Balyoz soruşturmasında 21 sanık hakkında verdiği tahliye kararlarıyla adı gündeme gelen İstanbul 12'inci Ağır Ceza Mahkemesi eski üyesi olan Eskişehir 4'üncü Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Oktay Kuban, 6291 sayılı yasa ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105/A maddesi gereğince denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanarak tahliye edilmesinde yargı görevinin Denetimli Serbestlik Müdürlüklerine verildiğini öne sürdü. Oktay Kuban bu konuda Anayasa Mahkemesi'ne itirazda bulundu. Hakim Kuban'ın yaptığı itirazda şu gerekçelere yer verildi:

"Türk Ceza Kanunu ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri İnfazı Hakkında Kanunlardaki düzenleme ile öğretide ve yargısal kararlarda, güvenlik tedbirlerinin de bir eşit ceza olduğu kabul edilmektedir. Bir hükümlünün denetimli serbestlik ile tahliye edilmesinden sonra hakkında hangi yükümlülüklerin ve tedbirlerin uygulanacağına, hükümlünün durumu ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre araştırılarak karar verilmesi gerektiğinden, yapılan bu işlem yargısal bir faaliyettir. 5275 sayılı yasayla eklenen 105/A maddesinin 5'inci fıkrasındaki düzenlemeye göre hükümlüler hakkında koşullu salıverme tarihine kadar denetimli serbestlik tedbirleri uygulanarak tahliye edildiklerinde haklarında yasada sayılan yükümlülüklerden bir veya birkaçına uyma kararı, mahkemelerce ve hakimlerce değil, yargılama yapma sıfatı olmayan denetimli serbestlik müdürleri tarafından karar verilecektir. Ceza ve ceza yargılama hukukuna egemen olan temel ilke hukuk devleti ilkesidir. Anayasanın 19'uncu maddesine göre de 'mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz' hükümlü hakkında denetim süresince belirlenip uygulanacak yükümlülükler, ceza yerine geçen ve özgürlüğü kısıtlayan güvenlik tedbirleridir. Anayasamıza göre de, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak mahkemelerce verilebilir. Yargı yetkisine sahip olmayan, bağımsızlık güvencesi olmayan, idareye bağlı olan ve tarafsız olduğu ileri sürülemeyecek olan, denetimli serbestlik müdürünün, hükümlü hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerini belirlerken güvenli inceleme yapması ve hükümlünün aldığı ceza, infaz süresindeki durumuna göre uygulanacak güvenlik tedbirini belirleyip bireyselleştirmesinde güvenli inceleme yapması mümkün değildir. Anayasamıza göre de 'yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır, idare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz' İnfaz Hakimliğimize göre, hükümlü hakkında koşullu salıverilme tarihine kadar denetimli serbestlik tedbirleri uygulanmasına karar verildiğinde, denetim süresince uygulanacak olan yükümlülükleri belirleme veya değiştirme kararı bir güvenlik tedbiri kararı niteliğinde olması ve bu kararın verilmesi yargısal bir faaliyet olup, denetimli serbestlik müdürlüklerinin yargısal karalar vermeye yetkisi bulunmadığından bu yasal düzenlemenin Anayasanın 2, 9, 19, 37 ve 38'inci maddelerine aykırıdır. Anayasamızın 2'nci maddesine göre 'Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.' Anayasamızın 9'uncu maddesine göre 'yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.' Anayasamızın 19'uncu maddesine göre 'herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanında gösterilen mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.' Anayasamızın 38'inci maddesine göre 'idare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz."