Bombalı araçla düzenlenen saldırıların ardından Hatay’ın ilçesi Reyhanlı’da hayat yavaş yavaş normale dönmeye başladı. Ancak saldırılar nedeniyle Türkiye ile Suriye arasında artan siyasi gerginlik sürüyor. Türkiye saldırılardan Suriye rejimini sorumlu tutarken Suriye yönetimi saldırıyı kendilerinin yapmadığını savunuyor. DW, iki ülke arasında yaşanan gerginlik ve saldırılar hakkında Alman Şark Enstitüsü yöneticilerinden Sebastian Sons ile görüştü.



Alman Şark Enstitüsü uzmanı Sebastian Sons Alman Şark Enstitüsü uzmanı Sebastian Sons


- DW: Sayın Sons, Türkiye Hükümeti saldırıların Suriye Gizli İstihbarat Servisi tarafından desteklenmiş olabileceğini açıkladı. Esad rejimi ise hemen bu iddiayı yalanladı. Çifte saldırıyı ve ardından iki tarafın yaptığı açıklamaları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sons: Her şeyden önce söylemeliyim ki, çok sayıda ölüme yol açan büyük bir saldırıydı ama sınır bölgesinde mütemadiyen saldırılar gerçekleşiyor ve peşi sıra yapılan açıklamalar da aslında oldukça tipik. Esad rejimi kendilerinin yapmadığını söylemek ve Ankara hükümeti de saldırıdan büyük oranda Suriye rejimini sorumlu tutmak zorundaydı. Bence de işaretler saldırıların Esad rejimi tarafından, en azından desteklenmiş olabileceğini açıkça gösteriyor.  

- DW: Suriye rejimi saldırılarla neyi amaçlamış olabilir?

Sons: Suriye rejimi başta zaman kazanmaya çalışıyor. Belli grupları, Suriyeli mülteciler olsun, Türkiye Hükümeti ya da komşu Arap ülkelerinin hükümetleri olsun, elindeki araçlarla zayıflatarak çatışmanın kapsamını genişletmeye çalışıyor. Suriye bu şekilde, askerî yollardan müdahale edilmemesi gereken bir durum olduğu, aksi takdirde her şeyin dağılacağı yönünde bir izlenim yaratmaya çalışıyor.

Türkiye Hükümeti bunu bildiğinden bugüne kadar çok dikkatli davrandı. Bunun bir sebebi Suriye'nin bölgedeki aktörlerin her an müdahale edebileceği bir ülke haline gelmesiyse diğer bir sebebi de Türk halkının Türkiye tarafından yapılacak bir askerî müdahaleye her açıdan karşı çıkmasıdır. Zira Suriye sınırından sızmaların artmasından, mültecilere veya Türkiye vatandaşlarına yeni saldırıların meydana gelmesinden endişe duyuyorlar. Öte yandan Kürt sorunu da yeniden alevlenebilir. Türkiye ve Erdoğan böyle bir durumdan kaçınıyor, Beşar Esad da elbette bunu biliyor.


- DW: Saldırıların Türkiye Hükümeti’nin çöküşünü hedefleyen Türkiye’deki aşırı sol eğilimli kişilerin düzenlemiş olabileceği iddiaları da gündeme geldi. Sınırdaki mevcut çatışmadan faydalanmak isteyenler olduğu belirtiliyor. Böyle bir tez ne kadar inandırıcı sizce?

Sons: Bunu tamamen olasılık dışı bırakamayız. Türkiye’de durum kritikleşti. Ankara hükümetini istikrarsızlaştırmak, mesela Kürt sorununa yeni bir tahrip gücü kazandırmak için durumdan faydalanma amacıyla bazı eylemler gerçekleştirilebilir. Geçmişte Suriyeli Kürtlerin özerklik çabalarını duymuştuk. Suriyeli Kürtlerin özerklik çabaları Ankara için büyük bir sorun. Çünkü bu, Türkiye’deki Kürtlerin özerklik çabalarını yeniden güçlendirebilir. Farklı aktörlerin farklı hedefler güttüğü karışık bir durum söz konusu. Henüz saldırıların arkasında kimin olduğu yüzde yüz ispat edilemedi. Yine de Esad rejiminin bir şekilde bu oyunda parmağı olduğuna inanıyorum.


- DW: Tek tek çıkar gruplarının Suriye’deki karışık durumu kendi amaçları için kullanmaları ve çözümün bu yüzden güçleşmesi sizce ne ölçüde büyük bir tehdit?


Sons: Ne yazık ki çoktandır durum bu. Farklı çıkarları olan çok sayıda heterojen aktör var. Burada söz konusu olan güç kazanmak, mezhepsel ya da ideolojik sebepler ama işin ucunda aynı zamanda da para kazanmak var. Birçok İslamcı aktör veya suçlu, kaçakçılık ve silah ticareti yaparak kazanç sağlamak için Suriye’ye sızdı. Durum giderek kontrolden çıkıyor. Buna bağlı olarak da kime yardım etmemiz gerektiğine karar vermek zorlaşıyor. Bu, şu sıra uluslararası toplumun başlıca sorunu.

- DW: Yine de Türkiye Hükümeti Esad rejimine karşı askerî müdahale seçeneğini giderek daha fazla dile getirmeye başladı. Eğer böyle bir müdahale olursa bu AB ya da NATO üyeleri için ne anlama gelir?

Sons: Patriot füzelerinin konuşlandırılmasıyla bir NATO üyesi olan Türkiye’ye kesinlikle destek verileceği zaten gösterildi. Hep sözü edilen, bir hava savunma bölgesi oluşturmak. Bu gerçekçi olabilir, zira Türkiye’nin karadan bir askerî müdahale yapacağını sanmıyorum. Diğer NATO üyelerinin de destek vermek zorunda olmasından dolayı bu çok riskli olur. Ve hâlihazırda ABD ile bazı istisnalar dışarıda tutulursa Avrupa ülkelerinin büyük bir çoğunluğunun, sonuçları tahmin edilemediği ve durum muhtemelen daha da kontrolden çıkacağı için bu fikirden uzaklaştığı görünüyor. © DW