Dünyada ve Türkiye'deki gelişmelerin, bu yasama dönemini öncekilerden daha hassas hale getirdiğini anlatan Gül, bu dönemde daha fazla ortak tavır alınması gerektiğini, bunun için de daha geniş istişareye, çok yönlü diyaloğa ve her düzeyde daha yakın çalışmaya ihtiyaç olduğunu söyledi. Gül, herkesin empati yapması gerektiğini söyleyerek, deneyimlerinin bir yasama yılının nasıl başlarsa öyle devam ettiğini gösterdiğini belirtti. Tutuklu milletvekillerine de değinen Gül şunları söyledi;

"Geçen yılki konuşmamda bu Meclis’in siyasetin tüm renk ve eğilimlerini temsil ettiğini ve bu nedenle çok güçlü olduğunu vurgulamıştım. Bu vesileyle, seçildikleri halde bu yasama yılında da Meclis’te olamayan milletvekillerinin bu tablo içinde bir noksanlık oluşturduğunu belirtmek isterim. Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemiz ve milletimizin karşılaştığı bütün sorunların çözüm yeri Yüce Meclis’tir. Meclis kompozisyonunda meydana gelebilecek her türlü noksanlık, geçmişte yapılanları tekrar etmekten ve çok ihtiyacımız olan çözümleri daha da ötelemekten başka bir işe yaramayacaktır."

"FİLM KIŞKIRTMASI' SİNSİ BİR GİRİŞİMDİR"

Cumhurbaşkanı Gül, uzak ve yakın coğrafyalarda meydana gelen değişimlerin, Türkiye için büyük fırsatlar doğurduğu gibi yeni sorunlara da kapı araladığını anlatırken, Arap dünyasındaki köklü dönüşüm hareketinin tamamen yerli olan bir hak, hukuk ve onur mücadelesi olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül, Ortadoğu'da kaydedilen gelişmeleri değerlendirerek Hz. Muhammed'e hakaret içeren filmi de eleştirdi. Gül, şunları söyledi;

"Ortadoğu’da halk hareketleri başladığında, normalde bütün dünyaya demokrasi dersi veren bazı ülkeler tereddütler yaşadı. Bugün de yaşananları gölgelemek ve dönüşümü yolundan saptırmak için global çapta sinsi girişimler yapılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde yaşanan ve etkisini şimdi bile hissettiren ‘Film kışkırtması’ bu girişimlerin son örneğidir. Bu tarz provokasyonlar bundan sonra da olacaktır. İslam âleminin bu tuzağa düşmeden demokrasi ve kalkınma yolundaki çabalarını sürdürmesi gerekir."

"DURUŞUMUZ TARİH ÖNÜNDE DOĞRUDUR"

Türkiye'nin Suriye'de yaşananları önceden öngürdüğünü ve Esad rejimini uyardığını ifade eden Gül, sözlerini şöyl sürdürdü:

"Suriye’de her gün yüzlerce insanın canını alan kanlı bir iç savaş sürüyor. Bir ülke kendisini tüketir mi? İşte bugün Suriye kendisini tüketiyor. Bu süreçte, angajman politikasının komşumuzun demokrasi iştahını teşvik edeceğine ve bu yolda adımlar atılmasını sağlayacağına inandık. Olaylar başladıktan sonra da, inisiyatifin Suriye yönetiminin elinden çıkmaması için dostça çok çalıştık. Her seviyede çok çaba gösterdik. Çünkü bugünlere gelineceğinin kaçınılmaz olduğunu gördük. Ancak, dünyanın gözü önünde kendi halkının meşru taleplerine savaş uçakları dahil ağır silahlarla mukabele eden bir rejim var bugün karşımızda. Biz ırk, din, mezhep, ideoloji farklılıklarına asla bakmaksızın ilkeli bir tutum sergiledik. Duruşumuz tarih önünde doğrudur. Buradan bütün uluslararası topluma çağrıda bulunmak isterim. Suriye’de akan kanın durması hepimizin ortak sorumluluğudur. Yakın tarih uluslararası camianın üzerine düşeni yapmadığı durumlarda, bu tür olayların nasıl daha büyük kıyımlara dönüştüğünü göstermektedir." 

Gül, terör örgütünün başta Suriye olmak üzere bölgede meydana gelen dönüşüm ve kaosu fırsat zannederek tarihi bir yanılgı içine girdiğini, ülkede huzur ve kalkınmayı  engellemek isteyen farklı odakların taşeronu haline geldiğini kaydetti. BDP milletvekillerinin PKK'lılar ile görüşmesine değinen Gül, şöyle konuştu:

"Terör ile demokrasi hiçbir ahvalde kol kola gezemez. Terörün kucaklanmasına, övülmesine ve meşru gösterilmesine müsamaha eden bir demokrasi de dünya üzerinde mevcut değildir. Terör, en önemli anayasal değerlerden biri olan insan onurunu ve temel hakların başında gelen yaşama hakkını yok etmeyi hedeflediğinden hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Milletçe topyekûn yürütmemiz gereken terörle mücadelede şüphesiz en büyük silahımız, ahlaki üstünlüğümüzü ve hukuki meşruiyetimizi gerek içeride, gerek dışarıda asla kaybetmemektir. Bu meşruiyetin en büyük güvencesi ise demokrasimizdir. Esasen terörün kastettiği temel hedef demokrasidir."

"HİÇBİR KRİZ SONSUZA DEK SÜRMEZ"

Batı ülkelerinde etkisini sürdüren ekonomik krizi hatırlatan Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin bu süreçte ekonomisini güçlendirecek birçok reforma öncülük ettiğini söyledi. Avrupa Birliği için gekekli adımların atılması gerektiğini vurgulayan Gül, şöyle dedi:

"Bugün Batı ekonomileri büyük bir krizle boğuşuyor, AB kendi içine kapanıp iç yapılanmasının beraberinde getirdiği bazı zafiyetleri gidermek için çaba sarf ediyor olabilir. Ancak, hiçbir kriz sonsuza dek sürmez. 1929 Buhranı’ndan bu yana çok sayıda kriz sona ermiş ve çoğu kez ülkeler 'yaratıcı yıkım' kuralı gereğince krizlerden güçlenerek çıkmıştır. Çoğu kez karşı taraftan kaynaklanan nedenlerle süreç yavaşlasa da biz kendi işimize bakmalı ve AB müktesebatı çerçevesinde atılması gereken doğru adımları kararlılıkla atmalıyız. Bu nedenle, Yüce Meclis’ten beklentim, AB uyum yasalarına ve reformlarına yönelik önceliğin yeniden tesis edilmesi ve bunların bütün vatandaşlarımız adına somut kazanımlara dönüştürülmesinin sağlanmasıdır."

"YENİ ANAYASA BİR AN ÖNCE HAZIRLANMALI"

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni Anayasa çalışmalarının bu yasama yılında yazımına başlanması gerektiğini belirterek şunları söyledi;

"Şimdi bu çalışmaların ortak bir metne dönüştürülmesi zamanı gelmiştir. Ortaya çıkacak metin mümkün olduğu oranda üzerinde uzlaşılabilecek ortak görüşleri içermelidir. Anayasa gibi temel bir metin üzerinde yüzde yüz anlaşmanın ne denli güç olduğunun farkındayım. Yeni anayasa yapım sürecinde, pek çok meselenin ve alternatif anayasal sistemlerin gündeme getirilmesi, bu sistemlerin olumlu ve olumsuz yanlarının irdelenmesi sağlıklı bir tartışmadır. Bu sistemlerin dünyada başarıyla uygulandığı örnekler bulunduğu gibi, ciddi sıkıntılara yol açtığı örnekler de mevcuttur. Önemli olan dünyadaki mevcut örnekleri de dikkate alarak, meseleyi kendi bütünlüğü içinde, tüm veçheleriyle tartışmaktır. Netice olarak yapılması gereken; köklü anayasal tecrübemizin ışığında milletimizi layık olduğu seviyeye taşıyacak; temel hak ve özgürlükleri genişletecek; halkımızın birlik ve beraberliğini pekiştirecek; demokrasimizi kurumsallaştıracak bir anayasanın biran önce hazırlanmasıdır."

Gül, tutuklu gazeteciler konusuna da değinirken, "Bir ülkede yazarların, düşünürlerin ve fikir adamlarının görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeleri, o ülkeye itibar kazandırır. Aynı şekilde, gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır. Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. Şiddeti teşvik eden ile görüş açıklayan arasında kesin bir ayrım gözetilmelidir" dedi.



DHA(BY/İD)