist diktatörlükten, hem bölge halklarını hem de tüm insanlığı Kürtler kurtaracaklardır.

Türk devletinin Afrin’e saldırısını püskürtecek ve insanlığı Türk IŞİD’inden kurtaracak olan emperyalist devletlerin kıvraklıklarından beklenecek fırsatlar değil, Kürt halkının ezilen haklarla birlikte ortaya koyacağı örgütlü ve can bedeli direniştir. Örgütlü ve can bedeli direnişin yenildiğini tarih yazmamıştır. Kürtler bir kez daha bu gerçeği teyit etmekten onur duyacaklardır.