Chloe Hadjimatheou

Dokuz yaşındaki Jenny, ahşap kafesin içinde öne arkaya doğru sallanıp kafesin parmaklıklarından dışarıya bakıyor.

Kapının kilidi açıldığında taş zemine doğru fırlayıp kollarını hemşireye sıkı sıkı doluyor. Birkaç dakika sonra ise, çalışanlara hiçbir zorluk çıkarmadan tekrar kafesin içine hapsediliyor. Jenny, iki yaşından beri yaşadığı bu evine yani bu kafese alışmış görünüyor. Otizm teşhisi konulan Jenny, Yunanistan'ın güneyinde Lechaina adlı bu küçük kasabada, 60'tan fazla engelli ile beraber devlet denetimindeki kurumda yaşıyor. Beraber yaşadıklarının çoğu da Jenny gibi hücrelere veya kafeslere hapsedilmiş.

Down sendromu teşhisi konan yirmili yaşlarındaki Fotis de, diğerlerinden yüksek ahşap parmaklıklarla ayrılan, kapısı kilitli küçük bir hücrede uyuyor. Hücresinde yalnızca tek kişilik bir yatak bulunuyor. Kurum içinde, hiç kimsenin kişisel mülkiyeti yok. Sırım gibi bir delikanlı, her gördüğüne bir umutla "Yolculuğa mı çıkıyoruz?" diye soruyor. Fakat, 65'ten fazla sakinin ağırlandığı ve anca altı kişinin bakımından sorumlu olduğu bu merkezden çıkma fırsatı çok nadir geliyor.

Çalışanlara ayrılan küçük odada dizili ekranlar, bir üst kattaki geniş ahşap kutuları gözetleyen kapalı devre kameraların görüntülerini yansıtıyor. Beş yıl önce bir grup Avrupalı yeni mezun öğrencinin birkaç aylığına burada gönüllü yürüttükleri çalışmaların ardından, merkezdeki olumsuz şartlar yetkililerin dikkatini çekmişti.

'Onur kırıcı yaşam koşulları'



Psikoloji mezunu Portekizli Catarina Neves de gönüllüler arasındaydı. "İlk gün tamamen şok olmuştuk… Böyle bir durumun modern bir Avrupa ülkesinde yaşanacağını tahmin bile edemezdim. Ama daha da şaşırtıcı olanı, çalışanların bu durumu normal görmesiydi" diyor Catarina. Gönüllüler deneyimlerini yazdıkları belgeleri politikacılara, Avrupa Birliği yetkililerine ve bulabildikleri tüm insan hakları, engelli hakları kuruluşlarına gönderdi. Grup, zaman zaman yetkililerden, attıkları e-postalar için teşekkür metinleri içeren fakat harekete geçeceklerine dair herhangi bir söz bulunmayan mektuplar aldı. Çoğu zaman da göz ardı edildiler.

Gönüllülerin tanıklıkları, 2010 yılında çocuk haklarından sorumlu Yunan ombudsmanın dikkatini çekti. Ombudsman merkeze yaptığı ziyaretin ardından şartları kınayan bir belge yayımladı. Belgede, 'onur kırıcı yaşam koşullarına… bakım ve destek yoksunluğuna, sakinleştirici ilaç kullanımına, çocukların yataklarına bağlanmalarına, öğrenme zorluğu yaşayan çocukların ahşap kafeslere hapsedilmelerine, elektronik denetlemeye ve bu tip uygulamaların insan hakları ihlali anlamına geldiğine' dikkat çekildi. Yunan yetkili ayrıca, merkezde yaşanan birkaç ölüm olayının da denetim eksikliğinden kaynaklandığını belirtti.

Merkezde 2006 yılında 15 yaşında bir çocuk kazara yuttuğu bir nesnenin boğazına takılması üzerine hayatını kaybetmişti. On ay sonra da, 16 yaşında bir çocuk daha öldü. Otopsi raporunda çocuğun midesinin kumaş, iplik ve bandajlarla dolu olduğu görüldü. Bu olaylardan sonra yönetim, istihdam artırmanın bu çocukların zarar görmesini engellemede etkili olmayacağı kararına vardı. Çözümü ise, merkez sakinlerine kafes inşa etmekte buldular.

