Medine DURMANN / Avrupa Postası

Bugünlerde neler yapıyorsunuz? İsterseniz röportajımıza oradan başlayalım

Ayşe Nur Demir -  Ahmet'in de dahil olduğu, oyunculuğunu yaptığı, iki tane oyunumuz olan bir çocuk tiyatromuz var. Bir tanesi Düş Gezginleri. Surucu Atfen yazıp çalıştığımız. Düş yolcularına hitaben yazılan güzel bir hikâye. Onu Dersim Festivali'nden tutun deprem bölgesine kadar birçok yerde mahallelerde, semtlerde de oynamaya çalışıyoruz. Onun dışında bir de Hulalima diye bir oyunumuz var. O da slında otoriteyi eleştiren imgeler, alegorilerle daha çok.. Onun da premierini deprem bölgesinde yaptık. Tiyatro İmge ekibinin geri kalanı çocuk tiyatrosunda oynuyor. 

 Farklı yaratımlarınız da var değil mi?

Ayşe Nur Demir - Geçen yaz biz biyomekanik çalıştık. Meyerhold'un biyomekanik üzerine yaptığı oyunculuk pedagojisi biyomekanik. Bu alanda biraz çalışma fırsatımız oldu. Bir hocayla temasımız vardı, o sağ olsun geldi yaz boyunca bize biyomekanik atölyesi verdi. 

 - Meyerhold'u biraz anlatmalıyız, açmalıyız..

Ayşe Nur Demir -  Meyerhold tiyatroda ekimin yaratıcısı, devrim öncesi ve devrim sonrası tiyatroya dair çok ciddi çalışmaları olan bir yönetmen, oyuncu, tiyatro adamı. Seyirciyle sahne arasındaki o duvarı kırıyor. Politik tiyatroyla ilgilenen bütün teorisyenler, tiyatro insanları bunu yapmaya çalışmış. Tiyatro dediğimizde 4'üncü duvarı kırma, seyirciyle oyuncu arasındaki duvarı kıran bir yöntem, pedagoji bu.

FABRİKADAN SAHNEYE..

 - En çarpıcı farkı nedir?

Ayşe Nur Demir -  Seyirciyi kışkırtıyor, etken kılıyor. Bir de gidiyor işçileri seyrediyor. İşçilerin yaptığı hareketler üzerinden bir şeyler geliştiriyor. Çok hareket odaklı ve sahne makine aygıtı diye bir dekor getiriyor. Fabrikalardaki makinelerin parçalarını alıp sahneye taşıyor. Meyerhold'a tiyatroda devrimin yaratıcısı diyebiliriz. Devrim sonrası çağrıya cevap veren Mayakovski ile ilk 5 sanatçıdan biridir. O'nun çalışma pedagojisi biyomekanik. Türkiye'de bunu çalışan, çalışabilen çok insan yok. Bu alanda da bir şeyler yapmayı hedefliyoruz. Bir diğeri de forum tiyatro. Augusta Boal'in ezilenlerin tiyatrosu, formu diye bir form var. Bunu işçilerle çalıştık. 

İŞÇİ DİRENİŞLERİNDE FORUM TİYATRO

 - Bu nedir, kısaca özetler misiniz?

Ayşe Nur Demir - Augusta Boal, Brezilyalı bir tiyatro adamı, aynı zamanda siyasetçi. O da Brecht'in epik tiyatrosundan etkileniyor ama sonra diyor ki bir form bulmam lazım. Ezen ve ezilen kavramları üzerine yıllarca çalışıyor. Forum tiyatronun kuruluşunda gidiyor fabrika önlerinde, pazar yerlerinde oynuyor. Gidiyor bir kafede gösteri yapıyor ama bunu hiç gösteri gibi de yapmıyor. Bunu insanlar bilmiyor. Bir örnek vereyim; Her gün bir restoran aç insanlara bir öğün yemek verebiliyor ama bunu kimse bilmiyor. Bunun öğrenilmesi için gidip orada bir gösteri yapıyorlar. Bunu görünmez tiyatro şeklinde yapıyorlar. Gösteri gibi yapmıyorlar. Gerçeğin kendisini, seyircileri de harekete geçiren, onları bilgilendiren bir şey.. Gidiyor pazar yerinde miting tiyatro yapıyor. İmge tiyatrosu, gazete tiyatrosu var. Bizi asıl ilgilendiren kısmı forum tiyatro. Biz de forum tiyaroyu gidip işçi direnişlerinde yapıyoruz. 

