(Barış Terkoğlu)-   Paris’te öldürülen PKK’li Sakine Cansız, Diyarbakır’dan görkemli bir cenaze töreniyle defnedildi. Cansız’ı yıllar önce yakalamaya giden komutan, emekli Albay Levent Göktaş şimdi Silivri Cezaevi’nde. Göktaş o gün yaşadıklarını hiç unutmuyor.

Yılmaz Özdil onu şöyle anlatıyor: “Hukuk fakültesi mezunu, işletme masteri yaptı, İngilizce, Arapça, Rusça, Kürtçe bilir, kara kuşak kareteci, hem de üçüncü mertebesinde, yüksek irtifa paraşütçüsü, 15 bin feet’ten 3 bin 500 defa, 30 bin feet’ten 30 defa serbest atlayış yaptı, derin su dalgıcı, uluslararası özel kuvvetler şampiyonasında üç defa dünya şampiyonu oldu, sıkı durun bin 500’e yakın sıcak çatışmaya girdi, Zap kampı basılırken sadece 18 gün içinde 54 defa namlu namluya vuruştu, 3 tane üstün cesaret madalyası var... Bir albay bu.” Tahmin etmek zor değil. Bu kadar meziyeti olan o albay, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Levent Göktaş.

Tarih: 7 ocak 2009… Emekliliğinin ardından avukat olarak yaşamına devam eden Göktaş için o gün diğerlerinden farklı değildi. Ofisinde çalışıyordu. Televizyon açıktı, Ergenekon operasyonlarını gösteriyordu. Çalışma arkadaşı “Sence böyle bir örgüt var mı” diye sordu. Göktaş “Olmasa bu kadar operasyon yapmazlar” diye yanıt verdi. Derken kapı çaldı. Gelenler polisti. Göktaş’ın ofisinde arama yapacaklardı. Polis, Göktaş’ın odada olmadığı sırada meşhur 51 Nolu DVD’yi masanın üstündeki bir dosyanın içinde bulduğunu iddia etti. Gidiş  o gidiş… Göktaş’ın tutukluluğu 5’nci yılında.

KUZEY IRAK OPERASYONUNDA


Levent Göktaş, dün gibi hatırlıyor: “Kuzey Irak harekâtındayken birden mesaj geldi. Cudi Dağı Ballıkaya Bölgesi’nde 250 kadar teröristin bulunduğu, içlerinde Cemil Bayık, Sakine (Cansız) gibi üst düzey PKK’lilerin da yer aldığı bölgeye Mehmetçiğin girmesi halinde çok şehit verilebileceği söylendi.”

Göktaş’a gelen emir Ballıkaya’ya birliğiyle girmesiydi. Göktaş, birliğiyle sabaha karşı Ballıkaya’ya sızdığını anlatıyor. Ve girmeleriyle çatışmanın başladığını… Çatışma sabah 6.00’dan akşam 20.00’ye kadar, neredeyse 5 metre yakınlıkta yaşanıyor. Levent Göktaş, sert kayaya çarpıyor. Geri püskürtülüyorlar. Bir asker çatışmada öldürülüyor. 10’u ise yaralanıyor. Göktaş bundan sonra yaşananları şöyle anlatıyor: “Şehit arkadaşın naaşını bir türlü bulamadık, gece saat bire kadar en az 5-6 kez içeri girdik fakat yoğun ateşle karşılaştığımız için şehit naaşını alamıyorduk.”

Hava eksi 35 dereceydi. Nefesleri havada bir duman gibi yayılıyordu. Gün ertesine devrildi. Saat 02:00’de telsizden bir ses geldi. Karşıdaki PKK’lı, Göktaş’a kod adı olan ‘Ozan’ diye hitap ediyordu. Seslenen PKK’nin bölge sorumlusuydu. “Şimşek” kod adlı PKK’linin sözlerini Göktaş şöyle anlatıyor: “Bakıyorum cenazeyi almak için durmadan aşağı inip çıkıyorsun. Hiç gelme alamazsın ama istersen bir şartla sana cenazeyi veririm.”

