Değerli yoldaşım!

Süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlayacağınızı duyduğumda, içim sızlamıştı. İstemeden kötü anılar canlanıverdi zihnimde. Kaç gündür seni, Strassburg’da seninle beraber olanları ve bu mektup gazetede yayımlandığında 59. güne girecek olan Türkiye’deki açlık grevi eylemcilerini düşünmekteyim.

Belki inanmayacaksın sevgili Fuat heval, ama rüyalarıma bile girdin. Rüyamda seni gördüm. Üstündeki eylem gömleğinle, »ben iyiyim, merak etme« diyor, özgürlük aşkı ile yanan gözlerinle gülümsüyordun.

Biliyorum, moralin yüksektir. Barış için, özgürlük için, mezarlık sessizliğine bürünmüş vicdanları uyandırmak için ölüme meydan okuyanlardansın. İnsan onuru için bedenini ortaya koyanlardan – hem de ilk kez değil!

Yaşam için ölümü göze alma, özgürlük için ölüme yürüme iradesi karşısında, »haklısın« demekten başka yapacak bir şey yok. Eylemine, kararlılığına derin saygı duyuyorum. Sana, seninle beraber direnenlere, Türkiye’de cezaevinde ölüme yatanlara »vazgeçin« demeyi de ahlakî bulmuyorum.

Sevgili Fuat heval,

bir röportajında, »Avrupalı elitler ekonomik, politik ve stratejik çıkarları nedeniyle Türkiye ve Ortadoğu’daki haksızlıklara gözlerini kapatıyorlar; Kürt hareketinin barış girişimlerini görmek istemiyor, aksine aynı Türkiye’de olduğu gibi, haksızlığa karşı meşru direnişi ›terörizm‹ olarak damgalıyorlar« diyorsun. Ne kadar haklısın.

Avrupa’daki Kürt kurumlarına karşı uygulanan yasaklamalar ve baskılar dediklerini doğruluyor. Baksana, Muzaffer Ayata’nın yazı yazmasına dahi tahammül edemiyor, YEKKOM yöneticilerini yurtdışı etmekle tehdit ediyorlar.

Avrupa hükümetleri de Türkiye hükümetlerinden farklı değiller. Vicdanlar körelmiş, üç maymunu oynuyorlar. İşin acı olan tarafıysa, Avrupa solu süresiz açlık grevi eylemine »kültürel« olarak »Fransız«. Ya Türkiye’nin »entelijensiyası«? Kuzuların sessizliği misâli, me’lemiyorlar bile. Sanki ses çıkarmayınca, keskin bıçak boğazlarına değmeyecekmiş gibi.

Ama sevgili yoldaşım, sayıları az da olsa, susmayanlar da var. Bizim DIE LINKE milletvekilleri, aydınlar, barış hareketinin temsilcileri, kimi gazeteciler susmuyor, seslerini yükseltiyorlar. Ve Kürtler. Avrupa’nın her tarafından akın akın Strassburg’a geliyor, yollara düşüyor ve eyleminize sahip çıkıyorlar.

Bu sahip çıkmalar, dostların seslerini yükseltmeleri sonuçsuz kalmıyor. İşte Ragıp Zarakolu ve bazı arkadaşlar serbest bırakıldılar. Kendiliğinden olmadı bu, uluslararası dayanışmanın sonucu. Tabiî ki yeterli değil, ama devamı gelecek elbette.

Şimdi önemli olan bu dayanışmayı genişletmek, barışın yolu açılana dek demokratik mücadeleyi yükseltmektir. Şahsen, açlık grevi eyleminin bu hedefe önemli bir katkısı olduğunu, demokratların vicdanlarını zorladığını düşünüyorum.

Bu açıdan açlık grevi eyleminin amacına ulaştığı kanaatindeyim. Ve bu aşamada gerçekçi bir değerlendirme yapılması gerektiğine inanıyorum. Bundan sonraki günler süresiz açlık grevi eylemcileri için yaşamsal önem taşıyor. Ama yaşamla ölüm arasındaki sınırın aşılacağı bu günlerin, taleplerinizin karşılanması için yetersiz bir zaman olduğunu görmek durumundayız. Hele hele Suriye ile savaşın olası olduğu ve Avrupalı egemenlerin vicdanlarının kör olduğu bir dönemde. Yeni, yaratıcı, demokratik eylemlerle taleplerinizin gerçekleştirilmesi için yola devam edilmesi gerektiği inancındayım.

Eğer bizzat İmralı’dan gelen sinyalleri doğru okuduysam, hiç kimsenin kendisini feda etmemesi isteniyor. Bu en ahlakî duruştur. Bu duruşun verdiği onurlu görev ise, yaşamı savunmaktır.

Sizler, insanlık onuru ve özgür kimliği savunmak için bedenlerinizi ortaya koyuyor, yaşam için ölümü göze alıyorsunuz. Böylesi bir iradeye sahip olanların, reel durumu hergün yeniden ve yeniden değerlendirip, yeni stratejiler geliştirebileceklerine yürekten inanmaktayım.

Değerlendirmelerime katılacağın umuduyla, gözlerinden öperim sevgili kardeşim.

Önkoşulsuz dayanışmacı ve devrimci selamlarımla.

14 Nisan 2012