İki Alman devleti birleşeli üç yıl olmuştu. 40 yıllık dikta rejiminin sınırlarına hapsettiği Doğu Almanlar, Batı ile birleşmenin hürriyete kavuşmak kadar dünyaya ve yabancılara açık olmak anlamına da geldiğini kabullenemiyorlardı. 1992'de, Doğu Almanya’nın liman kenti Rostock savaş sonrasının en şiddetli sokak saldırılarına sahne oldu. Sade Rostock'lusundan aşırı sağcısına kadar, radikalleşmiş bir güruh günlerce yabancılara ve mülteci adaylarına saldırdı. Şiddet çılgınlığını seyretmek için bütün Almanya’dan Rostock’a gidenler oldu. Aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti elim olayları propagandasına alet etti. Polis olayları bastırmaktan acizdi. Mültecilerin kaldığı alevler içindeki binanın görüntüleri bütün dünyada dehşetle izlendi. Rostock, yabancılardan duyulan nefretin sembolü olmuştu.

1992 ağustosunda, halk ve aşırı sağcılardan oluşan ayak takımının Rostock’taki bir binayı kuşatıp, yabancı aleyhtarı slogan, taş ve Molotof kokteyli atışına bütün dünya tanık oldu. Camlar kırılıp yakılan evlerden alevler, dışarıdaki güruhtan ise alkışlar yükseliyordu. Alevler, eyalet mülteci kayıt ofisinin de bulunduğu binayı sarmıştı. Kentin yabancılar sorumlusu Wolfgang Richter de o sırada binadaydı. Richter katliam hırsıyla binanın önünde binlerce kişinin toplandığını ve bu güruhun insan canına metelik vermediğini anlatıyordu.



Polis değil, şans korudu

Mucize sonucu yaralanan olmadı. Mülteci adaylarının kaldığı bina çevresindeki kuşatma iki gün, iki gece sürdü. Sonunda sorumlular harekete geçebildi ve yabancılar otobüslerle başka yerlere nakledildi.

Öfke, nefret ve vandalizm şimdi de, binada kalan Vietnamlı işçilerle polise yönelmişti. Otuz kadar polis, 300 dolayındaki fanatikle başa çıkmaya çalışıyordu. Takviye güvenlik birimlerinin donanımı yeterli değildi. Arbede turizmi başlamıştı. Dışarıdan gelenlerin arasına Neonaziler de karışmıştı. Fanatik saldırganların sayısı kısa zamanda bini aşmıştı.

“Böyle bir şey nasıl olabildi?” sorusu o günlerden beri zihinleri meşgul ediyor. Berlin Üniversitesi'nden ırkçılık araştırmaları uzmanı Profesör Hajo Funke, aşırı şiddetin, bir dizi bozukluğun zincirleme tezahürü olduğunu söylüyor. Profesör Funke, “Bence en önemlisi, belediyenin, eyaletin ve devletin, Rostock’taki olayların tırmanmasına seyirci kalmasıydı. Şiddeti önleme iradesi gösterilmedi. Bu bakımdan, resmi makamların kasten izin verdiği bir azınlığı yok etme teşebbüsüydü", diyor

Şiddet olaylarının adli kovuşturması zaman aldı. Rostock belediye başkanı ile eyalet içişleri bakanı istifa etti. Polis müdahalesinin kaosa dönüşmesinden kimin sorumlu olduğu hâlâ belli değil. Yabancıları korumakla görevli ekibin, yerine yenisi gelmeden görev yerinden ayrılması, yabancıları hedef alan sürek avının başlatılmasını mümkün kılmıştı.



Kurumsal ırkçılık ayakta

Alevler içindeki binada mahsur kalan Vietnamlı Thinh Do olaydan on yıl sonra, Rostock’un bu çılgınlıktan ders aldığını ve olaylar Rostockluların ve polisin duyarlılığını arttırdığı için böyle bir şeyin tekerrür edebileceğini sanmadığını, söylüyor.

Irkçılık araştırmaları yapan Profesör Funke de, medyanın her an tetikte olması ve polis müdahale yönetmeliğinin düzeltilmesi sayesinde böyle bir tehlikenin ortadan kalktığını belirtiyor. Ancak Funke, Rostock'taki ırkçılık ve yabancı düşmanlığının çehre değiştirdiğini ve aşırı sağcıların kitle gösterilerinden ziyade yer altı faaliyetlerine ağırlık verdiklerini söylüyor ve en az on göçmeni katleden ve geçen yıl ortaya çıkarılan Neonazi terör hücresini buna örnek gösteriyor. Irkçılığın örtbas etmeye çalışıldığını da belirten Profesör Funke şunları söylüyor: “Kurumsal ırkçılığın çeşitli şekilleri var. Polis ve belediye başkanı görmek zorunda olduğu şeyi görmezlikten gelebiliyor. Medyanın, ‘aman bu konuyu hiç açmayalım, dillendirmeye değmez' dediği oluyor. Günümzde de bütün bunlara tanık oluyoruz.”

Sosyal Demokrat Parti Milletvekili Sonja Steffen, açık ve gizli yabancı düşmanlığı ile mücadelede, ‘aktif sivil toplum' formülünü öneriyor ve Nasyonal Demokrat Parti'nin buluşmalarını protesto amacıyla düzenlenen gösterilerde başarı kazanıldığını hatırlatıyor. Steffen, Nasyonal Demokratların fikirlerine karşı olduğunu göstermek için iki bin kişinin barış içinde toplanmış olmasının kendisini memnun ettiğini belirtiyor.  © DW