Yunan yetkili raporunda, kafeslerin ve uzun vadede istihdamda kısıtlamaları gitmenin "açıkça yasadışı olduğunu ve merkezdekilerin insan haklarına saygı gösterilmesi ve hakların korunması yükümlülüğüyle ters düştüğünü" vurguladı. Yetkili, Yunan hükümetine de 'durumun düzeltilmesi yönünde derhal adım atılması' uyarısında bulundu. Fakat geçen beş yılın ardından yalnızca yapay değişikliklere gidildi.

Renkli parmaklıklar
 


Bazı ahşap parmaklıklar farklı renklere boyandı ve ayrılan bütçeyle, dinlenme odası yumuşak oyun alanına dönüştürüldü. Fakat hala, merkezdeki asistan kapı girişlerini kontrol ederken, odalarındaki plastik minderlerde tek başlarına oturup gözlerini boş duvarlara çeviren ve öne arkaya sallanan bu çocuklarla ilgilenebilecek kimse yok. Her bir katta, 20'den fazla kişiden sorumlu yalnızca tek bir hemşire ve tek bir asistan var. Merkezde daimi bulunan bir doktor yok.

Merkez sakinlerinden birinin hastaneye gitmesi gerektiğinde ona hemşirelerden biri eşlik ediyor. Bu da, 20'den fazla sakinin yalnızca tek bir kişinin bakımına bırakılması anlamına geliyor. Yakın bir zamanda merkezden emekli olan ve kimliğinin gizli tutulmasıyla şartıyla konuşan bir hemşire, "Gece mesaisinde, 60'tan fazla hastayla ilgilenmek için, hemşire bile olmayan üç asistanla yalnız bırakılıyordum" diyor ve ekliyor: "Çocuklarla ilgili bir sağlık sorunu olduğunda, Tanrı'dan başka yardım isteyebileceğimiz kimse yoktu."

Hemşire kafeslerin ise gerekli olduğu görüşünde:


"Çocuklara daha fazla özgürlük tanınması için bu kafeslerin inşa edilmesini istedik. Kafeslerden önce hastalar kollarından ve bacaklarından yataklara bağlı kalıyordu." "Her halükarda, çocuklar artık bu kafeslere alıştı. Seviyorlar." Yirmi yılı aşkın bir süredir merkezde gönüllü hizmet veren doktor George Gotis de kafeslerin olumlu olduğunu düşünüyor. "Bu kurumun, yalnızca Yunanistan'ın değil, Avrupa'nın da en iyi engelli çocuk merkezi olduğuna inanıyorum." "Ağır vakaların çoğunun ortalama yaşam süresi uzadı. Kendilerini yaralamamaları için kurulan bu maliyetli kafes yatakların yaşam sürelerinin uzamasında büyük bir rolü var."

Merkezin yeni müdürü Gina Tsoukala, bir yıldan uzun bir süredir maaşını alamıyor fakat merkezdekilere borçlu olduğunu hissettiği için ve onların mücadelelerine destek vermek için istifa edemeyeceğini söylüyor. "Tabi burada kafes olmamalı, fakat bu kadar az çalışan varken merkezdekileri kafes olmadan idare etmek imkânsız." "Bazılarının kendilerine zarar verme eğilimi var veya bazıları geçimsiz olabilir. Dolayısıyla doktor tavsiyesi üzerine bu ahşap bölmeleri kullanmak zorundayız. Ama çocuklar birbirleriyle belli bir ölçüde iletişim ve etkileşim kurmakta özgür." Öğle vaktinde, parmaklıklar ardındaki çocuklar kafeslerinin içinde besleniyor.

Kafes gerekli mi?

Merkez müdürü, çocukların yalnızca en temel ihtiyaçlarının çalışanlar tarafından karşılanabildiğini söylüyor. Bir mesai boyunca, yalnızca tek bir hemşire ve asistanın 20'den fazla kişinin altlarını değiştirmesi, hortumla yıkaması, kaşıkla beslemesi ve ilaç tedavisi uygulaması gerekiyor. Tsoukala, "Elimizden gelen her şeyi yapıyoruz fakat daha fazlasını verecek kaynağımız yok" diyor. "Çocukların üçte ikisinden fazla aileleri tarafından terk edilmiş. Onlara, istediğimiz duygusal desteği verebilecek ve hak ettikleri bireysel bakımı sağlayabilecek zamanımız yok."

