İşte ilgiyle okunacak o söyleşi:

Sayın Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında son 10 güne girildi. Nasıl gidiyor kampanyanız, memnun musunuz?

İyi, kampanyada hedeflediğimiz çıtayı her aşamada tutturabildiğimizi söyleyebilirim. Şüphesiz daha iyisini yapabilirdik ama imkanlarımızı, karşımızdaki adayın olanaklarına göre değerlendirdiğimizde çok dezavantajlı durumdaydık. Buna rağmen iyi bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum.

Seçim çalışmaları yaparken daha çok bölge illerine mi ağırlık veriyorsunuz, nasıl bir strateji ile çalışıyorsunuz?

Türkiye’nin her tarafına gitmeye çalıştım, her tarafında da aynı mesajları vermeye çalıştım. İki gün batıdaysam bir iki gün mutlaka doğuda oluyorum. Dengeli bir şekilde, savunduğum yeni yaşam ilkelerine uygun bir kampanya yürütüyorum. Kampanya ne tek bir bölge, ne tek bir inanç, ne tek bir mezhep, ne tek bir cinsiyet ağırlıklıdır. Hepsinin kendini eşit ağırlıkta görebildiği , ben de oradayım dilebildiği bir kampanya stratejisi yürüttük ve önemli ölçüde başardık.

Siz de mutlaka farkındasınızdır, HDP’li  olmayan kesimlerde de bir Selahattin Demirtaş sempatisi var. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Bunda mutlaka ki bazı kişisel özelliklerim etkili olmuş olabilir. Bir sorunu ve çözümü ifade etme tarzı, üslubu iletişimde önemli bir husustur. Ama asıl bence içinden çıktığım siyasi mücadelenin ciddiyeti, arkamda bulunan halk gücünün ağırlığı ve ciddiyeti söylediğim söze ağırlık katıyor. Yani ben bir tek kişi olarak bunları söyleseydim bu kadar etki yaratmazdı. Çok köklü bir mücadele deneyimi, birikimi olan bir hareketten geliyorum. Bir halkın temsilcisiyim ve temsil ettiğim o güçle bütün inançlara haklara aynı derecede yaklaşan bir ilkesel duruşu savunuyorum. Bu, Kürt, genç, direnen kimliğimle  buluşunca insanlarda bir hakikilik, gerçeklik duygusu yaratıyor. İnsanların bir arada durma ve bir arada mücadele etme beklentisini karşılıyorum. Bu benim için de heyecan verici. Ben, bana da heyecan veriyorum, bu benim de özlediğim bir şeydi.

“68’DEN BERİ ÖZLENEN ŞEY GERÇEKLEŞİYOR”

Sizce seçimler ilk turda sona  erer mi, yoksa ikinci tura kalır mı. Öngörünüz nedir?

Ben seçimlerin ikinci tura kalacağını düşünüyorum. Biz de iktidara yakın şirketlerin yayınladığı gibi öyle yüzde 7-8’ lerde değiliz. Herkesi şaşırtacak bir sonuç ortaya çıkacak. İkinci tura kalmayı hedefliyoruz. Hangi aday elenir, o benim şu anda düşünebileceğim bir şey değil. Cumhurbaşkanlığı makamını halklar hak ediyor, bireyler değil. Bu küçük değil çok ciddi bir iddiadır. Ve bu ciddiyetimiz, özgüvenimiz  herkesi şaşırtıyor. Ancak asıl şaşırtması gereken diğerlerindeki özgüvendir. Hırsızlık yapmış, eli kana bulaşmış, tekçilik, faşistlik, ırkçılık yapmış kişilerin bu özgüveni bizi şaşırtmalı. Bizim özgüvenimiz normal olanıdır.

Başarı kriteriniz ne, seçimleri kazanamazsanız alacağınız oy neye karşılık gelecek, nasıl bir anlamı olacak?  

Eğer kazanamazsak bu bir kayıp değil. Çünkü biz ilk defa Kürdün, Türkmen’in, Alevi’nin, Azeri’nin, Türk’ün, Ermeni’nin, Süryani’nin, Lazların, Çerkeslerin,Romanların, Pomakların,  cinsiyet kimlikleri olarak kadınların, LGBT bireylerin, çevre, gençlik hareketlerinin yani sayabileceğiniz kadar bütün kimliklerin taleplerini savunduk. Bununla birlikte işçilerin, emekçilerin, işsizlerin, yoksulların sınıf taleplerini bu kimlik talepleriyle birleştirdik, buluşturduk. 1968 sürecinden beri Türkiye ilerici hareketinin, Kürt hareketinin arzuladığı özlediği bir şeydi. Türkiye İşçi Partisi (TİP) bunu denedi. Daho sonra Halkın Emek Partisi (HEP) ile deneyimlendi. Emek, Özgürlük. Demokrasi Bloğu bunu denedi. Çok arayışlar oldu fakat ilk defa önemli ölçüde ete kemiğe büründürüyoruz. Yani, halklar, ezilenler bir arada durup birlikte sisteme kafa tutabilirler. Bu bir koltuk kazanmayla sonuçlanırsa çok daha iyi olur ama koltuk kazanılmazsa bu bir kayıp değil. Bunu başarabilmek, sürdürülebilir kılmak, sisteme, rejime karşı birlikte mücadele etmeyi sürdürürsek en büyük kazanım budur. İnsanlarda heyecan yaratan da budur. Bunun gelip geçici olmaması için Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bu ilkesel savunmayı birlikte yapmak gerekiyor.

