Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Trabzon Müzesi’nde düzenlediği basın toplantısında, son 10 gün içinde 6 – 7 uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptıklarını belirterek, “9 günlük trafik bile Türkiye’nin gerek küresel, gerek bölgesel anlamda ne kadar yoğun gündemle ilgilendiğini ortaya koyuyor. Uluslararası gündemin nabzının son bir hafta içinde İstanbul’da attığının göstergesidir. Dün Çin Dışişleri Bakanı ile uzun bir telefon görüşmesiyle Suriye’deki durumu müzakere ettik. Suriye’deki gelişmeler hepimizi kaygılandırıyor. Önümüzdeki hafta da yoğun geçecek. Pazartesi günü Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Dışişleri Bakanları toplantısına gideceğiz. Daha sonra Kabil’e gideceğim. 1 Haziran’dan 15 Haziran’a kadar küresel ve bölgesel 10’u aşkın toplantıya katılacağız” dedi. Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Davutoğlu, Ermenistan’ın KEİ Toplantısı’na katılıp katılmayacağıyla ilgili olarak şunları söyledi:

“KEİ, Ermenistan’ın da başından itibaren katıldığı, üye olduğu ve İstanbul’da da büyükelçi düzeyinde temsil edildiği bir organizasyondur. Ermenistan’ın katılması doğaldır ve katılmasını da bekliyoruz. Karadeniz çevresindeki havzaların istikrar ve barış havzası haline gelmesi için bunu bir fırsat olarak telakki ediyoruz. Ümit ederim ki, dün burada gerçekleştirdiğimiz toplantıya paralel olarak önümüzdeki dönemde Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunlar aşılır ve Kafkasya – Karadeniz işbirliği alanı genişler. Tüm bu çabalarımız hiçbir ülkeyi dışlayıcı mahiyette değildir. İnşallah bu sorunlar aşıldığında Ermenistan’ın da bu üçlü mekanizmalara girmesini ümid ediyoruz. Öncelikle tabi Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarıyla ilgili sorunun mutlaka çözülmesi gerekir. Ermenistan’ı KEİ toplantısına en üst düzeyde bekliyoruz. Zaten davet devlet başkanı düzeyindedir. Kendi takdirleridir ama biz bütün devletlerin en üst düzeyde temsil edilmesine büyük önem veriyoruz.”

SURİYE KONUSUNDA RUSYA VE ÇİN’LE YOĞUN TEMAS İÇİNDEYİZ

Davutoğlu, Çin Dışişleri Bakanı ile görüşmesinde Suriye konusunda yeni bir süreç başlayıp başlamadığıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken de şöyle konuştu:

“İstanbul’daki toplantıdan sonra yapılan başkanlık açıklamasında tutumumuz net şekilde ortaya konuldu. Bu 14 ülkenin ortak tutumudur. Dün Fransa tarafından da bir açıklama yapıldı. 6 Temmuz’da da Suriye’nin dostları grubu, 80 ülkenin katılımıyla İstanbul’da toplanacak. Dolayısıyla biz Suriye’deki bu trajedinin bitmesi, mezhep temelli daha yoğun bir iç çatışmanın yaşanmaması ve hangi kökenden olursa olsun tüm Suriyeli kardeşlerimizin barış ve huzuru için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Bir taraftan Suriye rejiminin bu saldırıları ve insanlık dışı niteliği taşıyan son katliamlara açık tavır alan ülkelerin oluşturduğu zeminde bu konu açıldı. Baskıyı artırmak, diğer taraftan Suriye üzerinde etki gücüne sahip Rusya ve Çin’le yoğun temasları sürdürmek ve bölgesel inisiyatifler olarak Arap Ligi ile yeni adımları planlamak konusunda birkaç ayakla çalışmamız sürüyor. Bu mesele artık Suriye’de iki taraf arasında bir mücadele olmaktan çıkmış ve Suriye halkının çok ağır silahlarla bir rejim tarafından katliamı şekline dönüşmüştür. Bunu görmemiz lazım. Aynı şekilde bölgesel bir gerilimin tarafları yok burada. Mezhep ve etnik nitelikli bir çatışma da yok. Kendi halkına zulmeden bir rejimle, hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun bu zulme muhatap olan halk tipleri var. Biz uluslararası alanda da bunun küresel kutuplaşma meselesi olmamasını istiyoruz. Bir tarafta Batı ülkeleri ve Arap ülkeleri ve komşu olarak Türkiye, diğer tarafta Rusya ve Çin olan bir kutuplaşmayı doğru görmüyoruz. Bu bir insanlık meselesi haline dönüşmüştür. Herkesin bunu bu şekilde anlamasına önem veriyoruz. Rusya ve Çin’le de yoğun temas içindeyiz. Onlarla da aynı perspektifle olayları değerlendirebilmek için temaslarımızı sürdüreceğiz. Suriye sorunu kimsenin dışlanmadığı, herkesin sürecin içinde olduğu ancak herkesin de uluslararası temel ilkeler etrafında, insan hakları ve sivillerin korunması çerçevesinde yaklaşmasını bekliyoruz. Önümüzdeki dönem bu konudaki aktivitelerimizin arttığı bir dönem olacak. G-20 zirvesinde de bu konuda görüşmelerimiz olacak. Her durumda şuna izin vermeyeceğiz; bir rejim son derece gayri insani yöntemlerle kendi halkını katlederken buna seyirci olmayacağız. Ne Türkiye olarak, ne Arap ligi ile bölge olarak ne de uluslar arası toplum olarak buna seyirci kalmayız. Bunun bilinmesi gerekir.”