CENAZE İÇİN BİR ŞARTIM VAR

Göktaş, PKK’linin şartlarını merak etti. Ölen askerini almak zorundaydı. “Şartın nedir” diye sordu. Aldığı yanıt şöyleydi: “Gidiş yolunuz üzerinde Armut Boğazı var. İlk girişteki çam ağacı altına yiyecek, oksijen, tentürdiyot, konserve ve pamuk koy. Ancak o zaman izin veririz.” Göktaş  teklifi kabul etti.
Şimşek “söz mü” dedi. “Ozan” kod adlı Göktaş “söz” diye yanıt verdi. Şimşek devam etti : “O zaman sabah dokuzda  tek başına aşağı yanımıza gel. Cenazeyi al, git.”. Göktaş “tamam” dedi. Beraber olduğu arkadaşları karşı çıktı. PKK, yanlarına gelen Göktaş’ı oracıkta infaz edebilirdi. Göktaş, birliğin komutanı olarak son kararı verdi. İnip ölen askerin cenazesini alacaktı.

Göktaş, o yolculuğu şöyle anlatıyor: “Sabah 09:00’da PKK’nın yanına indim. Çocuğun naaşı yerdeydi. Yüzü tertemizdi, yıkamışlardı. Yüzüğü parmağında takılıydı. Her şeyi tamdı. Askeri sırtıma aldım. Çıkarken sağ ve solumda kayaların arasında duran PKK’lılar ayağa kalkıp beni selamladılar. Şehidin cenazesini aldım ve yukarı çıktım.”

PKK’LİLARIN SAYGI DURUŞU

Levent Göktaş sırtında askerin cenazesiyle yukarı çıktı. Bütün gün savaştığı düşmanlarının arasına silahsız inmişti. Çatışma anında onu öldürmek için hedef alan PKK’liler askerini almak için ölümü göze alan bu komutana ve sırtındaki ölüye saygı duruşunda bulunmuştu. Göktaş, ölümle yaşamın iç içe geçtiği bu hikâyenin içinde boşlukta yürür gibiydi. “Ozan” kod adlı Levent Göktaş, telsizini açtı. PKK’lilere verdikleri izin için teşekkür etti. PKK’li komutan da verdiği sözü tuttuğu için teşekkür etti. Göktaş, Armut Boğazı’ndan geçerken arkasında bıraktığı çam ağacının altında konserve, tentürdiyot, yiyecek, oksijen, pamuk dolu bir çuval vardı.

‘PKK SİZDEN SAYGILIYDI’


Göktaş yıllar sonra kendisini savaşa gönderen devlet tarafından “terörist” suçlamasıyla yargılanıyor. Bu kez başının etrafından kurşunlar değil; DVD’ler geçiyor. Karşısında dişe diş savaştığı militanlar değil, “otur yerine “ diye bağıran hâkimler var. Savcılar ise özel hayatına dair konuşmalarını, kim olduğunu bilmediği isimsiz ihbar mektuplarını, yüzünü bile görmediği gizli tanık ifadelerini karşısına koymakla meşgul.

Göktaş hikâyesini şöyle devam ettiriyor: “Mahkemede şunu söyledim; PKK bile mertçe savaştığımızda bize saygı gösteriyor. Ama uyduruk delillerle bizi buraya tıkanlar ve siz bize saygı göstermiyorsunuz.”

Göktaş, çarpıcı bir karşılaştırmayla sözlerini bitiriyor: “ABD’de bir kahramanlık madalyası almış adam için uçak durduruyorlar. Uçağa binen madalya sahibini ayağa kalkıp alkışlıyorlar. Benim için önemli değil, ben sadece görevimi yaptım. Üç tane kahramanlık madalyası aldım.  Ama sıfır saygı, sıfır sevgi gördüm. Kimsenin umurunda değil.”

SİLİVRİ’DE GÖZÜNÜ KAYBETTİ


Levent Göktaş’ın tutukluluğu geçtiğimiz günlerde beşinci yılına girdi. Yüzlerce çatışmadan sağ kurtulan Göktaş, Silivri’de yaralandı. Katarakt ameliyatı için Silivri Devlet Hastanesi’ne yatan Göktaş’ın gözündeki retina ve kornea tabakası hata sonucu lazerle kesildi. Sağ gözünün görme yeteneği yüzde 30’a düştü.  Kısacası dağlardan sağ salim kurtulan Levent Göktaş,  artık bir “Silivri gazisi”.