Duruşmanın öğlen arasının ardından saat 13.30 sıralarında başlayan bölümünde, mahkeme başkanı Cahit Kargılı, şu ana kadar dört kişi hakkında duruşma inzibatıyla ilgili yasal işlem yapıldığını belirtti. Kargılı, yasaklara uymayan kişiler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek, “Sanık haline gelmeyin” diye salondakilere uyarıda bulundu.

YETKİM YOK

Daha sonra Grand Plaza Eski Genel Müdür Yardımcısı Haydar Ballı, savunmasını verdi. Ballı, “Bana verilen karar, temsil ve harcama yetkisi yoktur. Sadece Reha Pekerten’le birlikte 10 bin liraya kadar harcama yetkisi verilmiştir. Bu da 2010 yılından soruşturmanın başladığı döneme kadarki süreyi kapsıyor. Emtia faturalarının arkasında imzam bulunması normaldir. Ancak satın alınan malzemenin nerede kullanıldığından haberim yoktur. Buradan hareketle görevimi köyü kullandığım iddiasını kabul etmiyorum. Yasalarla kurulmuş bir örgütün üyesiyim. Herhangi bir suç örgütünün üyesi değilim” dedi.

HALLEDERİZ SÖZÜ BENİ SUÇLU YAPMAZ

Diğer tutuksuz sanık, Grand Plaza Eski Genel Müdürü Reha Pekerten ise, “Bu hakkımdaki iddialar somut delillere dayanmıyor. Başkan Kocaoğlu, savunmasında, belediyenin örgütlenmesiyle ilgili çok detaylı bilgiler vermiştir. Savunmalara göre, böyle bir örgütün olmadığının anlaşıldığı kanısındayım. 16 ay görev yaptım. Müfettişler, benim dönemime ait bir eleştiride bulunmadı. Sadece bir tapedeki, “Tamam hallederiz' cümlesi suç örgütü üyesi olduğuma yönelik iddiayı gösteriyor. Eğer bu suçsa, “Ben yüzlerce defa hallederiz' dedim. Yılda 150’den fazla etkinlikten sadece bir tanesi sorulmuştur. Hallederiz sözü beni suçlu yapmaz. Yapsa yapsa basiretli tacir yapar. Mandalinalar satılarak haksız kazanç elde edilmemiş, sadece dağıtılmıştır” dedi.

BİLİRKİŞİYİ SUÇLADI

Tutuksuz Fazıl Ölçer ise, “İZFAŞ belediye şirketidir. Misafirlerin konaklama giderlerinin ödemeleri, yönetim kurulu kararı ile alınmıştır. Benim burada imzam yoktur. Buca Toplu Kontların projeleri 2006 yılında yapıldı. Bu projede yangın merdiveni vardı. Bu da meslek odaları tarafından onaylanmıştı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, inşaatın başlamasına 56 gün önce ruhsat için Buca Belediyesine müracaat etmiştir. Buca Belediyesi, ruhsat vermeyip inşaatın yapılmasını engellemiştir. Projeler ortada. Mevzuata aykırı bir durum yoktur. Buca belediyesi ruhsatı verseydi, biz burada olmayacaktık. Bilirkişi, Sayıştay raporunu, “Kopyala-Yapıştır’ yapıp, kasti davranmıştır. Duvar kaplaması, traverten ve ahşaptan oluşur. Bizden istenen travertenlerin tepesine kadar seramik döşenmesidir. Bir tek hastanelerin ameliyathanelerine böyle bir işlem yapılır. Örgüt üyesi değilim. İhaleye fesat karıştırmadım. İhaleyle ilgili hiçbir imzam yoktur. Bilirkişinin eksik ve yetersiz olduğunu düşünüyorum” dedi.

BİLET KESERİM

Oktay Sakur da örgüt üyesi olmadığını belirterek, “15 yıl önce babamın kurduğu şirket iflas etti. Solfej firmasının çalışanı değilim. Sadece yardım ediyorum. Kapıda durup bilet keserim. Tapelerde Nihat Bingöl diye adı geçen kişi Ata Karataş’ın ağabeyi Nihat Karataş’tır. Belediye’de çalışan Nihat’ı tanımam” diye konuştu.

