Happy mit Handikap / Engelli ve Mutlu

Hayri Argav

Onların ortak yanları sadece gençlikleri değil, engelliler aynı zamanda. El ele ve yürek yüreğe vermiş, tekerlekli sandalyeleriyle şehirler dolaşmışlar. Bir buçuk yıllık bir çalışmadan sonra “ENGELLİ VE MUTLU” kitabını ortaya çıkarmışlar.

Bu bir mucize değil. Abartılacak bir şey hiç değil. Her insanın yapabileceği bir şey. Şans ve fırsat tanınırsa tabii. Onlar da abartmayı kabul etmiyorlar zaten. Çünkü abartmayı, şahıslarında tüm engellilere yapılmış hakaret olarak görüyorlar. “İnsan her şeyden önce insandır, yetenekleri ve becerileri farklıdır o kadar.” Onların yüzlerindeki ve gülüşlerindeki sıcaklık insanın içini ısıtıyor.

İşte Fatih ve Tim



TOPLUMSAL YAŞAMDA BİZLERE YER AÇILMIYOR


Tim ve Fatih ile Düsseldorf’da Fatih’in evinde buluşuyorum. Tekerlekli sandalyeleriyle kapının önünde karşılıyorlar beni. Tim Langenfeld’den gelmiş. Güler yüzlü iki insan, içimi ısıtıyor. Dostlukları eski. Yazgıları aynı; ikisi de Tetraspastik engelli. (hamilelik döneminde kordon dolanması sonrasında beyinde hareketi sağlayan hücrelerin zarar görmesinden kaynaklı yürüme engelli) Fatih’in ablası Aygül Hanım’ın getirdiği çaydan içiyoruz.

Kendilerini kitap yazmaya iten nedenleri soruyorum onlara. İlginç bir öyküsü var kitabın.



Son Genel Seçimde çalışmalarının olduğu dönemde Köln’de bir seçim çadırın üstüne asılmış bir pankartta “Inklusion” (içerme, dahil etme: Engellilerin topluma katılması) sloganını görüyorlar. Sonrasını Fatih ve Tim’den öğreniyoruz: “Ben ve Tim parti çadırına gitti, oradaki yetkili kişiye, bunun içeriğini pratikte nasıl doldurduklarını, engellerin için neler düşündüklerini sorduk. Ama istediğimiz yanıtı alamadık. Engellileri topluma katmak için bir slogan asılmıştı, ama bunun nasıl gerçekleşeceğini bilmiyorlardı ve oradan üzülerek ayrıldık.”

Daha sonra Langenfeld’de katıldıkları bir toplantı da ise beterini yaşıyorlar. “Bir parti (isim vermek istemiyor) büyük bir toplantı yapmıştı. Toplantıya eski başbakanlardan biri (isim vermek istemiyor) gelmişti. Onun yanına gittik. Ona ‘siz başbakan iken bu konuda ne yaptınız?’ diye sordum. Ama soruma yanıt alamadım. Bizi yanına alarak fotoğraf çektirmek istedi. Bizler de bunu kabul etmedik. Çünkü bir seçim malzemesi olarak kullanılmak istemedik.” Sonrasında partilerin engelliler hakkında sağlıklı bir planlarının olmadığı sonucuna varıyorlar. Ve bu da onları arayışa itiyor.

TOPLUMDA ENGELLİLER HAKINDA YANLIŞ BİR ALGI VAR



Yaşadıkları bu hayal kırıklığı, Tim ve Fatih’te engellileri topluma tanıtma düşüncesi oluşturmuş. Toplumun engelliler hakkında yeterli ve doğru bir algıya sahip olmadığı düşünesi onları, işe koyulmalarının nedeni olmuş. Engellilerin toplumsal yaşamda daha çok yer edinebilmeleri için bu algının kırılmasını zorunlu görmüşler. Var olan ayrımcı yasa ve uygulamalara karşın, engellerin sadece kendi çabalarıyla neler yaptıklarını örnekleriyle göstermek istemişler. Onları “Engelli ve Mutlu” kitabını yazmaya bu koşullar itmiş.

