Dilhun GENÇDAL/İSTANBUL, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yıllık olarak hazırlanan "World Energy Outlook" raporu düzenlenen bir toplantıyla tanıtıldı.TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Halihazırda, ülkemiz dünyada 2002 yılından bu yana elektrik ve doğal gazda Çin'den sonra en fazla talep artış hızına sahip ikinci büyük ekonomi olmuştur" dedi.


 TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, toplantının açılışında yaptığı konuşmada IEA Ajansı projeksiyonlarına göre, gelecek dönemde petrol ve doğal gaz üretiminin ABD başta olmak üzere bazı ülkelerde yeniden canlanması, bu doğrultuda üretim ve tüketim yapılarının değişmesi, ülkelerin nükleer enerjiden çekilme kararları, enerji fiyatlarında meydana gelen yükseliş ve aşırı oynaklık ve bunların da bir sonucu olarak enerji verimliliğine yönelişin, önümüzdeki dönemde enerji politikalarında öne çıkan konular olacağını anlattı.


Boyner, yine söz konusu projeksiyonlar çerçevesinde bir diğer önemli gelişmenin ise, Çin, Hindistan ve Ortadoğu ülkelerinde yükselen yaşam standartlarına paralel olarak 2035 yılına kadar enerji talebinin üçte birin üzerinde artması olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:


 "Enerji arzı açısından bakıldığında petrol ve gaz üretiminde yeni teknolojilerin yardımıyla özellikle Amerika'da kaya gazı konusunda sağlanan gelişmeler küresel enerji arzını doğrudan etkilemiş ve Avrupa'nın elektrik üretiminde kömür gibi görece daha ucuz ancak sera gazı salınımlarını artırıcı bir kaynağa yönelime neden olmuştur. Türkiye'ye baktığımızda ise birincil enerji tüketiminde 21'inci sırada gelsek de, OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülkeyiz. Artan talebimize paralel olarak, enerjinin arz güvenliğinin dengeli bir bileşim ve rekabetçi fiyatlar ile sağlanması sürdürülebilir kalkınma açısından gelecek kuşaklara karşı en önemli sorumluluklarımız arasında bulunuyor. Bu nedenle, başta sanayi olmak üzere sektörlerin rekabet gücünü artırabilmek için, kaliteli enerjinin uygun fiyattan temin edilebilmesi ve verimli kullanılabilmesi gerekmekte."


TÜRKİYE, 2002'DEN BERİ ELEKTRİK VE DOĞALGAZDA EN FAZLA TALEP ARTIŞ HIZINA SAHİP İKİNCİ BÜYÜK EKONOMİ


Enerji bileşimini daha az karbon yoğun hale getirmek için çabalarken, yüksek büyüme beklentilerinin enerji talebini artıracağını ifade eden Boyner, "Bu durum, enerji bileşiminde belirli seçimler yapmamızı gerektirecektir. Denklemin bir yanında enerjide arz güvenliği çerçevesinde kömürle çalışan termik ve büyük hidroelektrik santralleri bulunuyor. Söz konusu termik santraller, görece daha ucuz enerji sağlıyor, ancak karbondioksit emisyonlarını artırıcı etki yapıyor. Hidroliğe baktığımızda da mevcut planlamaların 2020'li yıllarda bu potansiyelin tamamının kullanılmasını hedeflediğini görüyoruz. Diğer yanda ise, karbon içerikli olmakla birlikte daha temiz ancak ithalat talebini önemli ölçüde artıran doğalgaz bulunmakta" dedi.


Boyner, Türkiye'nin, dünyada 2002 yılından bu yana elektrik ve doğalgazda Çin'den sonra en fazla talep artış hızına sahip ikinci büyük ekonomi olduğunu kaydederek, şunları dile getirdi:


"Bütün bu gelişmelere rağmen, şunun tekrar altını çizmek isterim ki, yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan yeterince faydalanamıyoruz. Şu an itibarı ile 2020 yılı için koyduğumuz rüzgar ve güneş enerjisi hedeflerine ulaşmamız zor gözüküyor. Hem cari denge, hem de sürdürülebilir kalkınma açısından yenilenebilir enerji başta olmak üzere yerli kaynaklarımıza yatırıma hız verilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu zor denklemin arzu ettiğimiz şekilde çözülmesi için gelecek 10 yılda 2023 vizyonu ile hazırlanmış olan enerji ve iklim politikalarının hayata geçirilmesi için gerekli ortamın sağlanması gerekmektedir. Dolayısı ile önümüzdeki 10 yıllık fırsat penceresini çok iyi değerlendirerek gerekli yatırım ve finansmanı harekete geçirecek kararları bir an önce almak durumundayız. Bu 10 yıl ülkemizde olduğu küresel bağlamda da kritik. Bildiğiniz gibi iklim değişikliğinde 2020 yılına kadar yeni bir sistemin kurulması öngörülmekte. Bu hedefe yönelik olarak TÜSİAD her sene gerçekleştirilen İklim Değişikliği Taraflar Toplantılarına özel sektörü temsil etmekte ve müzakerelere katılmaktadır. Bu çerçevede, bu sene Doha'da yürütülen iklim değişikliği müzakereleri ve alınan kararların iş dünyası açısından muhtemel sonuçlarını 27 Aralık 2012 tarihinde "Düşük Karbon Ekonomisinde Rekabet Gücü: 2012 ve Sonrası için Beklentiler" seminerimiz ile değerlendireceğiz."


ENERJİ BORSASI VURGUSU


Boyner, Türkiye'de enerjide arz güvenliğini sağlamak için planlanan üretim ve altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinin gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:


"Bu yatırımların gerçekleştirilebilmesi için önemli bir önkoşul da uzun vadeli öngörülebilirliktir. Bu çerçevede, son dönemde piyasanın liberalleştirilmesi yönünde atılan adımları memnuniyetle karşılamaktayız. Uzun vadeli öngörülebilirliğin sağlanması için de serbest piyasa dahilinde referans bir fiyatın oluşması kritik öneme sahiptir. Enerji borsası, bu referans fiyatın şeffaf ve piyasa temelli bir çerçevede oluşmasının en verimli yoludur. Bugüne kadar Türkiye'de enerji borsasının kurulması için birçok önemli adım atıldı. Bu borsanın kurulmasına yönelik TEİAŞ ve Avrupa Enerji Borsası arasında bir mutabakat protokolü de imzalandı. Bu protokol ile, Türkiye'nin enerji borsasının tasarımında Avrupa'daki örneklerden faydalanılacağını ve Türkiye'nin koşul ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak en doğru sistemin uyarlanacağını umuyoruz. Söz konusu borsanın oluşturulma aşamasında bu sistemi kullanacak ve içinde yer alacak paydaşlar ile diyalog mekanizmasının geliştirilerek devam etmesi arzusundayız."


ÖZEL SEKTÖR, ENERJİ YATIRIMLARINI HIZLA DEVREYE SOKACAK KAPASİTEYE SAHİP DURUMDADIR


Uzun vadeli öngörülebilirlik gerekli olan bir diğer unsurun da piyasanın düzgün işleyişinin temin edilmesi olduğuna işaret eden Boyner, şöyle devam etti:


"Bunun gerçekleştirilmesinde önemli bir adım olarak gördüğümüz Elektrik Piyasası Kanun Tasarısı Taslağı ve 4646 Sayılı Doğal Gaz Kanun Tasarısı Taslağının 2012 yılının başında serbestleştirilmesi sürecinde tüm paydaşların görüşe açılmış olması memnuniyet vericidir. Ancak enerji sektörünün tüm paydaşları açısından büyük önem arz eden kanunların nihai hale getirilmesi sektörün tüm oyuncularının önünü görebileceği bir ortam yaratılması açısından kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, elektrik piyasası üretim özelleştirmelerinin de ivedilikle tamamlanması gerekmektedir. Ancak, özelleştirme uygulamalarının piyasa mekanizmalarını bozucu, rekabeti ve tüketici haklarını kısıtlayıcı etkisi olmaması ve verimlilik artışı odaklı olmasına dikkat edilmelidir. Türkiye sanayiinin uzun dönemli rekabet gücü bu vizyona kritik derecede bağımlıdır."


Boyner, bugün ülkelerin en önemli hedeflerinden birinin enerjinin arz güvenliğinin ve sürdürülebilirliğinin sağlanması olduğunu vurgulayarak, "Ayrıca iklim değişikliği ve artan çevre duyarlılığı karşısında yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilebilmesi için düzenlemelerin öneminin de altını çizmek isterim. Bunların gerçekleştirilebilmesi, ancak rekabet ve yatırım ortamını kuvvetlendirecek yapısal reformlar ile mümkün olabilecektir. Güvenle ifade edebilirim ki, bu koşullar sağlandığı takdirde Türkiye özel sektörü enerji yatırımlarını hızla devreye sokacak kapasiteye sahip durumdadır" dedi.


DG (MK) (FOTOĞRAF)