ATALAY’IN AÇIKLAMASINI DEĞERLENDİRDİ

Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın terörle ilgili açıklamalarına yönelik bir soruyu yanıtlarken de şunları söyledi:

“Biraz önce Sayın Başbakan Yardımcımızla da görüştüm. Gazeteye yansıyan beyanları hakkında da istişarede bulunduk. Bazı hususlarda belki kastedilenin ötesinde anlamlar yüklenmiş olabilir ancak şunu vurgulamak isterim, uzun zamandır terörle mücadeleyle ilgili olarak yürüttüğümüz faaliyetler biliniyor. Bu faaliyetler hem Kuzey Irak Bölgesel Yönetimiyle; ki hem Mesud Barzani hem Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyaretleri oldu, detaylı görüşmeleri Sayın Başbakanımızla yaptık. Son olarak Terörle Mücadele Küresel Forumu çerçevesinde PKK terör örgütüyle ilgili açıklamalarımız oldu. Amerika, Türkiye ve Irak arasında üçlü mekanizmalar var. Tüm bu mekanizmalarda zaten eskiden beri hedefimiz terör örgütünün Türkiye, Kuzey Irak ve Irak’taki bütün kesimleri rahatsız eden faaliyetlerinin sona erdirilmesi. Taleplerimiz hep bu yönde olmuştur. Bu yönde de yoğun çalışmalar yürütülmüştür, yürütülmektedir. Bunu şu anda hemen bir gelişme üzerine yapmış bir açıklama olarak değil, bütün o süreç içinde Türkiye’nin temel hedefi olarak yorumlanması gereken bir değerlendirme olarak ele alınması lazım. Bu konudaki çalışmalarımız kesintisiz şekilde bütün taraftarla sürdürülecektir. Türkiye bir taraftan demokratikleşme ve yeni anayasa konusunda çok ciddi adımlar atarken diğer taraftan da sadece Türkiye için değil bölge için de büyük bir tehdit oluşturan terör faaliyetleriyle etkin mücadelesini sürdürecektir. Bütün bu faaliyetler inşallah hem iç barış ve huzurun sağlanması, hem de bölgede önemli bir terör tehdidinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak bir zemin oluşturacaktır. Bu konuda herkesle her tarafla yoğun görüşmeler eskiden beri sürdürülüyor şimdi de devam ediyor.”

Davutoğlu, Derviş Eroğlu’nun özel temsilcisinin istifa etmesiyle ilgili bir soruyu yanıtlarken de, “KKTC’de müzakereleri yürüten çok değerli bir diplomatımızdı Kudret Bey. Son derece uyumlu bir çalışma içindeydik. Büyük katkılarda bulunmuştur. Bu dönemde de önemli bir süreçten geçiyoruz. Gelişmeleri izliyoruz. Öncelikle müzakerelerin suhuletle ve etkinliğine zarar getirilmeksizin sürdürülmesi önemlidir” dedi.

ANNAN PLANI TAKVİME BAĞLANMALI

Çin Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmenin içeriğiyle ilgili bir soruyu da yanıtlayan Davutoğlu, şunları söyledi:

“Zaten Sayın Başbakanımızla gerçekleştirdiğimiz ziyarette Çin Başbakanı ile bu konu detaylı olarak ele alınmıştı. İki Dışişleri bakanı olarak bizlerin sürekli istişare halinde bulunması kararı verilmişti her iki lider tarafından. Aramızda zaten bir iletişim kanalı mevcut ve bu sürecek. Ortadoğu’daki kaygılarımız ortak. Çin için de Türkiye için de Ortadoğu’da istisrar önemlidir. Çünkü Ortadoğu’daki her istikrarsızlık her iki ülke de enerji yönünde ciddi bir talep ülkeleri olduğu için bu istikrarsızlığın sürmesini istemezler. Maalesef kendilerine dün de vurguladığım gibi, bugün Esad yönetimi bir istikrar değil istikrarsızlık faktörü haline dönüşmüştür. Çin Dışişleri Bakanı da temel ilkelerini vurguladığında, bu konuda da büyük ölçüde örtüşme var. Biz de Çin de Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine hiçbir şekilde halel gelmesini istemiyoruz. Suriye bizim dost ve kardeş ülkemizdir. Rejim ve yönetim ne olursa olsun, Suriye’nin toprak bütünlüğüne önem veririz. Ayrıca her iki ülke de, dün de bunu teyid ettik. Çin, Suriye’de süren bu katliamlara karşı net bir tutum içindedir. Ancak tabi burada yöntem olarak farklılaşma olabilir. Çin tarafı Annan Planı çerçevesinde çalışmaların yürütülmesini vurgulamakta. Biz de Annan Planı’nı desteklediğimizi söyledik. Ancak Annan planı tüm destek ifadelerine rağmen alanda can kayıplarını engelleyememiştir. Suriye yönetimi açık bir şekilde Annan Planı’nı ihlal etmiştir, defaatle ve her gün ihlal etmiştir, hala ihlal ediyor. Bir plan her gün ihlal ediliyorsa o plana atıfta bulunarak o sürecin işlediğini söylemek çok zor. Oradaki katliamlar Annan Planı’nın fiilen yönetim tarafından ciddiye alınmadığını ve saygı gösterilmediğini ortaya koydu. Elhude’de özellikle gözlemcilerin komutanı teyid etti. Hama’daki katliama ise gözlemcilerin ulaşmasına bile imkan verilmedi. Elimizdeki bilgileri Çin tarafıyla paylaştık. Annan Planı eğer ciddi şekilde uygulanacaksa takvimlendirme ve kararlı tutum sergilenmesi gerektiğini söyledik.”

Davutoğlu, son günlerde kamplarımıza dönük olarak mülteci sayasında ciddi artış trendi başladığını da belirterek, “Hem güvenlik ve hem insanı kaygılarını göz önüne alarak Türkiye üzerindeki baskıyı da herkesin anlaması lazım. Bu sürdürülebilir bir durum değildir” ifadesini kullandı.

ULUSLARARASI BASKI ARTIRILMALI

Annan’ın, planın uygulanmasıyla ilgili uluslararası baskının artırılması gerektiği açıklaması hakkındaki düşüncelerini da aktaran Davutoğlu, şunları söyledi:

“Dünyanın neresinde olursa olsun kendi halkına bu yöntemi uygulayan hiçbir rejimin meşruiyeti kalmaz. Sayın Annan’ın son açıklaması, tabloyu da ortaya koyuyor. Baskının artırılması lazım ve bu meselenin daha fazla can kaybına yol açmadan bir hal içine sokulması lazım.”

