Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün, medyanın tam olarak kimin elinde olduğunu ortaya çıkarmayı hedefleyen "Media Ownership Monitor" adlı projesini yöneten Olaf Steenfadt gazeteciler üzerindeki baskılara değindiği açıklamasında, "Fiziksel tehdit ve hukuki kısıtlamalara, otosansüre neden olan ekonomik ve teknolojik faktörler de ekleniyor" dedi.

Olaf Steenfadt, Berlin’de düzenlenen "Sessiz Devralma – 21. yüzyılda medya kurumlarının ele geçirilişi" başlığı altındaki sempozyumda, gazetecilerin maruz kaldığı baskılara dikkat çekti.

Deutsche Welle'nin haberine göre gazetecilerin giderek artan oranda baskı altında kaldığını kaydeden Steenfadt, "Siyasi, ekonomik veya dini çıkar gruplarına uygun hareket eden medya kurumu sahipleri, yanlarında çalışan gazetecilerin düşmanı konumuna gelebilir." şeklinde konuştu.

Türkiye'de devlet ihalelerinin medyadaki rolü

Olaf Steenfadt, medya alanında genel olarak yaşanan kriz nedeniyle, gazete veya radyo ve televizyon kurumlarının dışarıdan nüfuz sahibi olmak isteyenlere karşı daha zayıf konuma düştüklerini kaydetti.

Dijitalleşme nedeniyle gazeteciliğin çoğu zaman eskisi kadar kâr getirmediğine dikkat çeken Steenfadt, "Kuşağımızın medya sahipleri, mali zarara uğramaktan çekinmiyor ve kamuoyu oluşturmak için bir yatırım olarak gördükleri bu zararı, holdingleri çatısı altındaki diğer şirketlerin kârları ile kapatıyorlar." şeklinde konuştu.

Steenfadt örnek olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye’yi gösterdi. "Türkiye’de bir holdinge ait olmayan büyük bir medya kuruluşu kalmadı" diyen Steenfadt, savunma, inşaat, enerji ve altyapı alanlarında devlet ihalelerinin önemli bir rol oynadığına dikkat çekerek, "Eğer baş müşterinizin adı Erdoğan ise ve holdinginize bir medya kuruluşu da dahilse, sansüre gerek kalmıyor" ifadesini kullandı.

Kime reklam verileceği hükümetin isteğine göre belirleniyor

Bu yapılaşmaya, başta Doğu Avrupa ve Afrika olmak üzere birçok yerde rastlandığını vurgulayan Steenfadt, hatta Kolombiya’da medya dünyasındaki güç dengelerinin diğer sektörlere de yansıdığını belirterek Lülle Holding’i örnek gösterdi. Latin Amerika ülkesindeki televizyon reklamları pazarının üçte ikisi bu dev holdingin denetimi altında.

Holdinge ait kanallarda sadece holdinge ait içecek şirketlerinin ürünlerinin reklamları yer alıyor. Coca-Cola gibi diğer içecek üreticilerinin reklam yapma imkanı bilinmiyor. Macaristan’da da, hangi medya kurumuna reklam verileceği, hangisine verilmeyeceği, hükümetin istekleri doğrultusunda belirleniyor. Steenfadt, "Muhalif medyayı böyle kurutabilirsiniz." dedi.