Sizin anlattıklarınıza göre buradan genel seçimlere yönelik yeni bir açılım çıkacak.

Tam da onu söylüyorum. Genel seçimlerde artık bir yeni ana muhalefet partisi çıkarabiliriz. Bütün ezilenlerin parlamentoda temsil edildiği bir platform olabilir, Türkiye buradan büyük bir dönüşüme başlayabilir.

O MESAJLARI YAZANLAR BİZDEN DE CEPHE’DEN DE DEĞİLDİR

Sayın Demirtaş , birkaç gündür başta Nurtepe olmak üzere İstanbul’da bazı mahallelerde sizin taraftarlarınızla Halk Cephesi arasında olaylar yaşanıyor. Siz bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk andan itibaren arkadaşlarımız gittiler, müdahale etmeye çalıştılar. Ben sizin aracılığınızla bir kez daha çağrı yapayım: nedeni ne olursa olsun, kesinlikle bu olayların durması, bitmesi lazım. Halk mücadelesi yürüten güçler arasında gerilimin bu şekilde deva etmesi hiç kimsenin işine yaramaz. Bu çatışmadan hiç kimse karlı çıkmaz, egemenler hariç. O nedenle benim kampanyamı destekleyen, yürüten bütün arkadaşlarımın  da  sağduyulu davranması lazım. Kampanyayı desteklemeyerek kendilerine karşıda konumlandıran arkadaşlarımın da buna dikkat etmesi lazım. Orada düşman kesimler karşı karşıya değil. Bir eleştirileri, farklı siyasi tutumları olabilir. Bunu dostluk ve dayanışma  çerçevesinde ifade etmeleri lazım. Seçim bittikten sonra oturulur ,sorunlar, sıkıntılar yeniden tartışılır.

HİÇ BİR KÜRT ALEVİLERE SALDIRALIM DİYE  FAŞİZAN BİR DÜYŞÜNCEYE SAHİP OLAMAZ

Bu olayların yaşandığı mahallelerde Aleviler çoğunlukta. Olaylar sırasında soysam medyada bazı dikkat çekici mesajlar vardı. Kürtler Alevilere saldırdı, şeklinde. Bu iddialara ne diyeceksiniz?

Bu mesajlar, bu çatışmanın neden çıkarıldığını gösteren önemli bir provokatif tutumdur. Çünkü az önce anlattığım gibi uzun yıllar sonra ilk kez Alevisi, Kürdü, Türkü ezilen bütün kimlikler bir araya geliyor. Devletin en çok korktuğu şey gerçekleşiyor. Bunu bir yerden provoke etmesi lazım, değil mi? En uygun yerler neresi, bütün bu kimliklerin bir arada yaşadığı metropoller. Yani provokasyon için en uygun zemin. Oradan yomla çıkarak bir çatışma gerçekleştirirsek oluşmaya başlayan bu birliği daha başından bozarız diye düşünüyorlar. Herkes emin olsun ki sosyal medyada o mesajları yazanlar ne bizim taraftarlarımızdır, ne de Cephe’nin taraftarıdır. Kesinlikle bu bir istihbarat operasyonudur. Yazıp çizenler de doğrudan olardır. Onların yönlendirdiği, yönettiği hesaplardır. Herkes bu konuda dikkatli, duyarlı olmalı. Bir Alevinin can güvenliği Kürdün can güvenliği kadar bizim hareketimizin, partimizin derdidir. Bir Türkün, Ermeni’nin can güvenliği bizim partimizin en derecede hassasiyet göstereceği bir mevzudur. Hiçbir Kürt, Alevilere saldıralım, Alevileri yok edelim diye bir faşizan düşünceye sahip olamaz. Kim bu düşünceye sahihse sadece faşisttir denebilir, Kürttür denemez. Kürdün, Türkün,Arabın, Türkmenin Alevisi de şu anda birlikte mücadele ediyor. Kimsenin bunu dağıtacak bir girişime pirim vermemesi lazım.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın son günlerde kadınlara yönelik tepki çeken açıklamaları var. Arırç’a yanıtınız ne olacak?