FORUM TİYATROSU

- Bu deneyimi biraz anlatır mısınız?

Ayşe Nur Demir - 3 kere deneyimledik, gidip işçi direniş alanlarında yaptık. Bir çember oluşturuyoruz, önce ezen ezilen kavramından bahsedip bir oyun başlatıyoruz. Tamamen işçileri oyuna dahil ettiğimiz bir tiyatro formu. Mesela biri geliyor, burada çalışan bir işçi. Anlatıyor derdi sıkıntıyı. Bir tane joker var o bizim içimizden biri, yönetici gibi idare eden birisi.  Özetle çevredeki seyirciyi oyuncu haline getiren, onları kışkırtan, var olan bir sıkıntı, problem var ezilenlerin tiyatrosu formunda. Bu problemi bir forum olarak çözüyoruz. Bunu da işçilerle çalışıyoruz. Onun dışında atölyelerimiz devam ediyor. Tiyatro tarihi atölyesi ve hareket atölyesi. 

BİR ADANMIŞLIK ÖYKÜSÜ

 - Erwin Motor hakkında da biraz bilgi verseniz..

Ayşe Nur Demir - Yaklaşık bir buçuk ay çalıştık. Bu hikayeyi bulabilmek için 7-8 ay uğraştık. Çok fazla oyun okuduk, çok fazla metin inceledik. Bu hikaye bizi çok çarptı, çok etkiledi. Çünkü sınıf derdi olan, toplumsal bir derdi olan ama bunu çok acite etmeden, altını çizmeden, çok sade yalın bir o kadar da sert bir şekilde anlatan bir metin. Kapitalizmin ifşası var metinde. Kadın erkek ilişkisi var, kadın özgürlük mücadelesi ile ilgili bir sürü şeye temas ediyor. İşçi bir kadının adanmışlığından bahsediyor. Aynı zamanda patron bir kadın var, onun da adanmışlığını görüyorsunuz. 

GÜNCEL BİR SİSTEM ELEŞTİRİSİ

Erwin Motor Tiyatro Oyunu'nun proje asistanı Ahmet Bozada ise geçen eylül ayından beri ekibin bir parçası olduğunu ifade ederek, "Sağ olsunlar masaya Erwin Motor geldiğinde bana destek verip oyunun asistanı olur musun dediler. O'nun bir parçası oldum. 40 yaşında bir Fransız yazarın oyunu. Oyun anlamlında ilk oyunu ve tam bir sistem eleştirisi olan güncel bir metin." diyerek oyun hakkında bilgi verdi.

"AVRUPA TURNESİNİ YARILADIK"

  - Sistemden bireye bir sıkışmışlık öyküsü diyebilir miyiz?

Ahmet Bozada - Toplumsal rollerin aslında insanı nasıl sıkıştırdığı, ezdiği ve bir bütün olarak kapitalizme teslim olduğu bir ifşa metni. Dil çok güçlü hatta şiirsel. Bir kez premier yapma şansımız oldu, Moda Sahne'de oynadık hemen ayağımızın tozuyla bir Avrupa turnesi oldu. Şimdiye kadar 9 oyunla yarıladık. 

"HER OYUNLA BİZ DE GÜÇLENİYORUZ"

 - Her oyunla birlikte hisleriniz belki kendinizi ifade edişiniz aynı mı bu süreçte?

Ahmet Bozada - Her oyunla birlikte bizde aslında hem yenileniyoruz hem de güçleniyoruz. Oyunun daha da ısındığını ve oturduğunu görüyorum. Baya şehir gezdik. Bazı çekincelerimiz vardı. İçerikle ilgili çok yüksek oranda olumlu yorumlar aldık. Şu an için geri bildirimler açısından beklediğimden daha pozitif dönüşer gördüm.

30 yıldır Beksav olarak (BİLİM EĞİTİM ESTETİK KÜLTÜR SANAT ARAŞTIRMALARI VAKFI) tarihi olan bir kültür kurumu olduklarını söyleyen tiyatro oyuncusu Ahmet Uçar ise toplumcu gerçekçi sanat anlayışını benimseyen anlayışla sanat, müzik, tiyatro, dergi üreten bir üretim biçimleri olduğunu söyledi.

