Kaza, Cumhuriyet Meydanı karşısında, 10 Aralık 2010 tarihinde meydana geldi. Mustafa Taner Dinç yönetimindeki Halkapınar-Arıkent seferini yapan 35 Y 2415 plakalı belediye otobüsü, ani fren nedeniyle kontrolden çıkıp, orta refüjdeki sinyalizasyon direğine çarptı. Devrilen direk, bu sırada yakından geçen muhasebeci Gülçin Doğan’ın başına düştü. Ağır yaralanan Gülçin Doğan, yoğun bakımdan çıkamadı ve 7 gün sonra öldü. Kaza ardından götürüldüğü karakolda, viraja kontrollü olarak girmek isterken kazanın meydana geldiğini söyleyen sürücü Mustafa Taner Dinç, ifadesi alındıktan sonra savcının talimatıyla serbest bırakıldı.

HAPİS CEZASI ALDI

Gülçin Doğan’ın ölümüne neden olduğu iddiasıyla ESHOT’ta otobüs şoförü Mustafa Taner Dinç hakkında ceza davası açıldı. Dinç, böyle olmasını istemediğini anlatırken, "Hızım 15 kilometreydi. Yağıştan dolayı yerler kaygandı. Demir mazgallar birden kalkınca direksiyon hakimiyetim kayboldu. Talihsiz bir olay oldu. Ben de her gün üzülüyorum" diye konuştu. Hakim, yargılama sonunda Dinç’i, 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırdı. Cezayı ertelemeyip paraya da çevirmedi. Gülçin Doğan’ın eşi Lütfi Doğan, verilen cezaya tepki gösterdi. Doğan, "Eşim kırmızı ışıkta kaldırımda bekliyor, kurallara uyuyor. Ancak otobüs, eşimin ölümüne sebep oluyor. Şoföre az ceza verildi" dedi. Hukuki mücadelesini bırakmayan acılı eş Lütfü Doğan, oğlu Ege Doğan, eşinin annesi Sevgi Conker ve babası İlhan Conker adına; şoför, çalıştığı şirket ile sigorta şirketine karşı 167 bin liralık manevi tazminat istemiyle İzmir 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açtı.

PARAYI ÖDEYEMEZ SAVUNMASI

Mahkemeye cevap dilekçesi veren Dinç’in avukatı, müvekkilinin meydana gelen kazada kusurunun bulunmadığını, kaza sırasında idaresindeki aracın hızlı olmadığını ve gayet kontrollü kullandığını, yaya geçidinin orta refüjünde beklemekte olan Gülçin Doğan'ın yolun karşısına geçme ihtimalini düşenerek frene bastığını belirtti. Dinç’in avukatı, yolun ıslak olması sebebi ile aracın kayarak orta refüjde bulunan trafik lambasına çarptığını, sinyalizasyon direğinin Gülçin Doğan’ın üzerine devrildiğini belirtti. İstenilen tazminatın fahiş olduğunu, toplu iş sözleşmesi nedeni ile tazminatın müvekkiline rücu edileceğini, mali durumunun bunu karşılamaya yetmeyeceğini, olayın müvekkilini derinden etkilediğini, büyük sıkıntılar yaşadığını söyledi, davanın reddini istedi. ESHOT Genel Müdürlüğü ve Sigorta Şirketi’nin avukatları da aynı yönde talepte bulundu.

"TAZMİNAT AZ OLURSA SUÇLAR ÖNLENEMEZ"

İzmir 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen dava sonuçlandı. Hakim, Muharrem Ünal, davalı üç tarafı da tazminat ödemeye mahkum etti. Ünal, gerekçeli kararında, şu görüşlere yer verdi:

"Olayda sürücü, otobüsün direksiyon hakimiyetini kaybetmiştir. Bu esnada çarptığı sinyalizasyon direği de, yaya geçidinde bulunan Gülçin Doğan’ın üzerine devrilmesi sonucu ölmüştür. Demek oluyor ki bu kaza yaya geçidinde yani kendisine ait yolda yürümekte olan Gülçin Doğan’a belediye otobüsünün direğe çarparak meydana getirdiği ölümcül bir kaza olup ilk bakışta dahi yayanın olayda kusurunun olmayacağı görülmektedir. Kusur raporunda sürücü Mustafa Taner Dinç’in tam kusurlu olduğu belirtilmiştir. Böylece her üç davalı, davacıların maddi ve manevi kayıplarından, müştereken ve müteselsilen sorumlu bulunmaktadır. Ne varki ülkemizde tazminat hukukunun, istenilen ölçüye vardığını söylemek mümkün değildir. Özellikle Batı Avrupa ve Anglo-Sakson hukukunda manevi tazminat değerlendirmesi yapılırken, tazminat borçlusunun gelir durumuna bakılmaktadır. Çağdaş dünyada, insan hakları son derece önemli merhaleler almıştır. Bu açıdan genel anlamda bir değerlendirme yapılmak gerekir ise gelir düzeyi düşük olan kişiler bir başkasına zarar veriyorlar ise bunun sonucuna katlanmak zorundadır. Böyle olunca bağlanacak manevi tazminatın iki unsurunun öne çıkması gerekir. Bunlardan birisi tazminatın borçlusunun bu ödemede zorlanması gerekir. Eğer miktarlar çok düşük gösterilir, insanlar ödeme sıkıntısı yaşamayacaklar ise o takdirde bu suçların önlenmesi de mümkün değildir."

TAZMİNATLARI ÜÇÜ ÖDEYECEK

Diğer unsurun bağlanacak tazminat miktarının önemli ölçüde olması gerektiği, hem suçu işleyen hem de aynı konumda olan ve işlemesi muhtemel olan kişiler açısından caydırıcılık unsurunun ön plana çıkması olduğunu belirten Hakim Muharrem Ünal, şöyle dedi:

"Bugün çağdaş bütün hukuk sistemlerinde caydırıcılık ilkesi bütün hüvviyeti ile uygulanmaktadır. Nitekim ülkemizde gazete ve benzeri yayın organları açıldığında görülmektedirki, pek çok kere insanlar birbirine acımasızca hakaret edebilmekte, küçük düşürücü beyanda bulunmaktadır. Bu ilkeler gözetildiğinde asıl olan insan yaşamıdır. Ve bu yaşamın yitirilmesinin yakınlarında açtığı derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesi olanaklı değildir. Mahkememizce tesis edilen hükümde, bu hussular da nazara alınmıştır. Böylece kaza tarihi ve tarafların durumları ile yaya geçidinde kazanın meydana gelmesi dikkate alınarak Lütfü Doğan için 30 bin, Ege Doğan’a 40 bin, İlhan ve Sevgi Conker içinde 15’er bin lira toplam 100 bin lira maddi, Lütfü Doğan için 102 bin 432 lira 46 kuruş, Ege Doğan için de 18 bin 154 lira 97 kuruş olmak üzere toplam 120 bin 587 lira 43 kuruş manevi tazminatın yasal faizleri hariç müştereken üç davalı tarafından ödenmesine karar verilmiştir."

Böylece maddi ve manevi tazminat tutarı yasal faizleri hariç toplam 220 bin 587 lira 43 kuruşa ulaştı. Davayı kaybeden taraflar kararı temyize gönderdi.



BK(AÖ/İD)