31 MART; KİTLELERİN EĞİTİM VERDİĞİ GÜN

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, 31 Mart; 12’li cuntaların, Özal’ın ve RTE’nin ülkemizi gericileştirme ve yozlaştırma girişimlerine karşı bir cevap olma ihtimalini taşıyordu ve sonuçta bu yönde oldu. Kitleler hemen hemen herkese(hepimize) bir ders ve ya mesaj verdi diyebilirim. Özellikle de sınıfsal tahlil yapamayan devrimci grup liderleri ve aydınlara. Sağcı parti ve kişilerle demokrasicilik oynayan Kılıçdaroğlu ve takipçilerine, Erdoğan’la çözüm sürecini planlayan Kürt liderlerine, ahlaksız ve yalancı Tarikat şeyhlerine, M. Akşener’e, RTE’ye hatta halkın %80’nin aptal olduğunu söyleyen A. Nesin ve taraftarlarına vs. Tabii CHP’li liderlere de cevaplar mevcut. İsterseniz bunlara kısaca bakalım.

Kula Kulluk Edene Yazıklar Olsun

Elbette ki en büyük mesaj, ülkemizin gericileştirilmesi sürecini en son yöneten RTE’ye, bürokrasisine, rantçı, yancı ve halkı istismar eden ‘sanatcı’larına verilmiş gözüküyor. Dolayısıyla bu cevabın, biriken ekonomik-ahlaki-siyasi ve kültürel krizlerin sonucu olarak ortaya çıktığını söyleyebiliyoruz. Bunu yönetmesi ve doğru kanallara aktarması gerekenler sosyalistler olması gerekirken, bu sürece ne acıdır ki egemen ‘solu’ temsil edenler öncülük etmiştir. Daha önce de belirttiğim gibi RTE-MHP rejiminin gerilemesi hafif şiddette de olsa gerçekleşmiştir. Bu nedenle, bürokrasi ve bu rejimden beslenen yancılar, yandaşlar ve de rantçılar yeni gelenlere yüzünü çevirecektir.

İkinci büyük mesaj Kürt seçmenleri tarafından hem de ikili olarak verilmiştir.1- Kürt halkını ötekileştiren, hep geri ve işbirlikçi olarak gören, Akşener-Bahçeli-Böcek-Özcan-Özdağ gibi sayısız ırkçı figürlere karşı. Ve 2- Kürt ulusal mücadelesinde önemli görevlere imza atmış ve emeği geçmiş fakat onları RTE ile çözüm sürecine sokmaya çalışan Öcalan-Demirtaş-Zana gibi liderlere karşı da bir cevap verilmiştir. Hatırlayalım, daha önceki seçimlerde Öcalan’ın mektubuna rağmen Kürt seçmen, tercini tam aksi yönde yapmıştı. Bu seçimlerde de Demirtaş’ın eşini İstanbul’da aday gösterme hamlesine rağmen (ki bu hamle gerçekleşmiş olsaydı da sonuç pek farklı olmayacaktı bana göre) Kürt seçmenin ezici bir çoğunluğu, partisine değil, RTE’yi geriletecek adaya oy vererek, Kürt özgürlük liderleri dâhil herkese siyasi eğitici ders verme işlemine devam etmiştir. Bu muazzam önemdeki siyasi koku alma ve öngörünün, ne acıdır ki devrimci grup ve kişilerin çoğunluğunda bulunmadığına şahit olduk ve olmaya da devam ediyoruz(SYKP İstanbul İl Başkanlığı ve TİP’in İstanbul’a ilişkin tavrını bu olumsuzluğun dışında tutmamız gerekmektedir).

Üçüncü büyük mesaj, Kılıçdaroğlu’na ve bazı yerlerdeki kişisel kariyer planlamasında olan ‘solcu’ figürlere verilmiştir. Buradan şu özlü sonucu çıkarmak sanırım dönemin en iyi tarifi olacaktır: dereler, çaylar ve küçük akarsuları siz ne kadar engellerseniz engelleyin, onlar mutlaka büyük nehirlere doğru akacaktır. Yeter ki suyun yatağı doğru yönde olsun! Tıpkı nehirlerin deryaya akışını kimsenin durduramadığı gibi! Bu bir yasadır. Bu yasanın işlemediği anlar olsa da 31 Mart seçimini, CHP’nin Yeni Yönetiminin zaferi olmasın diye çabalayıp, bu nedenle kitlelerin vereceği ve verdiği eğitiminden yararlanmamak sanırım reformcu solun bir hastalığı olsa gerek.   