KIBRIS DEĞERLENDİRMESİ

Kıbrıs’taki müzakere sürecini de değerlendiren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Artık Kıbrıs’ta statükonun bu şekilde ve sürekli dondurulmuş ve her an potansiyel kriz üretebilecek konuda sürdürebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla müzakerelerin bir an önce süratlenmesi, güçlü bir siyasi irade boyutu eklenmesi ve netice alıcı bir takvimlendirme yapılması şart. Ama KKTC’nin bütün iyi niyetli çabalarına ve son olarak Sayın Eroğlu’nun Sayın Ban Ki Mon’a yazdığı mektuba rağmen, Rum tarafı hem takvimlendirme hem de sürecin bundan sonraki aşamasında uluslararası konferans tekliflerini reddetti. 1 Temmuz’dan itibaren de Kıbrıs Rum tarafının dönem başkanlığını alması durumunda, geçen seneden ilan ettiğimiz pozisyonumuzu alacağımız da düşünüldüğünde, uluslararası toplumdaki irade eksikliğinin maalesef Kıbrıs’ta çözümü yavaşlatan bir etkisi olduğu açık.”

VİZELERİ KAÇAKÇILAR FUHUŞ VE KUMAR SEKTÖRÜ GEÇSİN DİYE KALDIRMADIK

Davutoğlu, bir gazetecinin, “Gürcistan’la vizenin kaldırılmasının ardından Türkiye’den Batum’a yoğun bir kumar ve fuhuş akını var. Kaçakçılığın da artığı gözleniyor. Bu konuda bir önlem almayı düşünüyor musunuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı:

“Dünkü üçlü toplantıda gümrük kapılarının daha etkin kullanılmasını kararlaştırdık. Bunun uygulamasıyla ilgili eylem planı önümüzdeki aylarda çalışılacak. Mümkün olduğu kadar Gürcistan – Azerbaycan ve Türkiye arasındaki geçişlerin artmasını istiyoruz. Kafkasya’da insan ve mal hareketliliğinin artmasını istiyoruz. Bütün ülkelere ciddi katkı sağlayacaktır. Sarp kapısıyla ilgili bazı hususlar bize aktarıldı. Gerekli tedbirler ele alınacak. Trabzonlu yetkililere ve halka şunu söylemek istiyorum; Biz Trabzon’u Karadeniz’in en önemli bir limanı ve hinterlandı itibarıyla lojistik merkezine dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Tuna’dan Avrupa içlerine gidecek bir deniz yolu hattının, Hint Okyanusu’na kadar inerken Trabzon üzerinden geçmesini isteriz. Vizeleri ve pasaportları kaldırırken, Azerbaycan’la böyle bir çalışma içine girmişken, Trabzon’u bir şekilde ulaşılan bir liman olarak görmek istiyoruz. Kapıları bu şekilde açtınız mı, çok iyi özellikler dışında maalesef hiçbirimizin arzu etmediği bazı olumsuz sektörler de bu kapıdan geçebiliyor. Bu konuda belirleyici olacak olan Trabzonlular’dır. Trabzonlular’ın Trabzon’un bu misyonuna sahip çıkmaları, bu misyon çerçevesinde çok köklü şehir kültürünün muhafaza edilmesi, zenginleştirilmesi, Trabzon’un değerlerinin muhafaza edilmesi ama bütün dünyaya açılan bir liman niteliği ile önemli bir ekonomik merkez olmasının sağlanması lazım. ‘Kapılardan geçişleri zorlaştıralım kötü girişler olmasın’ derseniz o zaman iyi girişler, yani mal ve insan hareketliliği de durur. Trabzon’da özellikle sivil topluma seslenmek istiyorum; Bu tür olumsuz sektörlerin gelişmemesi için bir kampanya başlatılması lazım. Hep beraber Trabzon’un, Karadeniz’in, ülkemizin kültürel değerlerine sahip çıkılması lazım. Devletin yapabileceği şey bunu teşvik edecek projeleri takviye etmektir. Ama muhtemel bazı olumsuz sektörlerin gelişeceği korkusuyla kapıları kapatırsak, Trabzon’u ve Doğu Karadeniz’in ekonomik merkez olma özelliğini kaybetmeye başlarız. Türkiye ile Gürcistan arasında kültür ve sanat değişimi olsun, öğrenciler, bilim adamları, aydınlar gidip gelsin diye kapıları açtık, vizeleri kaldırdık. Vize muafiyetlerinden ilim adamları, sanatçılar, işadamları aydınlar istifade etsin. Yoksa kaçakçılar, kumar ve fuhuş sektörü işletmecileri değil. Önemli olan burada siyasi iradenin bu vizyonu kadar sivil toplumun da bu vizyona sahip çıkması. Görev bütün Trabzonlular’a düşüyor.”