"28 ŞUBAT'TA BİR ÇOĞUNLUK BİR AZINLIĞA ÇEVRİLMİŞTİR"


Görüşme sonrası Tansu Çiller, basın mensuplarını yalıya davet ederek, açıklama yaptı. Komisyona, 28 Şubat ile ilgili tecrübelerini aktardığını söyleyen Çiller, 28 Şubatla ilgili tecrübelerini 2 Ekim tarihinde Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'na giderek anlattığını hatırlattı. "Görülyor ki, aslında 28 Şubat bir darbedir" diyen Çiller, sözlerine şöyle devam etti: "Ancak ezber bozan bir darbedir. Çünkü bunun iki konuda diğer darbelerden farklı bir konumu vardır. Bunlardan birincisi hiç şüphesiz bu ezberbozan boyutunun bu darbenin bir bir kesit olmayışından ve bir süreç olmasından kaynaklanmaktadır. Yani bu bir süreçtir. Bir tarihte başlayıp, bir tarihte bitmiyor. Bu bir süreci kapsıyor. İkincisi de bu darbenin aslında topla, tüfekle yapılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Evet Sincan'da bir takım tanklar yürümüştür. Ancak bu meclise gelmemiştir. Meclisin kapısına bir kilit vurulmamıştır. Ancak demokrasimizin en temel ilkesi ihlal olmuştur. Eğer meclisin çoğunluğunu temsil eden partilere ve onların imzalı belgelerine rağmen meclisin çoğunluğuna iktidar kurma yetkisi verilmiyorsa ve hemen ardından azınlığa bu yetki veriliyorsa ve buradan çoğunluk azınlık yapılana kadar beklenerek, bir iktidar kurma çabası içinde geçen sürede bir parti yavaş yavaş ikna odalarında, otellerin arka odalarında bir diğer azınlığa korku, şantaj, ikbal vaadi, menfaat sağlamak gibi bir takım unsurlarla çoğunluk azınlık haline getirilyorsa, işte o zaman artık buna demokrasi demek mümkün değildir. Görülüyor ki, 28 Şubat'ta yaşanan bunlardır. 28 Şubat'ta bir çoğunluk bir azınlığa çevrilmiştir."


"ANA HEDEF TANSU ÇİLLER'İ SİYASETEN BİTİRMEK"


Çiller, demokraside çoğunluğu belirleyenin milletin iradesi olduğunu ifade ederek, "Millet iradesi bir meclis çoğunluğunu belirli partilere göndererek yapar. Siz o çoğunluğu alıp, azınlığa çevirirseniz eğer ve buna halen meclisin gerçek iradesi çerçevesinde yapıldı düşüncesiyle bunu demokrasinin kuralları içinde görürseniz, bunun ileri demokrasiyle bağdaşan bir durumu kalmaz. Demek ki, 28 Şubat bir darbedir ve bu darbe bir süreçtir, kesit değildir ve bunun içerisinde ikinci ezber bozan boyutuyla, yani tankla, tüfekle yapılmamış olmasından doğan bir farklılık, onu meclis iradesinin çoğunluğunu azınlığa çevirdiğini ve bunu da ikna odalarında, otellerin odalarında bir takım vaadlerle ve bir takım imkan sağlama vaadleriyle ve korkuyla yapmış olmalarından doğan bir gerçek demokrasi dışılık vardır. Bunları şu ana kadar belki özel düşüncelerimiz olarak yorumlamak mümkündür. Ancak görülüyor ki, yargıda devam etmekte olan bir süreç olduğu için belirli hassasiyetler çerçevesinde özel yetkili savcının yaptığı araştırmalar gösteriyor ki, bu söylenen aslında Batı Çalışma Grubu'nun tam da amacı haline getirimiştir. Yani Batı Çalışma Grubu'nun altında en üst düzeyde komutanlarının imzası olan belgesinde tek, ana hedef Tansu Çiller'i siyaseten bitirmek olarak ortaya konmuştur. Net ve açık biçimde ortaya konmuştur. Tabi bunun nedeni şu şekilde tanımlanmakta, görülüyor ki, Tansu Çiller eğer siyaseten bitirilirse Doğru Yol Partisi bitirilecek ve Eğer Doğru Yol Partisi bitirilirse, koalisyon çökecek Refah-Yol Hükümeti düşürülmüş olacak. Bu eğer, bu şekilde planlı ve programla biçimde icra ediliyorsa, bunun adına demokrasi demek mümkün değildir. Bu bir iradeyi başka irade teslim ederek, azınlığı çoğunluğa, çoğunluğu da azınlığa çeviren bir başka iradenin sürecidir" diye konuştu.


"ASIL BEDEL MİLLETE ÇIKMIŞTIR"


Her darbede olduğu gibi asıl bedelin millete çıktığını söyleyen Çiller, 28 Şubat sürecinde Tansu Çiller'in hedef alındığını, bunun üzerinden toplumsal hafızanın morfik alanına yanlış bilgilendirmeler ve yanlış mesajlar verilerek, tarihin yanlış yazıldığını belirtti. Çiller, "Yanlış bilgiler üzerine milletin karar vermesi sağlanmış. Bir yandan dışarıyla olan mücadelede, öbür taraftan millevekilleri teker teker DYP'den koparılmış. Korkuyla, şantajla koparılmış ve toplumun hafızasında ve siyasetçinin vicdanında bir hançer gibi batırılmış duran bir eski başbakanın dar ağacına giderken o son hazin bakışının ortaya koyduğu refleks ve korku şemsiyesi altında bütün bunlar daha kolay ve daha etkin bir biçimde uygulanabilmiş. Evet Çiller belki genel başkan olarak siyaseten bitirilmiş, Doğru Yol Partisi parçalanmış ama her darbede olduğu gibi asıl bedel yine millete çıkmıştır. Bu darbenin gerçek faturasının ne olduğunu, ondan sonra ortaya çıkan ekonomik krizlerin ve bütün batan, içi boşaltılan bankaların ve krizin toplam bedelinin milletin üzerine çıkarılmış fatura olarak 251 milyar TL olduğu resmi kayıtlara geçmiş. Bu kayıtlardan çıkarılacak sonuç şudur, bu rakam o günün milli gelirinin aşağı yukarı 1.5 katı, yani bir yılın bütün geliri yetmiyor, bir öbür yılın yarısı kadarı millete bir yük olarak, bedel olarak fatura ediliyor. Bütün Doğu Anadolu bütün Güneydoğu'daki GAP projesi, Konya projesi hepsinden çok çok daha üstün, birkaç milyar TL ile ifade edilen yeni köprünün kıyaslanamayacak kadar üstünde bir büyük bedel ödeten bir rakam. Ayrıca 2 milyon insanımız işsiz kalmış. Bunlar resmi rakamlar. Görülüyor ki, her darbede olduğu gibi en büyük bedeli yine millet ödemiştir" dedi.


KİŞİSEL BİR HESAPLAŞMAYA GİRMİYORUM


Çiller, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bütün bunlar böyleyken meselenin sorumlusunun sadece Türk Silahlı Kuvvetleri olarak görmek de mümkün değil. Görülüyor ki, yine bu olayda herkesin, hepimizin özeleştiri yapmaya ihtiyacı var. Bu özeliştiriyi herkes birbiri anlamak isteğiyle ve hoşgörü ortamında yapmalı. Çünkü hepimizin herkesin TSK'nın yanında sivil toplum örgütlerimizin, yargımızın, medyamızın, herkesin, bu süreçe dahil olabilecek herkesin bu özeleştiriyi yapmasına gerek var. Çünkü bu yanlışı düzeltmemiz, bir asgari müşterek ortamında buluşturma imkanını aramamız, ülkenin bugün en fazla ihtiyaç duyduğu meselelerden bir tanesidir. Ülke yeterince bölünmüştür. Türkiye tektir ve birdir. Bunun hepimizin olduğu bilinciyle ve yeni ayrışmalar, yeni nifak tohumları atmadan, yeni hesaplaşmalar, hele kişisel hesaplaşmalara hiç girmeden demokrasinin evrensel değerleri ortamında, asgari müştereklerde buluşmak, buluşturmaya çalışmak, bugün bizim gelecek nesillere borcumuz olduğu kadar, milletin de siyasetçiden beklentisidir. Bu nedenle kişisel bir hesaplaşmaya girmiyorum. Bu nedenle kimseden şikayetçi olmayacağımı söyledim. Çünkü bunun çok ötesinde ve üstünde birbirimizi anlamaya, bu korkuların nedenine inmeye, neyi yanlış yaptığımızı anlamaya ve kabullenmeye ihtiyacımız var. Hele hele yeni bir anayasanın yapılma sürecinde, her şeyin kanunlarla belirlenemediği bir ortamda, belirlenemeyeceği bir demokrasi anlayışıyla ve bir farkındalık düzeyinde bütün bunları bir ders çıkarır gibi ele alıp, aslında darbelerin sadece ve sadece tankla, tüfekle yapılmadığını belli bir noktada olup, bitmediğini Milli Güvenlik Kurulu Kararları'nın esas itibariyle önemli olmakla birlikte tavsiye kararı olduğu, demokrasilerin olmazsa olmazının milletin iradesi olduğunu, çoğunluğun bu milletin iradesinin, o iradenin meclise yolladığı çoğunlukla, bunları partilere bölüştürmesiyle, buradan çıkan çoğunluk ve azınlığın milli iradenin tek temsilcisi olduğu gerçeğiyle bütün bu asgari müştereklerde buluşma sürecini bir hoşgörü ortamında gerçekleştirmeliyiz. Onun için kişilsel hesaplaşmaların çok ötesine taşımanın en doğru yöntem olduğunu düşünüyorum. Tarih yanlış yazılmış. Bu yanlış yazılan tarihin yeniden doğru olarak yazılmasında hepinizin ortak mesuliyeti işte bu müşterek paydalarda buluşmak sürecinden geçecektir. Umuyorum, umudumuzu, azmimizi kaybetmeden yeni anayasa yapımı için bütün bu çerçeve içerisinde bu çalışmalarımıza itibar ederek bu sonuçları bundan sonraki nesillere ve milletimize aktarma imkanını buluruz. Evet siyaseten görülüyor ki, toplumsal hafızanın morfik alanına büyük ölçüde yanlış bilgi yollayarak, siyaseten Çiller çökertilmiştir. Daha önemlisi DYP parçalanmıştır. Bu parçalanmayı da hükümeti düşürme uğruna yapmışlardır. Bütün bunlar kişisel hesaplaşmanın çok ötesinde millete çok büyük bedeller ödetmiştir. Ama bugün kişisel hesaplaşma ortamı değildir. Bugün ülkenin tek olduğu bilinciyle yeniden asgari müştereklerde bütünleşme ve buluşma zamanıdır. Tarihi doğru yazmanın gerçek ve doğru yöntemi bu olacaktır."


Çiller, basın mensuplarına açıklamayı aynı zamanda Komisyon'la da görüştüğü salonda yaptı. Salonun bir köşesinde yer alan masadaki mavi klasörler dikkat çekti.

TY (ET)