Dilhun GENÇDAL - Timur TARLIĞ/İSTANBUL, BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan,"Birileri, bizim tarihimizin savaştan, kılıçtan, entrikadan, iç çekişmelerden, maalesef haremden ibaret olduğunu iddia ediyor. Bizden olmayan birileri, son derece kasıtlı şekilde bizim tarihimizi bize böyle anlatmaya çalışsa da, biz kendi tarihimizi böyle göremeyiz ve görmeyeceğiz" dedi. 


Erdoğan, "İstanbul'un fethinde Bizans'ın hanımları Fatih Sultan Mehmet'i, Akşemseddin'i karşılarken, 'Başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz' demişlerdir. Çünkü birinde adalet, birinde zulüm vardı" diye konuştu.


İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen İnovasyon Haftası açılışına katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı konuşmada, Türkiye'nin diğer bazı ülkeler gibi ekonomisini büyütecek, sürekli güçlü tutacak hazır kaynakları olmadığını vurguladı. Bazı ülkelerin hazır kaynakları sayesinde ciddi refah seviyesine ulaştığını belirten Erdoğan, "Bu tür ülkelerde sanayinin gelişmediğini, üretim ve yatırımın ekonomi içinde ciddi yer tutmadığını, turizm ve uluslararası doğrudan yatırımlarla ilgili kaynaklara ihtiyaç duyulmadığını görüyoruz. Bu ülkeler hazır tabii kaynaklarını çıkarıyor. Bu ülkeler, hazır tabii kaynaklarını çıkarıyor, sadece bunu ihraç ediyor ve bunun geliriyle de refah seviyelerini belli bir noktada tutabiliyor. Bunun sürdürülebilir olmadığını bugün hepimiz biliyoruz. Petrol, doğalgaz, altın bir gün tükendiğinde, bu ülkeler, içinde bulunduğumuzu 21'inci yüzyılı ve sonrasını çok geriden yaşamak zorunda kalacaklar. Bizim, Türkiye olarak böyle kaynaklarımız yok. Bugün için, böyle kaynaklara sahip olmamak büyük bir dezavantaj gibi gözükse de, uzun vadede, kendi yağıyla kavrulan bir ülke olarak büyük potansiyel arz ediyoruz. Öte yandan, bizim tabii kaynaklarımız çok zengin olmasa da, dünyanın birçok ülkesine nazaran biz, çok daha zengin, çok daha güçlü bir kaynağı, önemli bir avantajı elimizde bulunduruyoruz . Bizim yeterince petrolümüz, doğalgazımız, altın madenlerimiz olmasa da, bizim, genç, dinamik, üretken, çalışkan, zeki bir işgücümüz, insan kaynağımız var. Dünya nüfusu hızla yaşlanırken, Türkiye, genç ve dinamik nüfusuyla bu alanda dünyada çok avantajlı bir yerde duruyor. Kaldı ki, ekonomide başarının sırrı ne emek ne sermaye ne şudur, ne budur. Tek kelimeyle insandır. İnsan varsa emek vardır, sermaye vardır, tüketim vardır, üretim vardır yatırım vardır. Elbette, kuru kuruya genç nüfusa sahip olmak yetmiyor. Açıkçası biz, on yıllar boyunca bunun acısını derinden hissettik. Genç bir nüfusumuz, dinamik bir nüfusumuz olmasına rağmen, on yıllar boyunca bu büyük potansiyel harekete geçirilmedi. Genç nüfusunuz olabilir, ama bu genç nüfus, deyim yerindeyse, 'Ne iş olsa yaparım abi' diyorsa, yani kalifiye değilse, hiçbir anlam ifade etmez ve etmiyor."


DÜNYANIN HER YERİNDE MADE IN TURKEY'İ GÖRÜRSÜNÜZ


Erdoğan, Türk medeniyetinin bir kaç yüzyıldır, Batı medeniyeti karşısında gerilediğini, bununla beraber Türk insanının da kendine güveninin gerilediğini belirterek, şöyle devam etti:


 "Her medeniyet doğar, gelişir, büyür. Ama dikkat edin, ölmez, yok olmaz. Medeniyetler, olsa olsa duraklar, sönük hale gelir, olsa olsa uykuya yatar. Ama medeniyetler, o medeniyetin mensupları yok olmadıkça yok olmazlar. Medeniyetler, o medeniyetlerin mensupları, kendi medeniyetlerini kendi elleriyle yok etmedikçe yok olmazlar. Bizim ülkemizde, bu topraklarda maalesef bunu denediler. Önce, bu medeniyetin mensuplarını yok etmek istediler. İstiklal Savaşı'nı yaptık, bir varlık mücadelesi verdik ve tarih sahnesinde güçlü şekilde yerimizi aldık. Ancak, bizi, milletimizi, medeniyetimizi yok etme konusunda başarı sağlayamayanlar, bu sefer de bizim elimizle bizim medeniyetimizi yok etme çabasına giriştiler. Bunu açık açık konuşmak durumundayız. Yıllarca, millet olarak bize kompleks aşılamak istediler. Maalesef bunu bu millete, kendi idarecileri de yaptı. Geri kalmışlığı kabullenmemiz için çalıştılar. Az gelişmişliği kabullenmemiz için çalıştılar. Bizi hep belli kalıpların, belli sınırların içinde tutmak istediler. Bu ülke her başını kaldırdığında, kabuğunu kırmak için, ufkunun sınırlarını aşmak için her hamle yaptığında, içeriden ya da dışardan, bu hamleleri etkisiz hale getirmek için türlü oyunlar oynadılar. Biz, kendisine hayranlık duyulan bir medeniyetin sahipleriyken, bizden başka şeylere hayranlık duymamızı beklediler. Biz, tüm dünyada örnek alınan bir medeniyetin sahipleriyken, başkalarını taklit eden bir millet olmamızı istediler. Biz şu anda, işte tüm bu oyunları boşa çıkarıyoruz. Bize giydirilmek istenen o dar elbiseyi reddediyor, bugün artık kalıplarımızı, bugün artık ufkumuzun sınırlarını aşıyoruz. Artık bugün dünyanın neresine giderseniz gidin 'Made in Turkey', bunu görürsünüz."


FETİH, KAPILARDAN ÖNCE KALPLERİ AÇMAKTIR


Başbakan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Birileri, bizim tarihimizin savaştan, kılıçtan, entrikadan, iç çekişmelerden, maalesef haremden ibaret olduğunu iddia ediyor. Bizden olmayan birileri, son derece kasıtlı şekilde bizim tarihimizi bize böyle anlatmaya çalışsa da, biz, kendi tarihimizi böyle göremeyiz ve görmeyeceğiz. Fetih dediğiniz kavram, kusura bakmayın, savaşarak, birilerinin boynunu kopararak, işgal ederek, sömürmek için yeni topraklar elde etme girişimi değildir. Fetih, tam tersine, kapılardan önce kalpleri açmaktır. Fetih, bir medeniyeti, sevgi medeniyetini yakın ya da uzak diyarlara taşımaktır. Fetih, kılıcın değil, kalemin egemenliğine inanmaktır. Onun için İstanbul'un fethinde Bizans'ın hanımları Fatih Sultan Mehmet'i, Akşemseddin'i karşılarken, 'Başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz' demişlerdir. Çünkü birinde adalet, birinde zulüm vardı. Bizim tarihimiz konuşulurken sadece savaşlar gündeme getiriliyor. Sanki tarihimiz savaşlardan, sanki tarihimiz entrikalardan, haremden ibaretmiş gibi gösteriliyor. Ama bizim tarihimizi şekillendiren, bizim tarihimize damga vuran, bizim medeniyetimize yön veren kalemden ve kitaptan hiç kimse bahsetmiyor, bahsetmek istemiyor. Bizden olmayanlar, bizim tarihimizi nasıl anlatırsa anlatsın, biz, kendi tarihimizi, kendi öz medeniyetimizi doğru tanımak, doğru anlamak ve o tarihten ilham alıp, geleceği şekillendirmek zorundayız. İşte onun için bizim başımız hiçbir zaman öne eğilmeyecek. Biz, eziklik, güvensizlik, pısırıklık, sinmişlik içinde asla olmayacağız. Biz, yenilmişlik duygusunu, yenilgi duygusunu, mağlubiyet duygusunu yanımıza asla yaklaştırmayacağız. Çocuklarımızı, gençlerimizi, genç nesillerimizi, artık böyle bir anlayışla, böyle bir özgüvenle, böyle bir tarih ve medeniyet bilinciyle yetiştirmek zorundayız. Eğer gençlerimiz bizim tarihimizi doğru şekilde okur ve anlarsa, eğer ecdadımızı doğru şekilde tanırsa, inanın işte o zaman bu gençliğin önünde hiç kimse duramaz, bu gençlikle hiç kimse rekabet edemez. Biz, önümüze bir icat geldiğinde, önümüze ithal bir malzeme geldiğinde, buna hayranlık duymak yerine, bunun taklidini yapmak yerine, 'Ben bundan çok daha iyisini yaparım' diyeceğiz."


 


DG (MK) (FOTOĞRAF)