Sivas Davası'nın Ankara 11'ici Ağır Ceza Mahkemesi'nin firardaki 5 sanığın kamu görevlisi olmaması nedeniyle zaman aşımı kararı vermesi ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, olayda kusuru bulunan veya kusurlu oldukları düşünülen dönemin valisi ve içişleri bakanı hakkında da soruşturma başlatılabileceğini söyledi. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, bu konudaki sorulara "Konuyla ilgili açıklama yapmayacağım. Ancak böyle bir süreç başlaması halinde konuşup görüşlerimi bildiririm" dedi.

İçişleri eski Bakanı Gazioğlu, Bursa’da yerel bir gazetede 2010 yılında yayımlanan 'Hafıza Odası' yazı dizisinde siyasete girişini ve Madımak Olayı'nı anlatmıştı. Milletvekili seçildiğinde Süleyman Demirel ile arasının çok iyi olduğunu belirten Gazioğlu, İçişleri Bakanı olduğu süreci, "Tansu hanım herhalde benim yakınlığımı fark etti. O da Demirel'e yakın olmak istedi. Genel başkanlık seçimlerinde Bursa’dan Tansu hanımı destekledim. Milletvekili olduğum dönemde, yakın arkadaşlığımız başladı. Başbakan olunca beni İçişleri bakanı yaptı" dedi.

"BİR HAFKALIK BAKANDIM"

Sivas'ta 37 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli'nin yakılmasının siyasi hayatının en talihsiz olaylarından biri olduğunu kaydeden Gazioğlu o günü şöyle anlattı:

"2 Temmuz 1993. Biz, 26 Haziran’da bakan olduk. Bir hafta sonra bu olay patladı. Daha güvenoyu bile almamıştık. Neticede, güvenoyu almadan bakan olamıyorsun. Ben bu olayda olağanüstü hassas davrandım. Olay, cuma namazından çıkışta başlıyor. Saat 13.45’ti bana Sivas’tan istihbarat geldi. Valiyi arıyorum 'Önemli bir şey var mı ?' diye. Vali bana, '500 kişilik bir grup Madımak Oteli’yle Kültür Sarayı arasında gidip geliyor. Sloganlar atıyorlar' dedi. Aradan bir saat geçti vali, '1000 kişi oldular' dedi. Ben hemen cumhurbaşkanını aradım. Ben de bilgi veriyorum tabii üstlerime. Genelkurmay Başkanı'nı, rahmetli Erdal İnönü’yü aradım. Fikri Sağlar Kültür Bakanı'ydı. Oradaki şenlikleri kendisi tertiplemişti. İlk defa da o yıl, o şenlikler Sivas’ta düzenlenmişti. Ben bütün ilgililere durumu bildiriyorum. Hemen Emniyet Genel Müdürü'yle, müsteşarı çağırdım. Daha bir haftalık bile değilim. Böyle olaylarda nasıl davranılacağını bildiğimi iddia edemem. Üçümüz beraber oturuyor, istişare ediyoruz. Olaya baktım vahamet kazanıyor. Büyüme eğilimi gösteriyor. Müsteşara dedim ki; 'Müsteşar bey altımızda helikopterimiz, Mercedes’imiz, BMW’miz, uçak var. Gerekirse çekip gidelim. Geçelim halkın önüne.' Müsteşar bana 'Sayın Bakanım Türkiye büyük devlet. Türkiye’de böyle olaylar olur. Her olaya bakan gider mi? Gitmez. Jandarma, polisimiz, tugayımız var. Endişe edecek bir şey yok’ dedi. Demek ki bakan gitmezmiş diyorsun. Yeni bakansın. Ondan sonra emniyet müdürü gitti. Bitişik illerden tedbir mahiyetinde yedek güç istedi.

YÖNETİCİLER BİRBİRİYLE KONUŞMUYOR

Biz devamlı Ankara’da kendi aramızda konuşuyoruz. Diğer yandan Sivas Valisi, Emniyet Müdürü ile konuşmuyor, küsmüş. Telefon açıyorum 'Bakın Vali bey, irticacı bir takım güçler tarafından deniliyor verilen bilgide. Şu belediye reisi ile konuş, halkın önüne çıkın diyorum. 'Ben belediye reisi ile de konuşmuyorum’ diyor. Ahmet’le Mehmet konuşmaz da belediye reisi ile vali konuşmaz diye bir şey olabilir mi? Bir takım makamlara layık olmayan adamları getirirsen, bir gün o adam layık olmadığını gösterir. Bu adam sırf İnönü’nün danışmanı diye vali yapılmış bir adam. Valinin elinde öyle yetkiler var ki, ne başbakan ne de bakanda vardır o yetkiler. Orada keşke dinlemeyip gitseydim. Orada halkın önüne çıkıp halkın isteklerine tercüman olsaydım. Camiden çıkan bir grup yani adamın elinde tahta bile yok. Ama bize çok zarar verdi. Bir sürü yetişmiş insan orada yanarak öldü."