ONUR VE ŞEREFİM GERİ VERİLSİN

Eski Şirketler Kordinatörü Nail Yavuz, “İddianame açıklandığında, şakayla karışık benim tanıdığım biri telefonla aradı. Şu kadar ceza isteniyor diye. İddianamede ne şekilde kimden, cebir kullanarak, ihaleye fesat karıştırdığım yoktur. Benimle ilgili bir tek şal alımı ile ilgili tahmine dayalı çete yöneticiliğinden dava açılmıştır. Ben, bugüne kadar onurum ve şerefimle yaşarım. Benim görevim danışmanlıktır. İZELMAN’da vasıflı olarak çalışan biriyim. Benim satın alma ve imza atma gibi bir yetkim yoktur. Pervin Şenel Genç ve Ersu Hızır, bana şal alımıyla ilgili her hangi bir talimat vermemiştir. Şirket içerisinde parçalanma yoktur. Bilirkişiler, Genç ile yaptığım iki satırlık telefon görüşmesini 10-15 sayfada çoğaltmıştır. Tapelerde “ESHOT pasosu' diye konuşmam, “AS HOPALI’ diye geçmiştir. Çete suçlamasını reddediyorum. Adaletinize güveniyorum. Onur ve şerefimin en kısa sürede geri verilmesini istiyorum ” dedi.

70 MİLYON BENİ FESATÇI OLARAK TANIYOR

Tutuksuz diğer sanıklardan Harun Arslan, “Sekiz ay tutuklu kaldım. Benim Ersu Hızır Bey’in kurduğu örgütle bir alakam yok. Kendisiyle bir irtibatım olmadı, görmedim, tanımadım. Kendisini burada tanıdım. Genç’i de tanımam. Organizasyon firmalarında part time çalışmaktaydım. Oradan Sedat Sakur ve Ata Karataş’ı, işlerden dolayı tanırım. Örgütlük bir şey bilmiyorum, duymadım” dedi. Cezaevinden de mahkeme heyetine mektup yazdığını dile getiren Arslan, “Anlamadığım bir şekilde evimden apar topar emniyete götürüldüm. Hayatımda nezarethane görmedim. Kendimi orada iyi ifademe edemedim. Dosyada benim tutuklamamı gerektirecek bir eylemim yok. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Kesinlikle ve şiddetle örgüt üyeliğini reddediyorum. Bu şirkette ekmeğim için çalışmam, buraya gelmeme neden oldu. 70 milyon beni fesatçı olarak tanıyor” dedi. Salonu güldüren Arslan, savunmasında Pervin Şenel için Pervin Şenol, Ersu Hızır için de Ersu Hıdır dedi, avukatları bu şekilde duruşma zabtına geçmesini istedi.

ESER, DOSYADAN AYRILMAK İSTEDİ

Arslan’ın ardından Genel Sekreter Eski Yardımcısı Ferda Eser, yazılı savunma vereceğini belirterek, “Örgüte üye olmaktan yargılanıyorum. Dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle iddianameye ulaşma imkanım yoktu. Bu kalktıktan sonra baktığımda, özellikle suç olarak nitelenen hiçbir eylemde yer almadığımı gördüm. Bilirkişi raporlarında yer almadığımı görmüş oluyorum. Sadece mesaj ve telefon görüşmelerim nedeniyle örgütsel bağ kurulmuş. İtirazda bile bulunmadım. Bunların suç işleme iradesi taşımadığını bilen, yıllarca kamuda görev yapmış biri olarak bundan çekince duymadım. Özel hayata olmasına dair düşündüğüm birçok mesaj, beni örgütsel bağlantı şekline getiriyor. Israrla bunu kabul etmiyorum. Özellikle Temmuz 2010 da dinlendiğimi görüyorum. Kamuoyunda bunlarla ilgili spekülasyonlar yaratıldı. Beratimi istiyorum, bunun dışında da yasal mevzuat el verdiği sürece, yargılama uzun süreceğinden bu dosyadan ayrılmak istiyorum. Örgüt üyeliğini kabul etmiyorum” diye konuştu.

SUÇLAMA ZORLAMADIR

Tutuksuz sanık, İZULAŞ Eski Genel Müdürü Zeynel Canol da, “Suçlamaları kabul etmiyorum. Örgüt üyeliği suçlaması, zorlamadır. İddianamedeki araçlar yönetim kurulu kararıyla alınmış ve Hızır’a tahsis edilmiştir. Diğer malzemelerde aynı şekilde. Hizmet amaçlı kullanılmışlardır. Şahsi kullanılmaları söz konusu değildir. Kamu zararı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır” dedi.

SUÇLAMALARI KABUL ETMEDİLER

Canol’un ardından savunmasına başlanan diğer tutuksuz sanıklar İbrahim Halil Dülüloğlu, “Örgüt üyesi olmak için bur suç işlemedim. Soyut bir iddiadan ibarettir. Beraatimi istiyorum” dedi. Mustafa Güven Ağar, “Örgüt üyesi olmakla suçlanıyorum. 34 yıllık çalışmamda böyle bir örgütün varlığından haberdar değildim. Bu suçlamaları kabul etmiyorum. Şirket tarafından hazırlanan belgele imza atmam nedeniyle buradayım” dedi.

