Daha önce Metris firarlarını anlattığı, 'Mahpus kaça kaça biter' kitabıyla okuyucu karşısına çıkan Yazar Mehmet Kılıç, yeni kitabı, "Keşke Seni Hiç Okutmasaydım" da kişisel hikayesi üzerinden, Türkiye'nin 1968-2012 yılları arasına ait durumunu kaleme aldı.

Doğrudan kendi yaşanmışlıkları ve hikayesini kaleme alarak dönemin atmosferini okuyucularına başarılı bir şekilde yansıtan Yazar Mehmet Kılıç, son kitabıyla demokratik mücadele kültürüne de katkı sunmayı hedefliyor.

KEŞKE SENİ HİÇ OKUTMASAYDIM” Arka Kapak Yazısı

Gençliğini Ölümün Kıyısında Geçirenler

Bereketli insanlar veren Gürün toprağında filizlenen Mehmet Kılıç, henüz 5 yaşında fidan iken Ankara’nın bir gecekondu mahallesinin toprağına aşılandı. Keyifli bir çocukluğu oldu. Burada esrardan işsizliğe hayatın bütün renklerine tanık olarak büyüdü.

Herkes okuldan kaçarken o okula kaydolmak için yeri göğü sarsarak ağladı ve ilk toplumsal başarısını elde etti. Öğrenciliğe, belki asıl olarak öğrenmeye âşıktı. Babasının serzenişi üzerine sazı da kendi kendine öğrendi.

İlgili ve atak kişiliği nedeniyle dönemin siyasal atmosferinden uzak duramadı. Bütün çocuksuluğu ile etkilendiği, onu sarıp sarmalayan siyasal iklimde yeniyetme deneyimler kazanarak İTÜ’ye geldi.

17 yaşında öğrenci olarak ayak bastığı İstanbul’da, öğrenme merakıyla hemen kendi başına şehri gezmeye başladı. Yerleştirildiği yurdun, okuduğu okulun adım adım gençlik rotasını belirleyeceğini henüz bilmiyordu. Giderek demokratik üniversite mücadelesi içine girdi. Şartlar onu anti-faşist mücadeleye sıçrattı. Babasının ileriki yıllarda Kılıç’a “keşke, seni hiç okutmasaydım. Okudukça aklını cıvdırdın” diyeceği evreye girmişti.

Sonrasında; direnişler, açlık grevleri, ölüm orucu ve firar girişimleriyle biçimlenen cezaevi yıllarında kasıtlı hedef yapıldı ve idare operasyonlarında bir gözünü kaybetti.

“Mavi gözlü” değildi ama kendince bir devdi. Fakat fırtınalı yılların ardından günlük yaşama geçtiğinde “mini minnacık” insanların bücür küçümsemelerine maruz kalacaktı.

Son ikisinde işkenceyle “can ciğer kuzu sarması” olduğu dördüncü yakalanma tarihi 7 Mart 1981’dir. Artık “mahsus mahal” yılları başlıyordu.

12 Mart 1992’e kadar süren ve firar edemeden “şartlı salıverilme”yle 11 yıl sonra dışarı çıkan Kılıç’ın macerası bu defa Meriç Nehri üzerinden Avrupa ülkelerine yelken açtı.

Fransa’da bir komployla başlayan 30 aylık hapislik sürecini dil öğrenme, roman yazımı ve sanatsal faaliyetlerle değerlendirdi. Dönüşte Türkiye’de uğradığı saldırıda ölümün kıyısından dönen Kılıç, artık kafatasında çok riskli bir büyük delik taşıyordu. Bu defa Avrupa’ya tedavi için ulaşmak amacındaydı. Bu aşamada macerasına Suriye’nin iğrenç ötesi hapishanelerini katmayı ihmal etmedi. 10 aylık bu sürecin ardından yine kaçak yöntemlerle ulaştığı hedefinde gerekli ameliyatı olmayı nihayet başardı.

Ülkeye ikinci dönüşünde kurmaya çalıştığı günlük hayatında yaşadığı sarsıntılar ise apayrıydı.

İşte bütün bu hikâye, Kılıç’ın kendi ağzından ayrıntılarıyla karşınıza çıkıyor. Daha önce Metris firarlarını anlattığı “Mahpus Kaça Kaça Biter” kitabıyla okuyucu karşısına çıkan Kılıç, yeni kitabındaysa kişisel hikâyesi üzerinden, ülkenin 1968-2012 yılları arasına ait gözlemler sunuyor.

Doğrudan birinci elden yaşanmışlıklarla önünüze hayatın içinden bir fotoğraf koyan Kılıç’ın yazdıkları, mücadele kültürüne de bir katkı sunuyor. Gelecek kuşaklar için…

Hüseyin IRMAK