“3 Haziran 2013 akşamı, saat 22.00 gibi evime doğru yürüyordum. İstanbul ve Türkiye’nin hemen her yerinde olduğu gibi, bizim semtte de Gezi Parkı gösterileri vardı. Polis göstericilere müdahale ediyordu. Önce sağ böğrümden gaz fişeğiyle vuruldum, yere düştüm. Bu sırada, bir polis grubu üzerime koştu. O sırada bayıldım. Baygın haldeyken, kafama sert bir cisimle vurulduğunu hissediyordum. Sert bir cisim gözüme saplandı. Ardından, yerde sürükleyerek yanan ateşin içine attılar beni.”

Bundan 3 yıl önce, İstanbul’un en işlek meydanı Taksim’deki Gezi Parkı’nda başlayıp, milyonlarca kişinin katılımıyla Türkiye’nin dört bir yanına yayılan protesto gösterileri sırasında ağır yaralanan Hakan Yaman, böyle anlatıyordu başına gelenleri.

40 yaşındaki 2 çocuk babası Yaman’ın anlattığı bu iddiaların video görüntüleri kısmen var. İnternetteki arama motorlarından herhangi birine, yalnızca ismini yazarak kolaylıkla ulaşmak mümkün.



3 yılda 9 ameliyat

Yaman, kendi ifadesine göre, o gece protestocular arasında değildi, yalnızca evine ulaşmaya çalışıyordu. Bugün ise, direnci ve tıbbın olanaklarıyla ayakta. Protestoların odak noktası Gezi Parkı’ndan onlarca kilometre uzaklıkta, İstanbul’un Anadolu yakasındaki en uzak semtlerinden Sarıgazi’de, ölümden döndüğü yerin birkaç yüz metre ötesindeki bir kafede yaptığımız söyleşide, o geceden kalan hasarları şöyle özetliyor:

“Sol gözüm tamamen kayıptı, burnum kopmuştu, buradan beynim görünüyordu. Elmacık kemiğim yok, çenem kırıktı. Yüzümün sol tarafında kırılmadık kemik kalmamıştı. Beynimde sıvı akıntısı vardı, kuruması durumunda felç olacaktım. 3 yılda, toplam 9 ameliyat sonucunda, vücudumun 5 ayrı yerinden kemik alıp, yüzümü onarmaya çalıştılar.”

Yaman’ı en az iki ameliyat daha bekliyor. Üzerine bırakıldığı ateş nedeniyle vücudunda oluşan ikinci derece yanık izlerini, sorunca hasardan sayıyor.

Gezi Parkı’ndaki bir kısım ağaçların sökülüp, alış-veriş merkezi yapılması girişimine karşı direniş, 27 Mayıs günü başladı. 50 kişilik bir grup, parka çadırlar kurarak, ağaçların sökülmesini engellemeye çalıştı. Polisin çadırları yakmasının ardından, 31 Mayıs günü on binlerce kişinin Taksim'e yürümesiyle birlikte, gösteriler bir anda Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı.

"Gözümü kaybettim"

Aynı gün, tamamıyla polis ablukası altında olan meydana ulaşmaya çalışan on binlerce kişi arasında, 37 yaşındaki kırtasiyeci Volkan Kesanbilici de vardı. Hatta, meydana çıkan Tarlabaşı Bulvarı’na varmıştı.

“Bulvar üzerinde, Taksim Meydanı’na ulaşımın önünü kesen bir barikat vardı. Göstericiler artık o barikatı aşmak üzereyken, son bir hamle olarak ‘Akrep' dediğimiz bir polis aracı barikatın üstüne doğru geldi. O araçtan sıkılan bir plastik mermi sonucunda, gözümü kaybettim.”

Kesanbilici, bugün 40 yaşında. O gün ulaşmaya ramak kaldığı Gezi Parkı’nda buluştuk. Peki, ne düşündü, hissetti o sırada?

“2,5 yaşındaki oğlum aklıma geldi. Çünkü, ilk anda plastik mermiyle vurulduğum aklıma gelmedi. Gaz fişeğiyle vurulduğumu sandım. Dolayısıyla, suratımın parçalandığını, çok kötü bir hale geldiğini düşündüm. ‘Bu surata, bu çocuk nasıl bakacak’ diye düşündüm.”

Volkan Kesanbilici, bunları düşünürken o hastaneden o hastaneye sevk ediliyor. Ambulanssız. “Gezi direnişi sırasında yaralanan arkadaşlarla bir araya geldiğimizde, aramızda hala espri konusu oluyor” diyor, “hiçbirimiz ambulansla gidememişiz hastaneye.”

5 operasyon sonrasında, kafasında halen çıkarılmayı bekleyen metal parçaları olduğunu söylüyor. Beyne çok yakında oldukları için çıkarılamamış.

“Gözümü kaybetmeme neden olan plastik mermi, içinde demir bilyelerin olduğu bir plastik mermi. Özellikle şunun için söylüyorum: Gösterici işaretlemeye ya da tespit etmeye yönelik bir mermi değil. Sadece o gün, Tarlabaşı Bulvarı üzerinde 50 metre çapın içinde gözünü kaybeden 3 kişiyiz.”

“Çapulcular”ın eylemleri

Dönemin başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı protestolarına katılanları, “Çapulcular” diye nitelemişti. Düzeni bozan, başkalarının malını talan eden, yağmalayan anlamına gelen bu kelime, protestocuların bu kelimeyi benimsemesi sonrasında başka dillere de geçti. Örneğin İngilizce’de “We are chapulling (Çapulculuk yapıyoruz)” diye kullanıldı.

İçişleri Bakanlığı verilerine göre, “Çapulcular”ın eylemleri, Türkiye'nin 81 ilinden, Bingöl ve Bayburt hariç tamamına yayıldı. Resmi rakamlara göre, Türkiye genelinde 2 buçuk milyon kişi sokaklara döküldü. Protestoculara göre ise, bu rakam kat be kat yüksekti.

Katılımın yüksekliği ve yaygınlığı, 2010 yılının son ayında Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta başlayıp Orta Doğu’ya yayılan ve “Arap Baharı” diye anılan protestoların, iki buçuk yıl sonra Avrupa ve Asya’yı birleştiren İstanbul’un Gezi Parkı üzerinden Türkiye’ye ulaştığı yorumlarına yol açtı.

1 Haziran günü, ilk direnişin başlamasından 4 gün sonra, İstanbul’un Asya yakasından yürüyerek yola çıkan binlerce kişi, Boğaziçi Köprüsü’nü geçerek Avrupa yakasına vardı. Polisin geri çekilmesi sonrası, on binler, yüz binlerce kişi, yaklaşık iki hafta boyunca Taksim Meydanı ve alış-veriş merkezi yapılmak istenen Gezi Parkı’nı işgal etti.

"Polis hepimizi gaza boğdu"

23 yaşındaki üniversite öğrencisi Okan Göçer, aynı gün aynı amaçla İstanbul'un Anadolu yakasındaki komşusu Kocaeli kentinin Gebze ilçesinden birkaç arkadaşıyla birlikte bir arabayla yola çıktı. Aradaki mesafe, 65 kilometreydi. Köprüyü sorunsuz geçtiler. Gezi'ye kilometreler kala, polisin yolları kapatmış olması nedeniyle, Okmeydanı yakınlarında araçlarını bıraktılar. Yaya kaldıklarındaki durumlarını şöyle anlatıyor:

“En önlerdeyiz. Arkamızda, binler, on binlerce kişi var. Yürüyoruz, ilerlemeye çalışıyoruz. Ancak, polis hepimizi gaza boğdu. Bir metre ötemizi göremiyorduk. O sırada arkadaşları uyardım: Dikkat edin, gaz kapsülleriyle bizlere nişan alıyorlar. Polisle aramda, 12-13 metre vardı. Ateş edildiğinde kaçma fırsatım yoktu.”

Göçer, bugün 26 yaşında. Okmeydanı Hastanesi’nde gözünü açtığında, gaz kapsulü nedeniyle kafatasının bir tarafı parçalanmış haldeydi. Konuşurken, elini gösteriyor, el büyüklüğünde yapay bir parçanın kafatasını kapatmak için ameliyatla eklendiğini söylüyor. Sol kulağı tamamen sağır. Kafasındaki pompanın beyin suyunu karnına akıttığını, dışkı yoluyla atıldığını belirtiyor. Yürümekte halen zorluk çekiyor.

Göçer’in gözünü açtığı Okmeydanı Hastanesi, tıpkı kendisi gibi kafasına gaz kapsulü isabet etmesi sonucu yaralanan Gezi protestolarının sembolik isimlerinden Berkin Elvan’ın da 10 ay boyunca komada kaldığı hastane. 15 yaşındaki Elvan, öldüğünde 16 kiloydu.

Elvan, ailesine göre, ekmek almaya giderken vuruldu. Erdoğan’ın, cenazesinden birkaç gün sonra Gaziantep'te düzenlenen bir miting sırasındaki sözlerine göre ise, “yüzü poşulu, elinde sapan, demir bilyelerle” Gezi protestolarına giderken. Öldürüldüğü yerde bulunma nedeni tartışmalı olsa da, Berkin Elvan cinayetiyle ilgili bir dava henüz açılmış değil.

11 kişi öldü, 8 binden fazla kişi yaralandı

İnsan hakları derneklerinin ortak raporuna göre, Türkiye genelinde toplam 11 kişi, protestolar sırasında yaşamını yitirdi. 43’ü ağır, 8 binden fazlası yaralandı.

İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre ise, 4 bine yakın gösterici, 600’den fazla polis yaralanmıştı.

Aradan geçen 3 yıla karşın, bugüne kadar Gezi protestoları sırasında öldüğü iddia edilen 11 kişiden yalnızca 5 kişinin cinayet zanlıları yargı önüne çıkarıldı. Kafatası parçalanan, gözü çıkan, kolu, bacağı kırılan, gazlar nedeniyle çeşitli hastalıklara yakalanan, ruhsal travma içinde olan yüzlerce kişinin zanlıları ise adalete hesap vermeye başlamış değil.

Örneğin, tanıklıklarını aktardığımız Yaman, Kesanbilici ve Göçer'in zanlıları hakkındaki soruşturmalar henüz birer iddianameye dahi dönüşmedi.

Yaman’ın avukatı Elif Eylem Dedeoğlu, iddianame düzenlenmemesi önündeki en büyük engelin, hükümetin yargı üzerindeki baskısı olduğunu söylüyor; soruşturmanın olabildiğince yavaşlatıldığını belirtiyor.

"Hâlâ cinayet zanlıları tesbit edilemedi"

Avukat Dedeoğlu, sorularımıza e-posta aracılığıyla verdiği yazılı yanıtta, “İddianame düzenlenmesinin önündeki diğer engel ise olay günü bölgede görev yapan TOMA (Toplumsal Müdahale Aracı) aracının kayıt etmesi gereken görüntülere ulaşılamaması, internette ve diğer mecralarda yayınlanan görüntülerin, faillerin tespit edilmesine elverişli olmadığı yönündeki bilirkişi tespitleri” diyor.

Dedeoğlu, cinayet zanlılarının bir kısmının halen tespit edilemediği, şüphelilerin büyük kısmının da tutuksuz yargılandığını veya tahliye edildiği mevcut hukuk sistemi içinde, yaralanan kişilerin faillerinin yargılanmasının olanaksız olduğu görüşünde:

“İktidar, kolluk kuvvetlerini iktidarın teminatı olarak görmeye devam ettiği ve kolluk kuvvetlerinin yargılanması aşamasında hukuk normlarını manipüle etme kudretine sahip olduğu sürece, faillerin mahkeme karşısına çıkarılabilmesi söz konusu olmayacak.”

© Deutsche Welle /Kürşat Akyol / İstanbul