Fırıldak gibi dön babam dönmektedir, Kasımpaşalıların utancı Reis. Gerçi hiç bir dönüş onu ve onun zulüm düzenini kurtramayacaktır, ama dönmesini ve dönüş hızını takip etmek, gerekli ve önemlidir.

Erdoğan, Malatya konuşmasından, Suriye savaşından dolayı gelen mültecilerle ilgili olarak, bugüne kadar söylenenlerden farklı ifadeler kullandı. Bu konuşmaya kadar, Erdoğan'ın ve Türk devletinin mültecilere yaklaşımı farklı gösteriliyordu. Suriye'den Türkiye'ye mültecilerin gelmesinin, Türk devleti tarafında onaylanmadığı, şeklinde bir algı yaratılmıştı. Gelen mültecilerin büyük bir yük oldukları, önemli bir kaynak israfına yol açtıkları iddia ediliyordu. Buradan hareketle Türk devleti ve Erdoğan, Suriye'li mültecilerin yarattığı söz konusu toplumsal ve ekonomik sorunları ileri sürerek, bu durumu Avrupa devletleriyle pazarlık konusu yapabiliyordu.

Bu pazarlık sonucundan, Türk devleti ve Erdoğan'ın, Avrupa devletlerinden bir çok maddi ve politik taviz koparttıkları bilinmektedir. Erdoğan, Suriye savağı başladığından beri mültecilerin Avrupa ülkelerine gitmelerini sağlamak için kapıları açacağını ileri sürüyordu. Türk devleti adına Erdoğan, bu tehditi her savurduğu Avrupa devletlerinden para alıyor veya anti demokratik katliamcı politikalarının, dolaylı da olsa desteklenmesini sağlıyordu. Ancak gerçek durum bambaşkaydı. Türk devleti ve Erdoğan, mültecileri hiç bir yere göndermeyecek, onları kendi politikaalrı için kullanacaklardı.

Bu gerçeğin anlaşılması için, ilk olarak mültecilerin alınmasında izlenen poitikanın bilinmesi gerekiyor. Türk devleti, Suriye'den gelen mültecilere karşı seçici bir tavır izliyordu. Kürt, Ezidi ve Alevileri almıyordu. Özellikle ve daha çok İŞİD'in sosyal tabanı olan kesimleri alıyordu.

Türk devletinin bu toplumsal kesimleri almasının ise çok özel ve stratejik bir amacı bulunuyordu. Yazının doğru anlaşılabilmesi için bu stratejik politikanın açıklığa kavuşturulması önemlidir.

Türk devleti, mültecilerden oluşturulmuş bir devletttir. Bu devleti oluşturan ırkçı kadrolar, ülke içinden bulunan farklı etnik yapılardan insanları topraklarından sürmüş, bunların yerlerine Türk olduklarını iddia ettikleri toplulukları bu topraklara getirip yerleştirmişlerdir. Türk devleti, ihtiyacı olan sosyal tabanı bu yolla oluşturabilmiştir ancak. Mültecilerin vatandaş yapılarak devletin sosyal tabanının oluşturlması uygulaması sadece bir özel dönemde yapılmamıştır. Türk devleti, bütün tarihi boyunca bu politkalarla sosyal taban oluşturmuş ve böylece varlığını sürdürmüş ve ayakta kalmıştır.

Türk devletinin bu sratejik politikası, aynı şekilde Erdoğan tarafından Suriyeli mülteciler için de uygulanmış, uygulanmaktadır. Erdoğan, Suriyeli mültecileri, asimilasyoncu-katliamcı politikalarının aracına dönüştürmüştür.

Türkiye'ye gelmesine kolaylık gösterilen Suriyeli göçmenlerin etnik ve dinsel yapıları, bu politikaya uyum esasına göre belirlenmiştir. Bu politikaya uyum göstermeyecekleri düşünülen Kürtler, Aleviler ve Ezidiler, mülteci olarak alınmamış, bunun dışında kalanların alınmasına özen gösterilmiştir.

Bu mülteciler, Türk devletinin asimialsyoncu ve etnik arındırmacı politikalarına bağlı olarak, uygun görülen belli yerlere yerleştirilmişlerdir. Mesela bu devletin yok etmeyi düşündüğü Kürt Alevilerin yaşadığı Maraş, Malatya, Sivas ve Dersim bölgelerine bu mültecilerin yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Maraş Terolarda kurulan kamp bu nedenle kurulmuştur. Türk devleti ve Erdoğan, böylece o bölgelerin etnik ve dinsel arındırmasını, farklı bir yöntemle gerçekleştirmek istemiştir.

Ayrıca bu mültecilerin içinde yaşı uygun olan genç unsurlar, Erdoğan'ın SADAT adlı karanlık örgütünde paramiliter katillere dönüştürülmek için istihdam edilmişlerdir.