Engellilerin büyük bir potansiyel taşıdığını ama toplum ve sistemin bunu fark etmediğini, söylüyor Fatih Kılınç. Oturduğu yerden bizi dinleyen Tim Eigenbrodt bunu, şu acıkmamayla tamamlıyor: “Engellerin kendi yetenek ve potansiyelini gerçekleştirmesine olanak verilmiyor. Kendisini göstermeye kalkanlar ise büyük zorluklarla karşılaşıyorlar.” Yazıkları kitapla yetenek ve yaratıcı güçlerinin fark edilmesini sağlayarak, engellilerin toplumsal yaşama onlara daha çok yer açılmasına katkıda bulunmak istediklerini belirtiyorlar.

İşte uzun bir uğraşın sonucunda yazdıkları “Engelli ve Mutlu”da bunu anlatıyorlar. Kitapta engelli insanların yaşamda gösterdikleri başarıları anlatarak onları toplumla buluşturuyorlar. Olanak ve fırsat verilmesi durumunda engellilerin neler yapabileceklerini sunuyorlar. Bu yanıyla da kitap, bütün anne babaların, kurum, işveren ve eğitimcilerin mutlaka okuması gereken bir kaynak olma özelliğine sahip.

“ENGELLİLERİN UYUMU” DÜŞÜNCESİ, YANLIŞ BİR DÜŞÜNCE

Tim ve Fatih Almanya’da politikacıların sıkça gündeme getirdikleri “Engellilerin uyumu” düşüncesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Fatih Kılınç “insan tasarlanamaz, çevre insana göre tasarlanmalıdır. ... Eğer engellilerden söz ediyorsanız önce yaşamı, çevreyi ona göre düzenlemeniz, tasarlamanız gerekir. Eğitim, Okul, yol, ulaşım araçları vb. şeyler engelliye göre düzenlenmez ise engellilerin onlara göre tasarlanması boş bir çaba olur.” diye belirtiyor kendi görüşünü. Bunun sözde kalmaması gerektiğini istiyor. Engelliler arasında işsizliğin yüksek oluşunun kendilerini kaygılandırdığını da sözlerine etkiliyor.

ENGELLİ OLMAK



Fatih’e engelli olduğunu ne zaman fark ettiğini soruyorum. Fatih Kılınç, kitapta yer alan “Sabahları Aynaya Bakış” öyküsünde bu duygunun işlendiğini belirtiyor ve “Küçükken diğer çocuklar gibi dışarı çıkıp top oynamak, koşmak istersiniz. Ama bunu tam olarak yapamazsınız. Çünkü diğer çocuklar daha hızlı koşuyorlar. Bu, her engelli çocuğu üzer ve buna alışmak zordur. Üzülmemesi için annesi ona ne derse desin, bu durumu değiştirmiyor, çünkü dünyanın içinde siz yaşıyorsunuz, anne değil” diyor. Onu Tim tamamlıyor: “istediğim şeye ulaşıyordum, ama geç, dolambaçlı şekilde ulaşıyordum, başka türlü ulaşıyordum. ...“ “Bir yoldasınız ve o yolda herkes düz gider. Ama benim düz gitme şansım yoktu. Çocuklar koşarlar, yeteneklerini keşif ederler, ama yaşam bana böyle bir olanak vermiyordu. Bu durumdan etkileniyordum, bu da içe kapanama neden oluyordu” diye ekliyor Fatih.

FUTBOLDAKİ YERLERİ HEP AYNI

Tim ve Fatih’in çocuklukları ayrı yerlerde geçmiş. Ama karşılaştıkları şeyler hep aynı. İkisi de futbol oynamışlar diğer çocuklarla birlikte. Oyundaki pozisyonlarını, kaç numaralı forma giydiklerini soruyorum. Bir birine bakarak gülüyorlar. “Bizler hep kaleciydik. 1 numara yani. Şut çekemiyorduk, ama bu da bizi mutlu ediyordu.” Tim şimdi bir takım da Basketbol oynuyor.

ÇEVRENİN EGELLİYE BAKIŞI ONLARI RAHATSIZ EDİYOR

Çevrenin tepkisi ve yaklaşımı üzerine konuşuyoruz. Tim Almanların yaşlıları ve gençlerini ayırıyor. Gençlerin daha anlayışlı olduğunu söylüyor. “Çünkü eskiden engelliler fazla sokağa çıkmıyorlarmış, ama şimdi ki gençlik okulda, sokakta engellilerle karşılaşıyor. Onlarla disko gibi yerlerde buluşuyorlar. Ama yaşlılar bize bir başka, küçümseyen bir gözle bakıyorlar” diyor.

