Almanya’da eski olanlar bilirler, çok sayıda Türkçe kitap satan kitapçı vardı. Zamanla durumu kurtarmak için kitaptan çok CD satmaya başladılar, ardından kitapçılıktan tümüyle vazgeçtiler.

Frankfurt’taki bir kitapçı sürekli açık kaldı ve her çeşit kitap satıyordu, anlayabildiğim kadarıyla toplu siparişler de alıyordu. Berlin’de bir kitapçı olduğunu duydum ama bilgim bulunmuyor. Dortmund’dan sonra Köln’de de bir kitapçı açıldı. En az bunlar kadar önemli olan ise Köln’de Türkçe kitap yayınlamayı planlayan bir yayınevinin kurulması oldu.

Kitapçılığın zor iş olduğunu biliyorum. Kitap ısmarlarsınız, gelir, tahmininizin aksine satılmaz, elinizde kalır ve bunları ne yapacağınızı bilemezsiniz.

Eskiden de bu zorluk vardı ama kitapçıların yaşamasını sağlayan Türkiye’den kitap getirtilememesiydi. Yıllardan beri bu imkan bulunuyor ama pek iyi işlediği de söylenemez. Ülke dışına gidecek kitaplar için özel fiyat uygulanıyor. Türkiye’de bir kitabın fiyatı maliyetinin üzerine belirli bir kazanç payı eklenerek saptanıyor. Ülke dışına gidecek olan için ise bu fiyatın üzerine posta parasının eklenmesi gerekir ama hesap böyle yapılmıyor; yurtdışı özel tarifesi epeyce yüksek oluyor.

Bir de kitabı ısmarlıyorsunuz, parasını yatırıyorsunuz ve gelmiyor; kimi kimden soracaksınız?

Almanya’daki kitapçılar bu boşluğu doldurabilirler sanıyorum, yine de kolay değil ama doldurabilirler.

“Halkımız okumuyor” belirlemesi anlamsızdır. Yazın dergisi 28 yıl yayınlandı, o zaman da okumuyordu insanlarımız. Kaliteli bir yayına yüksek olmasa bile ilgi vardı ya da durum tümüyle umutsuz değildi. Şimdi de öyledir.

Yazılı basının, bu bağlamda kitapların ve gazetelerin ömrü bitmedi. Çok sayıda insan internet üzerinden okumakla birlikte kağıttan okuyanlar da az değildir. Almanya’daki gazetelerin tirajları düştü ama büyük gazetelerin hiç birisi kapanmadı.

Türkçe basın için aynısını söylemek mümkün değildir. Diyelim on yıl önce bir gazete bayisinde çok sayıda günlük Türkçe gazete görebilirdiniz. Şimdi sadece Hürriyet, Sabah ve Sözcü kaldı. Milliyet, Türkiye, Evrensel, Özgür Politika, Aydınlık artık gazete olarak yayınlanmıyor.

Hürriyet’in tirajı bir zamanlar 100.000 idi, şimdi bunun yarısından azdır. Yayınlanabilen diğer iki gazetenin de sübvansiyonla devam edebildiklerini düşünüyorum. Günlük gazete büyük bütçeleri bile hızla eriten düzeyde masraf demektir.

Gazete, satılmak istiyorsa eğer, internetin veremediğini vermek zorundadır. Bu bağlamda haber gazeteciliği büyük oranda bitmiştir çünkü önemli bir olayı kısa sürede öğrenmek için internet yeterlidir. Bir gazetenin internet sitesiyle günlük basılı örneği büyük oranda aynı ise, basılı olanın ömrü uzun sürmez. Buradan da basılı yayının haberden çok, önemli haberlerin yorumuna ağırlık vermesi gerektiği sonucu çıkar. Bunu da Türkçe basında bulamazsınız. Köşe yazarları derseniz, neredeyse hepsi birbirinin aynısıdır. Bunları okumanın gereği yoktur.

Almanya’nın önde gelen edebiyat eleştirmenlerinden Marcel Reich-Ranicki’ye çok sayıda kitabı nasıl okuyabildiğini sorarlar. O da birçok kitabın ilk 20-30 sayfasını okumakla yetindiğini söyler. Neden böyle yaptığı sorulduğunda şu cevabı verecektir:

“Çorbanın berbat olduğunu anlamak için hepsini içmek gerekmez."