Bir kaç hafta önce TV10`da haftalık “Yol Erkan“ Programını yapan Mustafa Deprem aradı. İlhami, bu aralar Şeyh Bedreddin ile ilgili bir kitap üzerinde çalıştığını biliyorum, gel çeviri bitmeden Şeyh üzerine bir program yapalım dedi. Severek kabul ettim. Programı yaptık. Gelen tepkiler olumlu. Mustafa Deprem'e buradan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.

1 saat süren program için biraz hazırlık yaptım. Programa çıkacağız, ele güne rezil olmayalım. Torbamızda söyleyecek birşeylerimiz olsun. Hazırlık sırasında tekrar gördüm ki Şeyh Bedreddin'i en iyi anlatan Nazım Hikmet olmuş! Özellikle Şeyh Bedreddin`in Serez'deki darağacından müritleri tarafından  indirilme anı var ki, -Nazım`ın o anlatımı insanı alıp götürüyor. Okumaya başladığınızda vücudunuz vurgun yemiş gibi titremeye, sonra ateşlenmeye, ardından göz minelerinin nemlenmesi ve boncuk boncuk yaşların dökülme anı…. Bedreddin`i darağacından indirme bölümünü programın sonlarına doğru okudum. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Yayın sonrası birçok arkadaş, -sağ ve var olsunlar, o bölümün programının en doruk  noktası olduğunu aktardılar. Doğrudur.

O bölüm şöyle:

[Hünkârin iradesi ve İranlı Molla Haydar'ın fetvasıyla Serez'de, çarşıda, yapraksız bir ağaç dalına asılan Bedreddin'in çırılçıplak vucudu iki yana ağır ağır sallanıyordu. Geceydi. Çarşının köşesinden üç adam belirdi. Birisinin yedeğinde kır bir at vardı. Eğersiz bir at. Bedreddin'in asıldığı ağacın altına geldiler. Soldaki pabuçlarını çıkardı. Ağaca tırmandı. Aşağıda kalanlar kollarını açıp beklediler. Ağaca çıkan adam Bedreddinin uzun ak sakalı altından ince boynuna bir yılan çevikliğiyle sarılmış olan ıslak, sabunlu ipin düğümünü kesmeğe başladı. Bıçağın ucu birdenbire ipten kaydı ve ölünün uzamış boynuna saplandı. Kan çıkmadı. İpi kesmekte olan delikanlı sapsarı oldu. Sonra eğildi, yarayı öptü, doğruldu. Bıçağı attı ve yarışından çoğu kesilen düğümü elleriyle açarak uyuyan oğlunu anasının kollarına bırakan bir baba gibi Bedreddinin ölüşünü aşağıda bekliyenlerin kollarına teslim etti. Onlar çıplak ölüyü çıplak atın üstüne koydular. Ağaca çıkan aşağı indi. En gençleri oydu. / Nazım Hikmet / Şeyh Bedreddin Destanından...]

Bir kaç yıldır 1921 yılında Şeyh Bedreddin üzerine Almanca yayımlanmış bir çeviri üzerinde çalışıyorum. O nedenle Bedreddin ile ilgili ulaşabildiğim tüm kaynakları bulup okumaya çalışıyorum. Bu arada zulamda cevabını aradığım bir sürü soru birikti. Bu soruların bir kaç tanesi şöyle: 1416 yılında idam edildikten sonra bir döneme damgasını vurmuş ve Osmanlıyı temellerinden sarsmış olan bu hareket idamla son mu buldu? Şeyh Bedreddin’in müritleri ve onunla benzer görüşü paylaşanlara ne oldu? Günümüzde Şeyh Bedreddin’in felsefesi ve müritleri yaşıyor mu?

Bu sorumun cevabını 1950 yılında Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft adlı derginin 100’uncu sayısında buldum. Alman Hans Joachim von Kissling yayımladığı bir makalesinde 1570’li yıllara ait iki tane de belge vermiş. Belgelerden anlaşılacağı üzere Şeyh Bedreddin idam edildikten 155 yıl sonra Balkanlar‘da bulunan ve ona bağlı müritlerin yaşıyor olmaları. Anlaşılan o ki Şeyh Bedreddin’e bağlı Kızılbaşlar-Bektaşiler-Aleviler Bedreddin’in görüşlerini yaşatmakla kalmamış, Osmanlı için hala tehdit oluşturmaya devam etmişler. Şeyh Bedreddin’in idamından 155 yıl sonra Osmanlı paşalarının Ahyolu kadısına gönderdiği hükümde, Bedreddin’e bağlı Kızılbaş-Bektaşi ve Aleviler‘in KÜREK mahkumları olmalarını emrediyor. Gönderilen yazıda Ahyolu‘da (Uluslararası ismi Pomorie / Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısında bir yer) Osmanlı donanması için inşaa edilen gemilerin hızlı bir şekilde bitirilmesi emredilirken, yapım sonrası Ahyolu ve bölgesinde yaşamlarını sürdüren Şeyh Bedreddin müritlerinin küreğe vurulup gemilerin İstanbul’a getirilmesi emrediliyor. Diğer hüküm ise Bulgaristan’ın Varna şehrinde inşaa edilen gemiler için. Yine bu bölgede yaşayan ekseri Şeyh Bedreddin mensupları –ki onlar hırsızdır! islamın şartlarını yerine getirmezler! diye üzerine basılarak hükümde yazılır, kürek cezasına çarptırılıp gemilerin İstanbul’a taşınması isteniyor.

Bir diğer belgede de Franz Babinger`in yazdığı ve benimde üzerinde çalıştığım kitap. Babinger, Şeyh Bedreddin`in türbesini bulmak için 1919`larda asıldığı yer olan Serez`e gider. Orada çok ilginç bir toplulukla karşılaşır ve  bu konuda şunları yazar:  “Eski  Zağra dolaylarında, Balkanlar’ın Karınabad’ında, Deliorman ve Karlıova kırsalındaki Türkler arasında Kızılbaş olarak anılan Müslüman aileler yaşamakta. Bunlar,  sakin, -tutkusuz,  barışsever, tarımla uğraşan bir ahali olup pişmanlık duymaksızın şarap içiyorlar. Kadınlarını örtüsüz dolaştırıyorlar. Kan dökmeyi günah sayıyorlar. Kendilerini diğer Türkler’den farklı görüyorlar. Dini kurallarla pek fazla ilgilenmiyorlar. Bu gelenek ve göreneklerin Bedreddinilikle şaşılacak derecedeki  benzerliği  bir yana, bu tarikattan olanların Bedreddin'in son bulunduğu ve idam edildiği bölgelere yakın oturmaları bir  rastlantı olmasa gerek. Bu nedenle Zağra dolaylarında bulunan bu ahali dikkate değer, araştırılmayı bekleyen bir yapı oluşturmakta.”

Bu makaleyi yazdıktan sonra zulamdaki sorulara bir soru daha eklendi. Onu`da size sorayım. Günümüz Türkiyesi'nde Osmanlı'yı temellerinden sarsmış Bedreddiniliği kimler temsil ediyor dersiniz?

İlhami Yazgan / Köln /

[email protected]

TV10’daki programı izleyemeyenler alt taraftaki linki tıklayıp yotube üzerinden izleyebilirler

 

https://www.youtube.com/watch?v=-gnbi5MoWUw&feature=youtube_gdata_player