Sıra Türklerin yaklaşımına gelince Fatih, “bu çok acı” deyip konuşmak istemiyor. Kendisine acınmasından kesinlikle memnun değil. Ama çok sıkıntılar çektiğini anlatıyor sonra. “Genelleme yapmak istemiyor ama, tanıdığım insanların bu konudaki düşüncelerini sevmiyorum. İnsana sakat, hiç bir şeye yaramaz, bir şey yapamaz gözüyle insana bakıyorlar. Bu da beni çok çok üzüyor” diyor.

Bir engelliye sorulmadan, ona yardım edilmesine kesinlikle karşılar. “Engelli de olsa, onun bir iradesi var. Engelli olmayan insanların da yapamayacakları, yapamadıkları şeyler var. Bizler gibi yani. Bir engellinin yardıma ihtiyacı varsa zaten ister. Ama ona sorulmadan yardım edilmesi, onu güçsüz, zavallı görmektir” görüşünü dile getiriyorlar. Engelli ve engelli olmayan kız arkadaşları olmuş ikisinin de.

KİTABİN ADINI YANLIŞ YAZARAK ÖN YARGILARA KARŞI DİKKAT ÇEKMİŞLER

İnsanlarda engelli olanların işlerini iyi, tam, doğru yapamayacakları algısı yaygın olduğu için, açıktan söylemeseler de engellilerin yaptığı şeylerde hep yanlışlar, eksiklikler ararlar. “Bu tamamen bir ön yargıdır,” diyor Fatih, ve bunun kendileri için ağır sonuçlar doğurduğunu ekliyor. “Çünkü toplumda bize karşı var olan ön yargılar, sadece bizleri rahatsız etmemekte, yeteneklerimizi gösterme ve sosyal yaşamda kendimize yer edinmemizi de engellemektedir.”

Bu duruma dikkat çekmek için kitabın ismini yanlış yazmışlar. “Happy mit Handikap” ta Handicap’ı yanlış yazmışlar. Sözükteki “C” yerine “K” kullanmışlar. Bununla da topluma “bizim yaptıklarımızda yanlışlar arama alışkanlığına son verin” mesajını vermeyi hedeflemişler.

Güzel ve hoş bir kitap Happy mit Handikap. Kitap piyasaya 2014 aralığında çıktı. Ama daha şimdiden dikkat çekti. Fatih ve Tim belgesel bir kitap hazırlamaları için ilk tekliflerini aldılar. Artık onlar yeni bir yoldalar. Yolları açık olsun!

Not: Kitap internet üzerinden Amazon’dan de edinilebilir.

AİLE DESTEĞİ ÖNEMLİ

Arife ve Nuri çifti çocuklarının arkalarından koşmuşlar hep. Çocukları Fatih’in engelli olduklarında içine düştükleri umutsuzluk, eğitimle güce ve umuda dönüşmüş.

“Fatih ilk önce sadece tek kolunu kullanabiliyordu. Ama biz yılmadık, onun diğer organlarını da kullanması için çok çabaladık. Fatih şimdi yürüyebilir durumda” diyor anne Arife Kılınç, “Onun kendi yaşamını sürdürebilir duruma gelmesi için eğitimiyle çok uğraştık” diyor baba Nuri Kılınç Bu konuda çıkan veya çıkarılan zorluklara boyun eğmedik. Daha iyi eğitim alsın diye Fatih ile her gün Düsseldorf’dan Aachen’e gidip geldim. Sabah gidiyor, orada saat 4’e kadar onu bekliyordum. Soğuk sıcak, kar, yağmur demeden onunla gittim geldim. Ve Fatih okulu çok iyi bir dereceyle bitirdi. Şimdi onunla büyük gurur duyuyorum.”

Baba Nuru Kılınç ve anne Arife Kılınç çocuğu engelli olan ailelerin, korkmamalarını, utanmamalarını ve yılmamalarını da söylüyorlar.