  - Çalışmalarınız devrimci sanatın bir rengi değil mi? Kendinizi nasıl açıklıyorsunuz?

Ahmet Uçar - Biz devrimci sanattan geri duramayız, bizim gerçekliğimize aykırı olur.  Ülkenin genel durumu yaptığımız müziğe de yansıyor, çocuk oyunumuza da yansıyor, tercih ettiğimiz metne de yansıyor. İşçi sınıfının örgütlülüğünün, kadın özgürlük mücadelesinin geriye düşmesi 2015 yılında Suruç'la beraber gelen 2018 yılında dalga dalga baskının ve otoritenin daha sertleştiği bir dönemin devamcısı şu anki yaşadığımız sürecin kendisi. Bu ister istemez sizin yaptığınız sanat üretimlerine de yansıyor. Büyük bütçelerle iddialı işler olup tamamen gişede çakılan, karşılığını bulmayan ya da yasaklamalarla karşı karşıya kalanların hepsi basına yansıyor. Bir gün önce Pınar Aydın hanımın yaşadığı bunun bir örneği. Dersim festivalinde söylediği 2 türkü yüzünden ya da sosyal medyası çalınmıştı. Hesabı hacklenmiş ordaki paylaşımlarda devlet ve sistem gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

İKTİDAR HEGEMONYASI GEÇİCİ..

- Bu sorunları siyasi mi yoksa sistemsel mi yorumluyorsunuz?

Ahmet Uçar - Bu bir hükümet sorunu. Tam anlamıyla sistem sorunu toplamında şöyle bir şeyle karşı karşıya bırakıyor bizi; Kültürel anlamda o çürüme ve yozlaşmayı çok derinleştirmeye çalışan bir şey.. Başaramadıklarını çok açıkça kendileri de ifade ediyor. Bu hegemonik savaşta kim öndeyse aslında iktidar geçici olarak birilerinde kalır ama sonrasında esas sahiplerine ulaşır. Bu kültür politikası oluşturma hegemonyası aslında bizim elimizin altında.

BU OYUNLARI FAŞİST YOZLAŞMA HEGEMONYASINA KARŞI ÜRETİYORUZ

 - Kültür oluşturma konusunu biraz açar mısınız?

Ahmet Uçar - Kendi kültürlerini oluşturup oluşturmadıkları konusunda bir tartışma yapılıyor. Oluşturdular mı? Bana soracak olursanız evet. Bir biat kültürü, hiç kültürü oluşturdular. Sanat yaptıklarında ne idüğü belirsiz işler çıkan bir kültür oluşturdular. Biz dergide iki sayı öncesinde ona yer verdik. Sanatın faşist iktidarlar rejiminde nasıl toplumu yozlaştırdığını çok resmi ifadesidir. Bu oyunları bu anlayışa karşı üretiyoruz. 16 ekibi bu anlamda BEKSAV bir araya getiriyor. Bu tiyatromuz emek temalı. 

KADININ VE İŞÇİNİN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ

- Erwin Motor Tiyatro Oyunu'nda bu anlamda başka üretimler neler?

Ahmet Uçar - 1 Mayıs öncesi dijital platformlarda yayınlandı. Kadın dilinden şarkılar söylemesi, oradan ısrar etmesi kadın özgürlük mücadelesini büyütme çabası. Çıktığı yerlere bakalım 8 Mart'lar, eylemler, direnişler. İşçi kadının sesi derneği açıldı, orada kendisi var eden, şarkılarını söyleyen varlık mücadelesini yürütüyor. Bu yozlaştırılan sisteme karşı mücadelesi. 

- Tiyatro İmge'deki çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Ahmet Uçar - Tiyatro İmge'de her yıl yeni bir oyun ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Oynadığımız oyunlardan vazgeçmiyoruz, yedekte tutuyoruz. Bu oyundan önce çok okumalar yaptık. Erwin Motor perspektifi hem kadın özgürlük mücadelesi hem de sınıf hareketi üzerinden ilerledi. Marksist ve feminist bir bakış açısından o gözle Fransız bir yazarın yazması metni daha da güçlendiriyor. Çok kurcalarsan Leninist paragraflar da metinden çıkar. 

