AB ülkeleriyle yaşanan gerginlik ve yabancı düşmanlığı

Almanya ile başlayan Hollanda ile devam eden gerginlik, siyasi bir krize dönüşmesiyle Erdoğan ve kabine üyeleri sürekli saldırgan bir dille yeni suçlamalarda bulunmaları ne kadar sıkıştıkları, yaptıkları suçlamalardan anlaşılmaktadır.

Erdoğan ve avanesi Türkiyeliler üzerinde geliştirmeye çalıştığı milliyetçi şoven söylem,Almanya ve Hollanda tarafından tepkiyle karşılanmakta, her iki ülkede milliyetçi yabancı düşmanı parti ve grupların değirmenine su taşımakta, her iki ülkenin vatandaşlığını almış Türkiyelilerin malzeme edilmesine,santaja dönüştürülmesine, her iki ülkenin (Almanya ile Hollanda`nin) izlediği yabancılar politikasına ters düşmektedir. Diğer tarafta ,Avrupa'nın pratikleştirdiği entegrasyon politikasını zorladığı, ayrışmayı etkilediği hatta katkı sunduğu için Avrupa Birliği'nin her iki ülkesinin denkleminde görüldüğü gibi görmezlikten gelinmesini istememektedirler.

Bugünlerde,Erdoğan ve rejimine yönelik eleştiriler, Erdoğan avanesi tarafından Avrupa karşıtlığına dönüştürülmektedir. Ancak başta Almanya olmak üzere bu Avrupa karşıtlığı sessizlikle geçirmeye çalışılmakta, hatta Erdoğan`ın talepleri yeni yasal önlemler(1) ile yanıt bulmaktadır. Erdoğan, terör demagojisiyle,Merkel`i sıkıştırmak suretiyle yeni suçlamalar ile Türkiyeliler üzerinde etki sağlayarak,Avrupa'da yaşayan bu geri kesimleri mobilize etmek istemektedir.

Dolaysıyla Türkiye'deki çatışma atmosferini Avrupa'ya taşıyor ve Türkiyelilerin yaşadıkları ülkede, yeni bir örgütlülükle milliyetçi-islamcı bir pozisyona çekmeyi amaçlıyor. Oysa Türkiyelilerin önemli bir sayısının/oranın söz konusu ülkelerin vatandaşı oldukları biliniyor.

Erdoğan'ın insiyatifiyle, Almanya'da ve Avrupa'nın diğer ülkerinde Türkiye de uygulanan baskılara karşı mücadele yürüten devrimci demokratları fişleme ile ilgili pratiklerin içine girmesin de pek şaşılacak bir tarafı yok. Avrupa demokratik kamuoyunda olsun hükümetlerinde olsun şöyle bir kanı zaten var:Türkiye devletı,devleti temsil eden kurumlar,yurtdışında yaşayan Türkiyeli işcileri,gençleri ve kadınları Avrupa da hükümetlere karşı bir şantaj malzemesi olarak kullanmaya çok yatkın ve hazırlıklı ...

Bugünlerde,Erdoğan ve avanesinin kullandığı dili hesaba kattığımızda,Avrupa devlet ve hükümetlerinin aynı dili kullanmakta imtina ettiklerini görüyoruz. Isıran köpek havlamaz misali Avrupa devletleri uzun erimli çıkarlarını korumak ve çıkarların zarar görmemesi için diplomatik dil ve ilişkilere önem vermelerine karşın,Erdoğan ve rejimi tahrik edici suçlamalardan bulunmaktadır.

Avrupa devlet ve hükümetlerini Nazilikle suçluyor. Bu amaçla,Almanya ve Hollanda hükümetleri ile çatışma arzusu içinde oduğu söylenebilir. Nitekim Erdoğan başta Hollanda olmak üzere referandum sonrası “gerekenlerin yapılacağına” dair tehditvari sert sözler sarf ediyor.

Hollanda'da yetkili ağızlardan yapılan açıklamalara baktığınızda ise Hollanda hükümeti,Türkiye'den gelecek bakanlara vs. gelmeyin demiş.... Eğer gelecek olursanız Seçim sonrası gelin demiş.... Dışişleri bakanı ısrarla Hollanda'ya gideceğiz,bizi engelleyemezsiniz denmesı sonucu Hollanda hükümeti de bu tavıra karşı yasak kararı almış.

