Sevgili okuyucular,

‘Ulus devlet’ ve ‘devletin bütünlüğü’! Son günlerin en aktüel tartışmlarından olan, ‘ulus devlet’ nedir? ‘Devletin  bütünlüğü’ Neden son günlerde tartışmalarının merkezinde yer almaktadır.

Mevcut Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapılanması, sistemin kendi varlığını tartışır duruma getirdiğinden, ‘ulus devlet’ yapılanması artık toplum nezdinde yıpranmakta ve tartışılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık kendi varlığını Türk etnik kökenli devlet yapılanmasını esas alarak ayakta tutması, olası değildir.

Bu nedenle, Türk etnik kökeni üzerine yapılanan Türk, ‘ ulus devleti’ politikası iflas etmiştir. Bu iflası görmek istemeyenlerin, ‘ulus devlet’ ‘ulusal bütünlük’ gibi söylemleri son çırpınışlarıdır.

 Aslında bu çırpınışların, kendilerini bu devletin çürümüş ve kokuşmuş yanlarını sahiplendiklerini kavramaktan uzaktırlar. Bu tarz algılamaları etnik kökenli devletlerin günümüzde yaşamasının zor olduğunu kavramaya karşı,  bir kesimin çırpınışları olarak görmek durumundyız.

Kendine, Profesor, Dr, Siyaset Bilimci ve Sosyolog olduğunu , ‘iddia’ eden bir çok kelli, felli insanlar, yüzleri kızarmadan, uluslar arası litaratürde yer alan ulus kavramınıda ters yüz ederek, Türk Devletinin ırkçı yaklaışımını,’aklama’ uğraşı içindedirler. Bu davranış içinde olan insanların, adlarının önüne takılan titillerinin, Profesör, Dr. Bilim Adamı  sıfatları sorgulanması gerekmektedir. Topluma, adlarının önüne aldıkları titillerini kullanarak, ‘bilim adamı’ sıfatıyla, yalan yanlış bilgileri sunmaları, bir O’kadar’da, ürkücütüdür.

Peki öyleyse, nedir bu ‘ulus devlet’ neden Anadolu coğrafyasında yaşayan, farklı dilleri, farklı kütürleri, farklı ruhi şekillenmeleri, farklı ikisadi şekillenmeler ve farklı folklorik objelere sahip olan, insan topluluklarına, neden topluca, ‘türk ulusu’ denmektedir.  

Gerçekten, Anadolu coğrafyasında yaşayan değişik etnik kökenli topluluklar ‘Türk müdür?  

Anadolu coğrafyasında, 15 milyonu aşkın Kürt ulusu, nasıl olurda bir başka ulusun içinde ifade edeceksiniz. Bu yetmiyormuş gibi, anadolu coğrafyasında yaşayan milyonlarla ifade edilen, çeşitli milliyetlerden azınlıkları bir çırpıda yok sayacaksın ve herkesi, ‘Türk’ yapacaksın. Böyle bir bilim veya bilim adamlığı olur mu?

Türkiye Cumhuriyeti Devletine hakim olan sermaye çeverelerinin, resmi tarihini, ‘allayıp pullayıp’ topluma sunmak, bilim adamlığı ile bağdaşmaz.

Bilim, şu veya bu devletin, resmi tarihi ile açıklanamaz. Bilim, bilimsel verileri, uluslar arası kabül görmüş verileri  evrensel beyanları esas alarak topluma sunulmalıdır.

Bir toplumu, bir ulusu ve O’ulusu var eden nedeneleri, yoksayarak bilimsellik olmaz. Bu olsa olsa, bilim adına yapılan, işgüzarlıktır.

Uluslararası literatürde, ulus kavramı, aynı topraklar üzerinde yaşamak, aynı dili paylaşmak, ortak bir iktisadi yapıya sahip olmak, aynı kültürel yapılanma içinde, ruhi şekillenmeleri ve folklorik yapılanmaya sahip olan topluluklara, ulus, millet veya nation denir.

Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında yaşayan, birden fazla ulus ve ulusal azınlıklar mevcuttur. Farklı dillere, aynı toraklar üzerinde bir arada yaşayan, ortak bir iktisadi ilişkiler içinde bulunan, birbrinden  farklı kültürel yapılanmaya sahip uluslar vardır.

Bunlar, Türkler, Kürtler ve yukarda uluslar arası litaratürde yer alan özelliklerin bir kısmını zamanla kaybetmiş ulusal azınlıklar varlığını hala korumaktadırlar. Ermeniler, Yahudiler, Lazlar, Rumlar, Ezidier, Süryaniler vb. Ulusal azınlıklar, bütün asimilasyon politikalarına rağmen, varlıklarını korumaktadırlar.

Anadolu coğrafyası açısından bir zenginlik olarak kabul edilen, bu gerçekliğimizi, ‘ulusal devlet’ adına yoksayanların, bilim adına konuşmaya hakları yoktur.

‘ulus devlet’ herkesi, ‘Türk ulusu’ içinde ifade etme gibi, bilimsel olmayan veriler, aslında farklılıkları asimile etme politikasının kendisidir.

Şu gereçeği kabüllenmek, Türk milliyetçileri açısından acıda olsa, zorunluluktur. Kürtler yukarıda saydığımız kriterlere sahip, farklı bir ulustur. Bu nedenlede, Kürtlerin hakları teslim edilmelidir. Bin yıla yakın bir zamandır, bir arada yaşayan ve Türk, Kürt ve azınlıklara sahip milliyetlerin bir arada barıış içinde yaşamalarını, sürekliliğini kılmalarının biricik yolu, her ulus ve azınlıkların özgürce kendini ifade etmesinden geçmektedir.

Coğrafyamızda yaşayan toplulukların kendi dillerini konuşmasını ve eğitim almasını, ‘ulusal bütünlüğe’ darbe olarak algılayanların iki yüzlülüğünü görmek durumundayız.

Balkanlar ve batı avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin, ‘ana dilde’ eğitim görmelerini savunan, ama kendi ülkelerinde buna karşı duranların samimiyetine nasıl inanabiliriz.

‘Ulus devlet’ ‘ulusal bütünlük’ ülkemizde sermayenin çıkarlarının kar topu gibi yuvarlanarak büyümesi doğrultusunda manüpilasyon aracı olarak kullanılmaktadır.

Ülkenin yeraltı yerüstü zenginlik kaynaklarını çok uluslu şirketlere pazarlarken, ‘ulusal bütünlük’  ‘ulusal çıkarlar’ akkıllarına dahi gelmemektedir. Ülkemizde yaşayan farklı ulus ve ulusal azınlıkların doğal çıkarlarına gelince, arslan kesilmelerini anlamak güç olsa gerek.

Bu nedenle, ‘ulusal devlet’ ve ‘ulusal bütünlük’ şartlanmalarıyla hareket eden çevrelerin, ‘milliyetçi’ duygularla, toplumu yönlendirme çabaları, aslında ülke bütünlüğüne daha çok zarar vermektedir.

Demokratik ülkelerde, ülke coğrafyasında yaşayan, uluslar ve azınlıkların haklarının verilmesi,  toplumsal huzur ve barış içinde bir arada yaşamanın olmaz, olmazlarındandır.

Bölücülük, ayrımcılık, toplumda farklılıkları inkar eden ve yoksaymanın kendisinden kaynaklanmaktadır. Toplumda, farklı etnik kökenlere, farklı inançlara dengeli yaklaşmamak, ve aralarında ayırımcılık yapmak, ‘ayrışmayı ve bölünmeyi’ körükler.

Ülke bütünlüğü ve ülkede yaşayan toplumun bir arada yaşaması arzulanıyorsa, ülke coğrafyamızda yaşayan tüm ulus ve azınlıkların hakları teslim edilmelidir!

Aliekber Pektaş

12.11.12