YÖNETMENE BÜYÜK ÖVGÜ

- Bu oyunu nasıl seçtiniz?

Ahmet Uçar - O süreçte politik güldürü yapsak mı acaba dedik. O komedi üzerinden araştırma yaparken çevirmenin yönetmenle olan dostluğu üzerinden oyun önümüze geldiğinde bu iş size yakışır denmesi bizi de heyecanlandırdı. Cenk Dostverdi, Reyhan Özdilek oyunun yönetmeni ve çevirmeni. İkisine de ayrı ayrı teşekkür etmek lazım. Kollektif bir tartışma ile repertuvarlarımızı belirliyoruz. Bu oyunla birlikte sınıf hareketinin, kadın özgürlük hareketinin gerçekten nerede olduğunun soru işaretini bırakmaya çalışıyoruz.

- Bu üretimde değişik tepkiler alıyor musunuz?

Ahmet Uçar - Biz bu oyunu oynarken Bordo'da bir tane bizim Kürt dini melelerden birisi "Burada porno film mi oynatıyorsunuz?" tepkisiyle karşılaştık. Bu iyi bir şey aslında. Tartışsın. Oyundaki meramımız bu. O kadının gerçekten sömürülüp sömürülmediğini, sınıf hareketinde sorunlarla çarpışıp çarpışmadığını düşünülsün. 3 gün sonra belki bu benim mi diyecek. Gelsin protesto etsin, onunla temas etmek gibi bir bakış açımız olsun. 

Yanardağ uyardı: "Ukrayna savaşı uzarsa Almanya hedef olabilir" Yanardağ uyardı: "Ukrayna savaşı uzarsa Almanya hedef olabilir"

Erwin Motor Tiyatro Oyunu

Yaş Sınırı: 16+

Süre: 75 Dakika

“Ekonomik bağımsızlık”… Kapitalizm canavarının hepimize biçtiği “özgürleşme” tuzağına düşmüş milyonlarız.  Paylaşmayı, dayanışmayı ve nihayetinde toplum olma bilincini yok ederek sorumluluğu bireye yükleyen bu yalan şimdilerde dünyayı saran tüm bu çürümüşlüğün sebebi. Bu söylevi perçinleyen ve kapitalizmin yegâne yaveri olan inanç kurumlarıysa “çalışmanın kutsallığı” martavalıyla insanı birer aynıya dönüştürüp üretimi, dolayısıyla kıyıcı tüketimi hiç durmaması gereken bir kavram, ulaşılması gereken esas mutluluk olarak hayatın her alanına zerk ediyor. Peki, kadın ya da erkek, “neden bu kadar çok çalışmak zorundayız” sorusunun gerçek yanıtı nerede gizli?

Ervin Motors bu sorunun eksikliği yüzünden mahvolmuş bir neslin hikâyesi. Kendini işine adamanın, her ne şartlarda olursa olsun ekonomik bağımsızlığını ilan etmenin özgürleştirici olduğu yalanına kanmış iki kadın ve iki erkeğin hikâyesi.

BEKSAV Tarihçe
1995 yılının Ocak ayında Kadıköy Kırtasiyeci Sokak’ta dönemin ağır baskı koşulları altında kurulan BEKSAV, sosyalist bir perspektifle “toplum için sanat, insanlık için bilim, özgürlük için politika” sloganı etrafında faaliyet yürüttü. Başta müzik, tiyatro, sinema, edebiyat olmak üzere sanatın değişik alanlarında ürünler veren Vakıf ayrıca, enstrüman, dans, fotoğraf, resim gibi pek çok alanda kurslar açtı; düzenlediği güncel ya da kuramsal tartışma/seminerleri yayına hazır dosyalar haline getirdi. Sergiler ve turnelerle geniş kitlelerle buluştu.

2006 yılında Kadıköy’de başka bir binaya taşınan BEKSAV, 2010’da kısa bir süre faaliyetlerini Ankara’da sürdürdü. Bir süredir kapalı olan Vakıf, Kasım ayı itibariyle faaliyetlerine kaldığı yerden ve yine Kadıköy’den devam ediyor. BEKSAV tarafından çıkartılan “Sanat ve Hayat” dergisi de yeniden yayın hayatına başladı.