İZSU Genel Müdür Yardımcısı Gültekin Avkıran, “İdari ve mali işlerden sorumlu olarak çalışıyorum. Zaten böyle bir örgütün var olduğunu ne duydum, ne de gördüm. İZENERJİ A.Ş.’de yönetim kurulu üyesi olduğum için yargılanıyorum. İZBAN tanıtım filmi zaten ihalesiz yapılmıştır. Suçsuzum” dedi. İZSU’da Daire Başkanı Candan Dipli, “Böyle bir örgütün var olduğunu ne duydum ne de gördüm. Dava konusu filmin aşamasında da hiç bulunmadım. Şirket sözleşmesine imza atmam” dedi.

DİSK’e bağlı 3 nolu şubeye bağlı işyeri temsilcisi Necip Binici, “Ben bu kişileri ihale nedeniyle hiç görmedim. 1992 yılından beri İZELMAN’da çalışıyorum. Görevim nedeniyle sık sık dışarıda görev alırım. Kimseyi ihaleye girmemesi için tehdit etmedim. 70 gün cezaevinde yattım. Polis bizi teşhiste numaralandırdı. Kendileri telefonla görüşüyordu. Teşhis, usulüne uygun yapılmamıştır. Poliste bizim gibi kirli sakallı idi. Ayırt edici olarak bir tanesi telefonla konuşuyordu, diğer ikisi de telefonla oynuyordu. Teşhiste beşi sendikacı beşi de polisti. İhalenin olduğu yer dördüncü kattır. Ben orada değildim” dedi. DİSK Genel İş 1. nolu Şube Başkanı Ercan Uçar, “Ben kimseyi tehdit etmedim. İhalenin yapılacağından haberim yoktur. Belediye önünde taşeron işçilerin eylemi vardı. Binaya kesinlikle çıkmadım. Kimseye de engel olmadım. O tarihte maaşımı sendikadan alıyordum. Şimdi ise ESHOT'da çalışıyorum. Beraatimi istiyorum” dedi.

DİSK Genel İş Sendikası 3 nolu şube yöneticisi Yakup Yıldırım da, “Cezaevine girdikten sonra çocuğumun psikolojisi bozuldu. 70 gün cezaevinde tutuklu kaldım. Beni bu hale getirenlerden davacıyım. Teşhiste yanımızda bulunan diğer kişiler polisti. İçlerinden bir tanesi, dışarıdakileri telefonla arayıp, “Sesiniz buraya kadar geliyor', Bir tanesi de “Neden arıyorsun, şu han teşhisteyim' diye konuşuyordu. Teşhis hatalı yapılmıştır” dedi. Memiş Sarı, “Örgüt üyeliğini kabul etmiyorum. Tek üye olduğum yer DİSK Genel İş Sendikası’dır. Ben kimseyi ihaleye girmemesi için tehdit etmedim. İhale sırasında da belediyeye girmedim. Ben de 70 gün bu suçtan cezaevinde tutuklu kaldım, beraatimi istiyorum” dedi.

Mahmut Çelik ise, ek iddianame ile hakkında dava açıldığını belitti. Çelik, “Ben sadece sendika üyesiyim, örgüt üyesi değilim. Böyle bir örgütün de varlığından haberim yok. İhalede kimseyi engellemedim. Ben ihalenin olduğu tarihte, eşimi hastaneye götürmüştüm. Yönetici olduğum için kimsenin ihaleye katılmaması gibi bir engelleme olduğunu duymadım. Ne böyle bir olaya ne de şikayete şahit oldum” diye konuştu.

KOCAOĞLU: DAHA NE KADAR UĞRAŞACAĞIMIZI BİLMİYORUZ

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, tutuksuz sanıkların savunması sürerken, saat 17.30 sıralarında adliyeden ayrıldı. Başkan Kocaoğlu, “Valla duruşmaları izliyorsunuz, biz de izliyoruz. Tabi şu anda dava görülüyor. Şu an bir şey söylemem mümkün değil. Ama tüm savunmalarını yapan arkadaşlar, gerekli teknik bilgileri veriyorlar. Sonucu biz de sizler gibi merakla bekliyoruz. Şu anda görünen o ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi hemen hemen 11 ay 10 gündür bu operasyonla uğraşıyor. Daha ne kadar uğraşacağımızı bilemiyoruz. Cuma günkü kararı, bütün arkadaşlarımız, kendi adımıza merakla bekliyoruz. İnşallah o gün umduğumuz ve gönlümüzdeki gibi olur. Adalet yerini bulur” diye konuştu.



DHA(İÖ/AAA)