Zihinsel engellilerden sorumlu uluslararası insan hakları kuruluşu MDAC (Zihinsel Engelliler Savunma Merkezi) yetkilisi Steven Allen, çocukların güvenliği için kafeslere ihtiyaç duyulduğu argümanının yanlış olduğu görüşünde: "Kafesler, çocukları değil, çalışanları korumak için. Bu yöntem, baskı, kısıtlama ve engelli kişilerin idaresini kolaylaştırmak için uygulanan bir yöntem. Onlara hakları olan insanlar gibi davranılmıyor." "Kafes içinde tutulmak, hastaların psikolojik sağlıklarına ciddi zarar veriyor, tedaviye fayda sağlamıyor ve aslında fiziksel olarak da tehlikeli olabilir. Kafes parmaklıklarının düşerek hastaların ölümüne sebep olduğu durumlar oldu."

MDAC, benzer kafes yönteminin kullanıldığı diğer ülkelerin Çek Cumhuriyeti ve Romanya olduğunu belirtiyor. Illia kentindeki Aile ve Engelliler Derneği'nin yerel temsilcisi Ionnis Papadatos'un ofisi, engellilere uygun tasarlanan kentin sanat merkezinde bulunuyor. Bir yüzme havuzu, psikoterapi ve konuşma terapisi tesisleri ile yarı bağımsız yaşam tarzına uygun çok sayıda daire bulunan merkez AB fonlarıyla inşa edilmiş. Fakat merkez şimdilik boş, zira Yunan hükümeti merkeze istihdam sağlayabilecek mali duruma sahip değil.

Ionnis Papadatos, geçen yıla kadar Lechaina'daki çocuk merkezinin mütevelli heyeti üyesiydi. Merkezdeki yaşam şartlarının düzeltilmesi için mücadele ettiğini söylüyor. Otistik iki genç kızın günün birkaç saatinde özel bir okula gönderildiğini belirtiliyor. Ionnis, bu meseleyle yüreğinden gelerek ilgileniyor. İlgilendiği ilk çocuk, Down sendromlu doğan 24 yaşındaki Andonis'ti. Andonis merkezi babasıyla beraber ziyaret etti ve kendisi gibi parmaklıklar ardında yaşayanları gördü. Ne hissettiği sorulduğunda da, korkutan ürpermiş bir halde "Ah, onun hakkında konuşmayalım! Tüylerim diken diken oluyor" diyor. Sosyal ve kendine güvenli olan Andonis, engelli olmanın hala 'küçük düşürücü bir durum olduğu' düşünülen bir ülkede, diğerlerinden farklı olarak kendisiyle gurur duyan ve mümkün olduğu kadar bağımsız bir hayat kurması için cesaretlerinden ebeveynlere sahip.

Anneler çocuklarından habersiz

Gina Tsoukala, bazı ebeveynlerin merkezdeki çocuklarının hayatta olup olmadığından bile habersiz olduklarını ifade ediyor. Tsoukala'nın anlattığına göre, bazı durumlarda, engelli doğan çocuklarıyla ilgili, baba ve hastane yetkililerinin anneye 'çocuğun öldüğünü' söylüyor. Yunanistan'da engelli çocuklar ve yetişkinler için kurulan on iki merkez var. Fakat bu merkezlere erişim çok zor, dolayısıyla yaşam koşullarının ne durumda olduğu da belirsiz.

Yunanistan'ın Çalışma ve Sosyal Refah Bakanlığı'nda görevli Efi Bekou, Lechaina'daki kurum ile diğer benzer kurumların koşullarının düzeltilmesi yönünde planlar olduğunu söylüyor. "Yunanistan'da engelli çocuklar ve yetişkinler için on iki merkez bulunuyor. Fakat yeni bakım evleri açıyoruz ve sonunda tüm büyük kuruluşları kapatmayı umuyoruz." Bekou, ekonomik krizle beraber Yunan devletinin AB ve IMF'den ülkeye borç verenlerin belirlediği kurallara bağlandığını belirtiyor ve bu kurallar arasında merkezlere yeni istihdam sağlanmasının ertelenmesi de yer alıyor. Dolayısıyla merkezin ihtiyaç duyduğu çalışan sayısına ulaşması da bu durumda imkânsız oluyor.

Bakanlıkta görevli Bekou, hükümetin çocukların durumuyla ilgili görüşmelere başladığını kaydediyor ve ekliyor: "Fakat bu çocukların kurumdan başka bir kuruma nakillerinin ne zaman yapılacağına dair net bir zaman çizelgesi veremiyorum." Bu makaledeki çocukların isimleri değiştirilmiştir. BBC