RÜ, Su Ürünleri Fakültesi bünyesinde 10 yılı aşkın süredir sürdürülen 'Karadeniz balıkları' ile ilgili araştırmanın ilk sonuçlarını açıklayan Doç Dr. Semih Engin, bolluk ve bereketin simgesi olan Karadeniz’in son 50-60 yıldır kara bahtı ile baş başa kaldığını anlattı. Aşırı avcılık, kirlilik ve iklim değişiklikleri nedeniyle Karadeniz’de birçok balık türü neslinin yok olduğunu belirten Doç.Dr. Engin, şöyle konuştu:

KARADENİZ'DE RİSK ARTARAK DEVAM EDİYOR

“Günümüze kadar olan literatürde Karadeniz’in sadece Türkiye kıyılarında 161 balık türünün varlığından bahsedilmektedir. Fakültemiz bünyesinde 10 yılı aşkın süredir devam ettirilen Karadeniz balıklarıyla ilgili çalışma son aşamasındadır. Bugüne kadar elde edilen verilere göre, Karadeniz’in Türkiye kıyılarında sadece 102 balık türünün varlığından söz etmenin mümkün olduğu belirlenmiştir. Bu rakamlara göre de önceden Karadeniz’de yaşayan fakat günümüzde olmayan 59 balık türü olduğu ortaya çıkmaktadır. Karadeniz’de artık bulunmayan balık türlerinden bir kısmı Akdeniz kökenli olup burada yaşayan popülasyonları tükenmiştir. Ancak daha da vahim olanı, Karadeniz endemiği olan bazı Mersin balığı türleri gibi canlıların tamamen tükenmesidir. Bu olumsuz süreç günümüzde de hala devam etmektedir. Karadeniz’de yaşayan bazı balık türlerinin nesli tehdit altındadır ve risk artarak devam etmektedir. Bu canlılar uluslararası sözleşmelere göre de koruma altındadır. Ancak ekonomik getirileri nedeniyle ya da bilinçsiz davranışlar sonucu bu canlıları balık marketlerin tezgahlarda görmekteyiz.”

MERSİN MORİNASI VE KÖPEK BALIĞININDA NESLİ TEHDİT ALTINDA

Nesli tehdit altındaki türleri ihtiva eden kırmızı listede yer alan Mersin Morinası (Huso huso) ve Köpek balığının (Squalus Acanthias) da Karadeniz’de neslinin tükenmek üzere olduğunu ifade eden Doç.Dr. Engin, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Aşırı av baskısı, doğrudan ve dolaylı olarak Karadeniz ekosistemini çöküş noktasına getirmiştir. Bir çok balık türünün Karadeniz popülasyonları tükenmiştir. Buna da en iyi örnek Orkinos olacaktır. Karadeniz’in kirlenmesinde ise Türkiye olarak bizim payımız nispeten azdır. Bunun birinci nedeni kirleticilerin nehirlerle taşınmasıdır. Tuna, Dinyeper ve Dinyester’in toplam su miktarı, Karadeniz’e dökülen toplam nehir girdisinin yüzde 67'sini oluşturur. Bu üç nehir, sanayi devriminden geçen yılki Macaristan’ın neden olduğu kırmızı çamur katliamına kadar Avrupa'nın zehirli atıklarının tümünü Karadeniz'e taşımıştır. Günümüzde uluslararası sözleşmelerle bu durumun önüne geçilmeye çalışılsa da kirletici etkileri hala devam etmektedir. Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülke olmasına rağmen, nehirler vasıtasıyla 21 ülkenin kirleticileri Karadeniz havzasında birikmektedir. Karadeniz’in Türkiye kıyılarında ise şehir yerleşimlerinin kıyı şeridinde yoğunlaşması, kirleticilerin kolayca denize ulaşmasına neden olmaktadır. Deniz yaşamının da yoğun olduğu kıyısal bölge, insan etkileşiminden ve karasal kaynaklı kirleticilerden de en çok etkilenilen bölgedir. Yeşilırmak, Kızılırmak ve Sakarya gibi büyük nehir sistemleri de Anadolu’nun farklı yerleşim yerlerinden kirleticileri Karadeniz’e taşımaktadır. Kıyı şeridinde yerleşimin yoğunlaşması evsel atıkları arttırdığı gibi, gürültü ve özellikle de ışık kirliliğini doğaya zarar verecek seviyelere çıkmasına yol açmaktadır. Karadeniz bölgesinde organik tarımın yeterince yaygınlaşmamış olması da, tarımsal faaliyetlerde kullanılan zirai ilaçların ve gübrelerin yağışlarla derelere ve denize ulaşmasına neden olmaktadır.”

“SAHİP OLDUĞUMUZ DOĞAL ZENGİNLİKLERİ İYİ TANIYIP SAHİP ÇIKMALIYIZ”

Gelinen noktada kanun koyucuların ve uygulayıcıların doğayı koruma noktasında yetersiz kaldığını ifade eden Doç.Dr. Engin, bu nedenle toplumun bilinçli olup, etkili bir koruma stratejisinin belirlenmesinde ve uygulanmasında katkı sağlaması gerektiğini söyledi. Doç.Dr. Engin şöyle devam etti:

"Şüphesiz ki kanunlar, kurallar ve kontroller olmalıdır. Ancak avlanması yasak bir türü ya da bebek boydaki balıkları satın alıp tüketen bizlerin hiç mi suçu yok? Avlayan ya da satan kişileri uyarmayan ya da tepki göstermeyen bizler bu suça ortak değil miyiz? Tepki göstermek, illaki sesimizi yükselterek bir şeyler söylemek değildir. Yasadışı balık satışı yapan yerlerden alışveriş yapılmazsak ve buraları afişe edersek en güzel tepkiyi göstermiş oluruz. İşte o zaman balık marketler, sattıklarının yanında sadece ilgi çekmek için bile tezgahlarında bebek boydaki Mersin balıklarını sergileyemezler."



MK-(TM/AAA)