Erdoğan ve avanesi,Almanya'yı, Hollanda'yı “nazilikle,faşistlikle” suçlamakla kendisini rahatlata- bilir hatta yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli vatandaşların bir kesmini yanına çekebilir, ancak bir de dönüp “ Türkiye'de biz ne yapıyoruz” diye kendisine sormaya başladığında,yapılanların faşizm  olduğunu kendisi de görecektir. Allah aşkına,siz faşizmi kime anlatıyorsunuz.Kaldi ki 12 Eylül askeri faşist cuntanın zulmünü,vahşetini kimlerin yaşadığı ve kurulan işkence tezgahlarında kimlerin geçtiği sizi ilgilendirmeyebilir.

Diyarbakır zindanlarında gerçekleştirilen vahşi insanlık dışı işkenceleri kirli,sahte siyasete alet edilmesinin ardından, bu işkenceleri gerçekleştirenlerle ittifak kurmakdan hiç bir sakınca görülmediği için Cizre, Nusaybin, Idil, Lice, Silvan, Şırnak,Gever ve Sur`da toplu kitlesel katliamları iktidarın devamı için mübah görülebilir.Hatta faili mehçhuller doğal da karşılanabilir.Boşaltılan köyleri şimdi rahatlıka savunabilirsiniz.

12 Eylül faşist cuntasının azgın terörü üzerine eli kanlı ortaklarınızla,hayalını kurduğunuz rejimle taht kurabilir,açik faşizmi icra edebilirsiniz.Bu açık faşizm ile artan baskılara karşı sesini yükselten, mücedele eden halka yaşamı,yaşanılmaz hale getirmekten başarılı da olabilirsiniz ama eli kanlı bu canilarden devraldığınız iktidarın,ortaklarının yaşadığı hüsrana uğramaktan kendinizi asla kurtaramazsınız.

Faşizm,alanlara çıkıp demokratik hak ve özgürlüklerini talep edenlere azgınca saldırmaktır. Bu faşist saldırılara rağmen siyasal hakları için direnen,sesini yükselten kadınları,gençleri,grevdeki işçileri,akademisiyenleri yayınlanan KHK`ler ile meslekten ihraç edip göz altına almak, tutuklulara işkence uygulamak,Belediyelere kayyum atamak faşizmin ta kendisidir.Bugün azgınlaşarak süren faşist saldırılar Almanya da,Hollanda da gerçekleşmiyor,Türkiye de oluyor.Bu gerçekliği önyargısız herkes görüyor. Bu durumu salt referandum öncesi şovenizm kabarması ve köpürtülmesi olarak göremeyiz.Erdoğan ve avanesi hem suçlu hem de güçlü görünme adına Almanya ve Hollada`ya meyadan okuma çabası içinde.

Bilindiği gibi siyasi hakların yürürlükte olduğu ülkelerde siyasi güç çoğulcudur ve iktidar farklı güçlerle paylaşılır.Buna karşın baskıcı,otoriter güç odaklarında ise güç tek elde oligarşik bir merkezde toplanır.Buna bir adım daha yaklaşmiş Erdoğan Avrupa hükümetlerine ders vermeye çalışıyor.Her konuda tek yetkili kendisi olmak istiyor.Bu tek elden toplanmiş yetki merkezini demokrasi olarak Avrupa'ya dayatarak pazarlamak istiyor.Işte bunların demokraside anladıkları bu kadar.Bu zihin yıllar önce,demokrasi bizim için amaç değil,araçtır zaten demişti.Amaçın araçsallaştığı yerde ve bugünkü koşullarda yasakların,hak gasplarının,işsizliğin,sefaletin had safhada olduğu,rüşvetin,yolsuzluğun ve ahlaksızlığın prim yaptığı,ceza evelerin ağzına kadar tıka-basa dolduğu,bir KHK ile 375 derneğin kapatıldığı bu kadar derneğin kapatılması yetmiyomuşcasına,birde Insan Hakları alanında mücadele eden,çalışma yürüten Mazlum-Der`in yasaklanması,Gazetecilerin Cezaevinde tutulması bize “Türkiye demokrasisin” bilinen klasik bir örneğini önümüze koyuyor.

Kuşkusuz bu durum siyasi mücadelenin içinde olsun,olmasın vicdanlı insanları,kısaca herkesi yakından ilgilendiriyor. Bu klasik örnek daima periyodik olarak gericilik,şovenizm ve miliyetçilik üretiyor.Bu reaksiyoner söylem yabancı düşmanlığına hizmet ediyor ve yaratılan bu gerginlik,Avrupa da miliyetçi ırkçı yükselişe güç kattığı gibi işçilerin/emekçilerin haklarının gölge kalmasına hizmet ediyor.Yabancı düşmanı grup ve partiler bu reaksiyoner söylemde karşılıklı beslenip güç kazandıklarına tanık oluyoruz.

1) Kürt demokratik örgütlerinin ve derneklerine ait sembollerin yasaklanması