Dördüncü ve en önemli mesaj, Marxist geleneği temsil iddiasını taşıyan devrimci grup ve aydınlara verilmiştir. TİP liderinin Gebze’den aday olması gerçekten ileri bir adımdı fakat Türkiye devrimci hareketinin ‘ortak hareket edememe’ kronik hastalığının burada da gündemde olması ve de Hatay’da ki olumsuzluklar önemli mesajlar içermektedir. Aynı şekilde, Kadıköy’de Maçoğlu’nun adaylığı da ciddi sorunlar taşıyordu. Ne yazık ki birliğe giden yolda bir tarafın iyi niyetle sorunlara yaklaşması yetmemektedir. Sorunları ve buzları eritecek davranış kültürü: 1-kendi yanlışını görebilme, 2- uzlaşmak için ödün verebilme, 3- tüm süreci( bu; seçim-deprem vb. olabilir) baştan itibaren ortak planlayan-kitlelerin istediği tüm demokratik güçleri de katan-bir çaba şart. Bunun için, Latin Amerika ülkelerindeki örnekleri dikkatlice izlememiz gerekiyor. Evet, kitleler yukarıdaki kültürü, 31 seçimlerinde genel anlamda hayata geçirmiştir. Yani yukarıda sıraladığım üç davranış biçimini rüşeym halinde de olsa ortaya koymuş bulunuyor. Bu kültüre ulaşmak için tek şart; ekonomik-siyasi-kültürel vb. yaşamı belirleyen derin etkileri, halk gibi kemiklerinize kadar hissetmeniz gerekmektedir. Siz Adıyaman-Kastamonu-Kilis vs. illerin ve Kürt seçmenin CHP’yi çok sevdiği için mi oy verdiğini sanıyorsunuz? Onlar resmin tamamını görerek, yani RTE rejiminin boğucu ve öldürücü havasını kemiklerine kadar hissettikleri için, en yakın-kazanabilir ve ‘değişimci’-alternatife oy verdiler. İşte bu nedenle, yani resmin tamamını göremeyen ve yaşamsal felaketi hissedemeyen devrimci ve Marxist solun çoğunluğunun, kitlelerin gerisinde kaldığını söylersem yanılmış olmam sanırım.

Ve CHP

CHP’deki bugünkü hava, 1974 yılı ve1978 Eylül’ü arasındaki sürecin benzerini gösteriyor. Çünkü Ecevit, ‘toprak işleyenin su kullanın’ diyordu. On binlerce insanı Taksimde bir çağrıyla bir araya getirebiliyordu. Fakat ilginçtir Başbakan Ecevit, devletin gizli Anayasasından, kontr gerilla örgütlenmesinden ve ülkenin ABD’nin yarı sömürgesi olduğundan bile haberi yoktu. Bunu ona, ekonomik, siyasi ambargolar-Maraş vb. illerdeki katliamlar- bu dönemde CIA’nin kendisine silahlı saldırısı ve sayısız suikastlar vb. özel baskılar öğretti. Ve o, sonuçta 1978 Eylül ayında pes ederek daha fazla direnemedi ve ABD ile anlaşma yaparak karşı saflara geçti. Ondan sonrasını biliyorsunuz: ırkçılarla-İslamcılarla işbirliği-çevresinde ki rantçılara bir şey yapamama-devrimci gençleri yakmalar ve halk adına sıfır kazanım vb.leri sayılabilir.

CHP’nin 31 Martta aldığı ders konusuna gelirsek; yeni seçimin lideri elbette ki İmamoğlu’dur. Onun eklektik kültürü(her inanç ve kültüre ortak yaklaşımı) ve sosyal politikası, bugün için halkta karşılık bulmaktadır. Bu da kitlelerin bilinç düzeyiyle yakından ilgili elbette! Ne var ki siyasi iktidar yerel olana benzemez. Dış ilişkilerde ve özellikle iç sömürü çarkında karar verici ABD ve ortaklarıdır. Örneğin, büyük umutlarla iktidara gelen Solcu Yunan Başbakanı A. Çipras’ın ABD ve Avrupa ülkelerinin kararlarına nasıl boyun eğdiğini, nasıl hayal kırıklıkları yarattığını, sonuçta balon gibi söndüğünü ve arkasından sağcı partinin ezici bir çoğunlukla nasıl iktidara geldiğini hatırlayın.

Dolayısıyla ülkemizdeki seçmen kitlesi, bugün için gelişmiş bir bilince sahip olmasa da CHP yönetimine önemli mesajlar vermiştir: 1- özellikle Rantçılar ve yandaşlardan uzak dur. 2- Onurumuzla oynanmayacak ve istismar edilmeyeceğimiz sosyal tedbirlere devam et. 3-Kürt sorunun da ikiyüzlü ve korkak olma. 4- Tarikatlara ve ahlaksız İslamcılara tavır al, 5- Sağcı (Irkçı ve dinci) partilerle sakın işbirliğine girme.6- Tekçi siyasi rejimi değiştir Vb. sayılabilir.

Peki, CHP’li Yöneticiler ve Başkanları, bu mesajları alır mı? Siyasi iktidara gelmedikleri oranda kitlelerin isteklerini yerine getireceklerdir. Fakat siyasi iktidara geldiklerinde, 31 Mart’ı kat ve kat aşan bayram havası yaşanacak da olsa, ne yazık ki giderek emperyal sisteme karşı çıkmadıkları oranda çözümsüz kalıp söneceklerdir. Tıpkı Ecevit, RTE, Çipras vb.’lerinin yıllarca umut verip sonunda uçuruma yuvarlandıkları gibi.

Peki, sorun nerede? Sorun; kapitalizm ve emperyalist sistemin doğasında!

Kurtuluş var mı? Elbette ki tek kurtuluş bu sistemin dışına çıkıp sosyal politikalara yönelmek!

CHP bunu yapabilir mi? Bu, şimdilik eşyanın tabiatına aykırı!

Ama ezilen ve sömürülenlerin, yaşanan küçük iyileşme ve adımlara bugün için ihtiyacı var! İşte bu nedenle 31 Mart ve benzeri tarihsel gelişmeler bu biçimiyle okunmalıdır.