AKP sözcülerinin yaptığı çok bilinçli bir tutumdur. Bakın,bu kahkaha meselesinden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: kendi tabanındaki kadınları konsolide etmeye çalışıyor aslında. Bunu yaparak kentli modern kadının tehlikeli olduğu, ahlaksız olduğu, asıl AKP cephesinin kadınlarının namuslu, mütedeyyin olduğu mesajını vermek istiyor. Kendi tabanına aman ha o cephede yer almayın, oraya oy vermeyin demek istiyor. Rastgele kullandığı bir cümle değil, bilinçli bir politik söylemdir. Dolayısıyla biz de AKP’nin cephesinde duran kadına mesaj vermek zorundayız. Bülent Arınç’ın tam da istediği şey gerilim ve kutuplaşmadır. Arınç, kendisine karşı çok güçlü bir kampanyanın yürümesini istiyor ki , kendi cephesindeki kadınlara dönüp bakın gördünüz mü diyebilsin. Bence kadınlar söylemini Bülent Arınç üzerinden değil AKP’ye oy veren kadınlar üzerinden kurmalı. AKP’ye oy veren emekçi, ezilen, yoksul kadınlar var. AKP’nin sadaka ile rehin almaya çalıştığı kadınlar var. Onlara mesaj verilmeli ve AKP onların nezdinde teşhir edilmeli.

BAŞBAKAN MASAYA OTURMAYA MECBUR KALDI, ÖFKESİ ONDAN

Kürt sorunu yıllardır, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri. Bu seçimler Kürt sorunu için ne kadar önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra barış sürecinde ne gibi gelişmeler olabilir?

Önemlidir ancak tek başına barış sürecinin merkezine koyamayız Cumhurbaşkanlığı seçimini. Sonucu olumlu veya olumsuz süreci etkileyecektir. Benim seçilmem sürecin en iyi şekilde yürüyeceği seçenektir. Diğer iki adaydan birinin seçilmesi de başlı başına müzakereyi bunalıma sokmaz. Halk barış istediği ve bu sürecin arkasında olduğu müddetçe barış bir kişinin iki dudağı arasından kurtulmuş olur. Toplum barış konusunda insiyatif geliştirdiği sürece süreç yürür. Şu anda masaya oturmuşsak, konuşuyorsak bu başbakakanın barış sevdasından değil. Mecbur olduğu için. Ve mecbur kalmış olmak onu çok öfkelendiriyor. Buna mecbur bırakılmış olmayı hazmedemiyor. O yüzden sürekli HDP’ye hakaret ediyor. Bir yandan görüşüyoruz ama bir yandan sürekli bizi tehdit ediyor. Niye, çünkü onu masaya oturtmuş olmak ona çok koyuyor. Kürde diz çöktürecekti, Kürt ne ne yaptı, onu masaya oturttu. Bu onu çok öfkelendiriyor. Bu da bizim doğru yaptığımızı gösteriyor. Mücadeleci tarzımız devam edecek. Mücadeleyle birlikte müzakere anlamlıdır zaten. Biriyle hem konuşuyoruz, hem mücadele ediyoruz. Bu dünya deneyimleri içinde çok başarılmış bir durum değil ama biz bunu başarıyoruz. AKP bunu kavramakta zorlanıyor ve abandone oluyor. Süreli bizden biat bekliyor. Biatı göremeyince öfkeleniyor. Müzakereyi de bitiremiyor . Öfkelendikçe kaybediyor. Kaybettikçe biz müzakere masasında güçlenmeye devam ediyoruz. Bu Cumhurbaşkanlığı sürecinde de bunu yapıyoruz. Biat etmediğimizi gösteriyoruz. Ama aynı zamanda müzakereci dilden de vazgeçmiyoruz.

Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu Abdullah Öcalan’ın dışarı çıkması ile ilgili önüne bir şey gelirse toplumsal mutabakat olması durumunda bunu onaylayabileceğini söyledi. Siz Sayın İhsanoğlu’nun Kürt sorunuyla ilgili açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bend e bir adayım. Aday olmasaydım bunların hepsini rahatlıkla değerlendirebilirdim. Bende adayım ve temsil etiğim siyasete ait görüşlerimiz var. Benim de Sayın İhsanoğlunu’nun görüşlerini de halk değerlendirecek. Şu anda değerlendirme durumunda olan ben değilim doğrusu.  Aday olmasaydım mutlaka farklı farklı eleştirilerim veya önerilerim olabilirdi. Yine de bu barış mevzusuna adayların mümkün olduğunca fazla yer ayırmasını arzularım. Çünkü toplumun en büyük beklentisidir. Barışı sadece Kürtlerle devletin  barışı olarak söylemiyorum. Toplumsal barışı nasıl inşa edeceğini adaylar daha fazla konuşmalı. Çünkü beklenti çok fazla toplumda.

AKP DE CEMAATLA BİRLİKTE YARGILANMALIDIR

Hükümet geçmişte iş birliği yaptığı Cemaat’in emniyet içerisindeki kadrosuna yönelik bir operasyon yaptı. Ve bu operasyona yönelik hukuksuzluk eleştirileri de çok fazla geliyor. