James Reynolds, İstanbul


“Fakat bazıları Türkiye’nin hızlı büyümesini ve gelişmesini durdurmaya çalışıyor. Bunlardan bazıları da ülke dışında.”

Erdoğan için 2013 yılı ‘dış komplo’ yılı oldu.


Erdoğan bunu ilk olarak, sokak gösterilerinin yaşandığı Mayıs ve Haziran ayında gördü, daha sonra da yılsonunda savcıların yolsuzluk şüphesiyle bazı müttefiklerini gözaltına almasıyla bir daha görmüş oldu.

Fakat Başbakan bazı vatandaşların, hükümetin idare edilme yoluyla ilgili sıkıntıları olabileceği ihtimalini değerlendirme konusundaysa isteksizdi.

Erdoğan’a muhalif olanlar, Başbakan’ı sıradan vatandaşlarla iletişimini kaybetmekle suçluyor ve hatta on yıldan uzun bir süre iktidarda kalan liderlerde görülen ‘hubris sendromu’na yakalandığını söylüyor.

İlk muhalif dalga, Mayıs ayında hükümetin İstanbul’daki Gezi Parkı’nı askeri kışla benzeri bir yapıya dönüştürme planlarıyla yükseldi.

Çevreci gösteriler kısa bir süre sonra başbakanın ‘otoriter’ görülen tutumuna ve hükümetin uygun istişarelerde bulunmadan İstanbul’u dönüştürme planlarına karşı kitlesel protestolara dönüştü.

Başbakan aldırmadı ve göstericileri “çapulcu” olarak tanımlayıp polise parkı geri almaları talimatını verdi.

Gezi Park yine açıldı ama akıbeti belirsiz. İstanbul mahkemelerinin, hükümetin yeniden yapılanma planları hakkındaki incelemeleri sürüyor.

Yaz boyunca Erdoğan’a karşı olan mahallelerde yaşayanlar tepkilerini her gece saat 9’da tencere, tava çalarak gösteriyordu.

Şafak baskınları

Mahalle sakinleri Başbakan’ın görevi bırakmasını istiyordu ama Erdoğan bunun için bir sebep göremiyordu.

Geceler şimdi sessiz.

Protestocular öfkelerini kalıcı hükümete sandıkta meydan okuyabilecek, kalıcı organize bir siyasi harekete dönüştürmekte başarısız oldu.

Fakat aylar sonra, protestocuları harekete geçiren sıkıntılardan bazıları yeniden ortaya çıktı.

Bu defa, hükümetin karşı karşıya olduğu zorluklar daha ciddiydi.

Savcılar ve polis 17 Aralık’ta aralarında üç bakanın oğlunun da bulunduğu ve başbakanın müttefikleri olan 50’den fazla işadamına şafak baskınları düzenledi. Savcılar işadamlarını yolsuzlukla suçladı.

Savcılar, gözaltındakilerin İstanbul’da bazı tartışmalı inşaat projelerinin uygulanabilmesi için rüşvet alıp verdiklerinden şüpheleniyor.

Türkiye’nin en büyük kentinin fiziksel olarak dönüşüme uğramasından duyulan memnuniyetsizlik, Mayıs’taki Gezi Parkı işgalini Aralık ayındaki şafak baskınlarına bağlayan meseleydi.

Erdoğan, Gezi Parkı işgali ve baskınların dışarıdan organize edildiğine inandığını söyledi.

Mayıs ve Haziran aylarında Erdoğan veya danışmanları Gezi Parkı’nın işgalinden çeşitli güçleri suçladı: uluslararası faiz lobisi, dış medya, hatta bir danışmanı Lufthansa hava yolu şirketinin protestoları desteklediğini söyledi.

Erdoğan, Aralık ayındaki baskınlara tepki gösterip “Türkiye’de uzantıları olan bir hareketi” suçladı ve “Kimliklerini tartışmayacağım. Hepiniz kim olduğunu biliyorsunuz” dedi.

İsim vermesine gerek yoktu. Herkes kimden bahsettiğini biliyordu: adını 72 yaşındaki İslamcı âlim Fethullah Gülen’den alan, Gülen Hareketi.

Gülen, ABD’nin Pennsylvania eyaletinden, İslam dünyasında birçokları Türkiye’de olan binden fazla okulun dâhil olduğu İslamcı toplumsal ve kültürel bir kuruluşu idare ediyor.

Takipçileri, ılımlı İslam vaazları veren Gülen’e övgüler düzüyor ve Nobel Barış Ödülü’nü kazanması gerektiğini söylüyor.

Gulen’in destekçileri yıllarca genel olarak Erdoğan’la aynı çizgide yer alıyordu ve Başbakan’ın 'İslam’ın laik Türkiye devletinde daha büyük bir rol oynaması gerektiği' yönündeki inancını paylaşıyorlardı.

Hareket, Erdoğan’ın üç yıl üst üste genel seçimleri kazanmasına yardım etti.

Gülen'e desteği ölçmek

Gülen’in yargı ve polis içinde açığa vurulmamış ağı, ordunun siyasetten uzaklaştırmasında hükümete yardımcı oldu.

Gülen hareketine yakın Today’s Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, “Gülen’in fikirlerine duyulan sempatinin veya verilen desteğin ölçülebilmesini sağlayan bir cihaz yok” diyor.

“Türkiye’de herkes Gülen’in fikirlerine sempati duyanların her yerde olduğunu biliyor, medyada, iş dünyasında, emniyette, hükümette, mecliste, orduda, yargıda.”


Bu yaz, Gülen destekçileri ve başbakan arasında uzun süredir var olan farklılıklar yeniden ortaya çıktı.

Gülen Hareketi, Erdoğan’ın Gezi Parkı protestocularına verdiği karşılıktan rahatsız oldu.

Hükümetin Kasım ayında, aralarında Gülen Hareketi tarafından idare edilen, dershanelerin bulunduğu özel okulları kapatma yönünde tavsiyede bulunması Gülen Hareketi’ni öfkelendirdi.

Burada, daha önce orduyu kovalayan Gülen ağının, şimdi başbakanın müttefiklerini kovaladığına inanılıyor, Gülen Hareketi ise bunu reddediyor.

Beşiktaş’taki yolsuzluk karşıtı gösterilere katılan genç bir kadın “Bu egoların çarpışmasıdır” diyor.

“Gülen perde arkasında. Erdoğan önünde. Bu iki gücün, iki egonun gerçek bir mücadelesi.”

Organize muhalefet

Başbakan, müttefiklerinin gözaltına alınmasına üst düzey emniyet yeklilerinin görevden uzaklaştırılmalarıyla cevap verdi. Erdoğan ve Gülenci muhalifleri arasındaki iktidar mücadelesi ülkeyi sarstı.

Gülen Hareketi’nin yargıdaki gücüyle ilgili kitap yazdığı için hapis yatan Ahmet Şık, “Sonunda hiçbiri kazanamayacak” diyor.

“Bu daha başlangıç. Her iki taraf da inanılırlıklarını kaybedecekler. Zayıflayacaklar.”

Her iki taraf da 2014’te değerlendirmeden geçecek.

Mart’ta yerel seçimler yapılacak. Ardından yazın, ülke yeni cumhurbaşkanı için oylamaya gidecek.

Geçtiğimiz yıl Erdoğan kendini, başbakanlıktaki yürütme yetkilerinin çoğunu da beraberinde taşımayı umduğu cumhurbaşkanlığına aday olarak konumlandırdı.

Ama şimdi, on yıldır üzerinde hâkimiyet kurduğu bir sistemin içindeki organize bir muhalefetle karşı karşıya.

Dış komplo veya değil… Erdoğan’ın siyasi yetenekleri sınanacak.