Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde” keyif kaçırmak istemem. Bu kadar ayrıştıktan sonra iktidarla muhalefetin el ele miting yapmasından rahatsızmış gibi görünmeyi hiç istemem. 

15 Temmuz’a bağlı yüksek ateşten kaynaklanan, çok alıngan bir iklim var; Yenikapı’dan girmeyenlerin, darbecilikle, bölücülükle, FETÖ’cülükle filan suçlanacağı malum… 

Yine de bizim işimizin, iktidara yaranmak değil, onu sorgulamak olduğunu hatırlatıp CHP’nin mitinge katılma kararını değerlendirelim.

***

Neden Erdoğan, ısrarla muhalefeti Yenikapı’ya sokmak istedi?

İyiden kötüye doğru bir niyet okumasıyla, ihtimaller şunlar: 

1) “Ben muhaliflerimi yanlış tanımışım. Bak, bir tanesi bile darbeye destek vermedi.İyisi mi artık anayasal bir cumhurbaşkanı gibi bütün partilere eşit mesafededurayım.” 
2) “Birçok konuda olduğu gibi muhaliflerim konusunda da yanılmışım. Gülen’de haklı çıktılar. İyisi mi kürsüyü onlarla paylaşayım.” 
3) “Darbe aleyhine bir uzlaşma yakalamışken muhtemel kalkışmalara karşıtopyekûn bir mevzi oluşturayım.” 
4) “Dünyada yapayalnız kaldım. Muhalefeti yanıma çekip güçlü görüneyim.”

***

Kılıçdaroğlu, düne kadarki demeçlerinde, bu son ihtimal üzerinde duruyor ve mitinge katılmayacağını söylüyordu. Anlaşılan, baskılara dayanamadı ve “koşullu olarak” Yenikapı’ya gitmeye karar verdi. 

Kabul etmeli ki, Erdoğan da, geçen hafta bu dayanışmayı hak edecek önemli adımlar attı:

Parti binasına Atatürk posteri astı. 
Gülen konusunda, “Yanılmışız, Allah affetsin” dedi. 
Hakaret davalarını (“Affettim” diyerek) geri çekti. 
CHP ve MHP liderlerine (Saray’a çağırarak) teşekkür etti. 
Balyoz, Ergenekon hükümlülerine itibarlarını iade etti. 
Ancak bunlarla taban tabana zıt işler de yaptı: 

Taksim’e isteseler de istemeseler de o kışlayı yapacağız” inadını sürdürdü. 

Barış sürecini Cemaat’in torpillediği bilinmesine rağmen, bütünleşme şansının en önemli halkası HDP dışlandı.

Meclis’e cesaretle sahip çıkan partilere, Türkiye’nin kaderini değiştiren kararlarda fikri bile sorulmadı. 

Meclis’ten kovulan muhalefetin, mitinge çağrıldım diye bayrağı kapıp yeni rejimin vitrinine koşması, olsa olsa bir kandırmacaya meşruiyet kazandırır. 

Mitinge gidecek olanlar darbeyi lanetlerken, OHAL rejimini, hukukun rafa kaldırılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dondurulmasını, Türkiye’nin Batı rayından çıkarılmasını, basının boğazlanmasını, 17/25 Aralık gibi dosyaların kapatılmasını, binlerce insanın hapse atılmasını, muhaliflere dönük bir cadı avı başlatılmasını, camilere siyaset sokulmasını, Saray’a meşruiyet kazandırılmasını da kutlamaya gittiklerinin farkındalar mı?

***

Belki de açılan Yeni Kapı’dan girerek gidişata müdahale edebilmeyi umuyorlardır. 

Yine de bu katılımın Hükümet’e ciddi kredi verdiğini ve bir nevi kefalet anlamına geldiğini de göz önünde tutmalılar. 

Muhalefetten beklenen, eski kirli ortaklıkların ve OHAL baskısının bayrak altına gizlenmesine yardımcı olmak değil, “Birlik istiyorsan, Meclis’i devreye sok. Kanunları yasama denetiminden kaçırma. Elindeki gücü artıracağına dağıt. Yüksek yargıya dokunma. Basını özgür bırak. Barış siyasetine dön. Halkınla inatlaşma. Atatürk’ün önemini anladıysan bir an önce dini siyasetten çek” demekti. 

Bunlar olmadan gerçekleşecek buluşma, dileyelim de ateşle rüzgârın birleşmesine benzemesin.