Son yıllarda hızla çoğalan ve yayılan bu kursların edebiyata, yazın ve düşün dünyasına ne denli katkıları olup olmadığı edebiyat çevrelerinde, en azından bizde hala tartışılırken, batıda bu konuda birçok yerleşik kurumlaşmaların, kalıcı ve sürekliliği sağlanmış yazarlık kurslarının farklı ve üst ivmelerde önemli mevziler kazandığını şimdiden söyleyebiliriz. Düşünceler bu konuda ayrılıklar arzediyor. Kimileri yazar olunmayacağını, ancak yazar olarak doğulduğunu iddia ederken, bazıları yazarlığın sonradan edinilen bir yetenek, teknik donanılması gereken kuru bilgiler olduğuna inanıyor. Yine farklı kesimler yazıya bir katkısı olmasa da böylesi kursların kursiyerlere okumayı farklı açılardan öğrettiğinden, edebi konularda derinleşmelerine yardımcı olduğundan, önemli ve yararlı buluyorlar.

Kurslardan teknik yazın bilgilerin öğrenilebileceği muhakkak. Ama yazarlığın ana cevherinin bilinçaltımızda yaşanılanlar, sakladıklarımız, biriktirdiklerimiz, çocukluğumuzda bizi derinden etkileyen olaylar, tecrübelerimiz, bilgilerimiz olduğunu görmezden gelemeyiz. İstenildiği kadar teorik bilgilerle donanılmış olursak olalım zengin bir düş ve kurmaca gücünün olmaması yazarı laf ebesi yapmaktan öteye gitmez. Hangi üniversiteyi bitirirseniz bitirin yazının günlük hayatla bağını ve içiçe geçmiş karmaşık ilişkilerini göremiyorsanız istediğiniz kursu istediğiniz kadar yapın, size bir yararı olmaz. Özünde yazmak bir hayat anlayışını benimsemekten başka nedir?

Yaratıcı yazarlığın yaratıcı yanı, salt kurgulananların, hayal gücünün, sözcük hazinesinin büyük bir taaruza kalkıp bütün hünerini ve kabiliyetlerini sergilemesi değil, hayatın doğal ve toplumsal gerçekliklerini yakalayabildiği sürece ilginç ve özgün olacağı ortada. Geçmişin kültürel ve edebi bilgilerinin yeniden harmanlanarak, özümsenerek ele alınması, yeni sentezlerin üzerinde şekillenip yeni söylem, üslup ve tekniklerle yansıtılması mutlaka her yazarı okunur kılacaktır. Ama bunun ne denli zor ve çetin bir uğraşı olduğunu yazıyla haşır neşir olanların bileceği muhakkak.

Düşüncelerimizi olduğu gibi kaleme alabilmek sanıldığından da zordur aslında. Ona edebi ögeler katmak, estetik ve sanatsal görüntü, içerik ve yansımalarla süslemek ancak ve ancak çok okumakla ve yine çok yazmakla mümkün olabilir. İyi bir yazarın aslında yazının değil okumanın ustası olduğunu birçok insan bilmez. Yaratıcı yazarlık kursları aslında bilinçaltımıza yapılan bir seyahatin kapılarını nasıl açabileceğimiz konusunda bizlere yol gösteren, yardımcı olan, rehberlik eden kısa dönemli bir kılavuz olarak tanımlanabilir. Herşeyin meta olduğu, satın alınabilir, tüketilebilir olduğu bir toplumda yazarlığın da satın alınabileceğini sanmak yanılgıdır. Nasıl yazar olunabilire dair önbilgilerdir aslında satın alınanlar. Yapıyı kurmak, çıtayı yükseltmek katılımcının, yazar adayının kendi elinde olan bir fırsat ortamıdır. Bunu ona başka hir bir şeyin sunamayacağını söylemek abartı olacaktır. Ama işin kolayı varken zahmetlisine ve cefalısına bulaşmak neden?

Bu türden kursları her bitirenin yine tekrarlayacak olursak, hemen yazar olamayabileceği gibi, kursun daha bitmeden çok önemli cevherlerin de ortaya çıkartabileceğini, katılımcıların düşün ve yazın alanında sayısız edebi patlamayı sırf bu kurslar sayesinde gerçekleştirildiği yine örnekleriyle biliniyor. Bu tür derslerin varlığından habersiz kafaların hala yazarlığın okulu mu olur demeleri pek ciddiye alınmamalı. Bir şeyden haberdar olmamak o şeyin olmadığı anlamına gelmez, sadece kendi cehaletimizi bize gösterir. Yemek pişirmenin, kibar ve etkili konuşmanın yani yalan söyleyerek, politikacılar gibi karşısındakini kandırmanın kursları oluyor da yazı yazmanın kursları neden olmasın?

Böylesi kurslar yazarlığa giden yolun başlangıcına adım atmak demektir. Yolun nereye ne kadar devam edeceğini kursta öğrenilenler ve katılımcının kafasındakiler, kültürel, sanatsal ve edebi donanımı belirler. Zorla güzelliğin olmayacağı gibi yazar da olunmayacağı ortada.
09.03.2013