Gene sabahın köründe telefon edeceğini ismim gibi biliyordum. Bütün yaşamı boyunca, her gün sabah dörtte kalkan, haberleri gözden geçirip, sonra okuyacaklarını gazetelerden kesip telefonun başına geçen huysuz ihtiyardan başka ne beklenebilirdi ki? Hadi bugün ofise gitmiyorum, biraz daha uyuyayım dediğimde, hem de sabahın beşbuçuğunda, telefon çaldı.

»Telefonunu yatak odasına almasan olmaz mı?« diyen Nesrin’den fırça yiyerek kendime geldim. Haklı, ama Willy hocanın hiç mi kabahati yok?

»Hayırlı sabah!« dedi, »sabahlar!« dedim. »Was? Kaç tane sabah var?« Yaşlı bilgeye bir şey öğretiyor olmanın keyfiyle, »hayırlı sabahlar denir hocam, hayırlı sabahlar«.

»Tamam, tamam. Onu bırak, ne düşünüyorsun?« Öyle sorunca, basına sızdırılan görüşme notlarını kast ettiğini sandım: »Yani hocam, böyle sabah sabah ne denir ki? Kim sızdırdıysa sızdırsın, sürecin şeffaflaşması i..«, araya girdi: »Kahveni içmedin mi? Uyanmamışsın. Onu sormuyorum. Kürt siyasî hareketinin Türkiye’nin bölgesel emperyalizm heveslerine ne kadar direneceğini soruyorum. Hem yarım yamalak notlara ne bakıyorsun, esasa baksana«.

»Ama hocam, tüm Türkiye bu notları konuşuyor. Başkanlık meselesi, Ermeni-Rum-Yahudi lobileri ile ilgili laflar. Ne bileyim, Ermeni gazeteciler haklı olarak...«

»Haklı mı? Sen neoliberal tarafgirin maskaralığına, arogant Mahçupyan’ın aristokrat bilgiçliğine mi haklı diyorsun. Böyle bidi bidi...«

»Şey, hocam bidi bidi değil, bıdı bıdı...«

»Her neyse, her fırsatta öyle bıdı bıdı Kürt hareketini paternalistçe eleştiren, ama nedense Suriye’deki Ermenilerin yerlerinden edilmesine, evlerinin, işyerlerinin, hatta kiliselerinin sözde isyancılar tarafından yağmalanmasına ses çıkartmayanları, Suriye Ermenilerinin neden Suriye Kürtlerine güvendiklerine tek laf etmeyenleri ne diye ciddiye alıyorsun? Kürt hareketinin Ermeniler, Yahudiler ile ilgili düşüncelerini öğrenmek isteyen, resmî açıklamalarına bakar, gider AIPAC lobisinin ne olduğunu öğrenir.«

»Ama hocam, başkaları da var. Hem bu başkanlık meselesi...«

»Mein Gott! Yavaş yavaş söyleyeyim de, anlayasın. Öcalan’ın söylediği iddia edilenleri ben de okudum. Bir kere burjuva demokrasisi açısından başkanlık sistemi a priori otoritarizm değildir. Öcalan haklı olarak ABD’ne işaret ediyor. Valilerin, savcıların, emniyet müdürleri gibi memurların halkın seçimiyle işbaşına geldiği, yerel ve bölgesel özyönetimin en geniş biçimde gerçekleştiği, kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlandığı ve halkın yönetime katılımının farklı demokratik biçimlerde olanaklı olduğu bir başkanlık sistemi elbette tartışılabilir. Hatta Türkiye’nin bugünkü sisteminden çok daha ileri bir sistem hâline gelebilir. Hele hele anadil meselesi, demokratik sosyal ve hukuk devleti anlayışı çerçevesinde çözülür, gerçek anlamda seküler bir yapı oluşturulabilirse. Hoş, ABD’nde de bu yok, ama sonucunda burjuva demokrasisinden bahsediyoruz.«

»Yani aslolan güçler dengesi ve emekten yana olanların vereceği mücadele belirleyici olacak diyorsun.«

»Elbette. Sosyalistler açısından ezilenlerin ve sömürülenlerin burjuva demokrasisinin değerleri çerçevesinde yaşam ve çalışma koşullarına yönelik her iyileştirmeci reform, ileri bir adımdır ve uğruna mücadele etmek gerekir. Bu açıdan ›Kürtler başkanlığa karşı çıksınlar‹ demek, kendi görevlerini Kürt hareketine yüklemektir.«

»Öyle de, AKP’nin ›Türk usulü başkanlığı‹ pek demokratik görünmüyor.«

»AKP’nin neresi demokratik? Mesele Kürt hareketinin ve toplumsal güçlerin gerçek bir demokratikleşme konusunda ne kadar etkin olabilecekleridir. Zira işin püf noktası burada. Kürt hareketinin bölgesel emperyalizm heveslerine ciddî direnç göstermesi gerekir. Bunun içinse, nasıl diyordun, ›Fırat’ın Batısının‹ safını ikirciksiz Kürt hareketinin yanında alması gerekir. Aksi takdirde yeni bir 1915 denemesi dahi söz konusu olabilir. Şaka değil, bölgesel ya da küresel – emperyalizm bu. Böler, parçalar, yutar, sindirir, un ufak eder. Zaten...« O sırada bir telefon sesi. »Gazeteden arıyorlar, seni gene ararım...«

»Alo, hocam, alo. Kahr...« Bu yaşta bu acele ne be hocam, bi dur da konuşalım...

9 Mart 2013