Böylece Suriyeli mülteciler, Türk devletinin ve Erdoğan'ın sadık sosyal tabanı olarak, yarının milliyetçi mukadesatçı cemaatına dönüşürülmüş, aynı zamanda farklı toplumsal grupların yok edilmesinin aracı olarak değerlendirilmişlerdir.

Suriyeli mültecilerden sağlanan bu yararların yanında Türk devleti, Avrupa devletlerine santaj yaparak ta bilinen tavizleri ve maddi desteği almıştır. Erdoğan'ın sık sık dillendirdiği o çok bilinen tehdit, kamuoyunun bilgisi dahilindedir. 'Ya bu mülteciler için bize yardımcı olun veya kapıları açıp bu mültecileri Avrupaya göndereceğiz' diyor ve bu santajla ya ekonomik veya siyasi tavizler kopartıyordu.

Suriye savaşı başladığından beri bu tahteravalli bu şekilde devam etti. Türk devleti ve Erdoğan, Suriyeli mültecileri göndermeyecekti, ancak göndermeyeceği mültecileri santaj aracı olarak kullanıyordu. Avrupa devletleri, ülklerine mülteci göndermesin diye Türk devletine ve Erdoğan'a, hem para verdiler, hem de izlediği katliamcı politikalarına seslerini çıkartmadılar, sustular, suç ortağı oldular.

Bu gerçeği, o dönemde bir kaç TV proğramında, ayrıca bir kaç yazı yayınlayarak dile getirmek, yapılan sahteliği gözler önüne sermek mümkün olmuştu. En önemilisi de sürgünlüğün ilk döneminde İsviçre parlamentosounda, İsviçreli parlamentere bu gerçeği, 'Erdoğan'a para verseniz bile size mültecileri göndermeyecektir' diyerek izah etmeye çalışmış ve onların şaşkınlığını gözlemleme şansı olmuştu. Bütün bunlar yeterince anlaşılmamış, bütün söylenenler, propağanda
sanılmıştı.

Erdoğan, kısa süre önce Malatya da yaptığı konuşmayla bu gerçekleri, bir anlamda itiraf etti. Erdoğan bu konuşmasında, 'Suriyeli mültecilerin Türk vatandaşlığına alınacağını, onların müslüman kardeşleri olduğunu, onlara bu ülkede her türlü hakkın tanınacağını' söylüyordu, kibirle ve büyük bir lütuf ta bulunuyormuş gibi.

Ancak Erdoğan bu konuşmasıyla, hiç bir sosyal bilimcinin izah edemediği, Türk faşizimine özgü bir durumu, açıklığa kavuşturmuş yaşanan kafa karışıklığını gidermiş oldu. Mültecilerden sosyal taban oluşturarak bir ulus yaratmanın ve mültecilerden bir devletin sosyal temelini oluşturmanın nasıl mümkün olabileceği, Erdoğan'ın bu konuşmasıyla itiraf edilmiştir. Dolayısıyla Türk devletinin mültecileri Avrupaya göndereceği tezinin bir santaj olduğu ve bu santajla Türk devletinin altı yıldır bir çok avantaj elde ettiği gerçekliği de ispatlanmış oldu.

Erdoğan'ın bugün artık bu santaja ihtiyacının kalmadığı veya bu santajın işe yaramadığı anlaşılmaktadır. Mülteciler üzerinde avantaj devşirmekten vazgeçen Erdoğan, sanki dün Suriyeli mültecileri Avrupalılara para pazarlığının nesnesi yapmamş gibi, pişkin bir utanmazlıkla, onları Türk vatandaşı yapmaktan, onlarla olan İslam kardeşliğinden söz edebilmektedir.

Erdoğan iki de bir Alman başbakanı Merkel'i tehdit ediyordu, 'mültecileri göndereceğim' diye. Bugün Merkel, açıktan Erdoğan'a tavır almaktadır, Erdoğan, madem mültecileri gönderecekti, neden şimdi hiç ağzını açmıyor? Hatta tam terisne, Erdoğan, mültecileri Türkiyede tutacağını, vatandaş yapacağını belirtiyor.

Egemen devletlerin politikacıları ahlkasızlığın çamurunda debelenerek bugüne gelmişledir. Onlardan her türlü kirlilğin olması yadırgatıcı, şaşırtıcı değildir elbette. Ancak bu yolla kendilerini kurtarmalarının mümkün olmadığını tarih hep göstermiştir. Mültecileri kendi kirli ve katlaimcı politikalarına alet eden Erdoğan ve Türk devletinin, bu kanlı karanlık hesapları bozulacak ve halkların birleşik mücadelesi kazanacaktır.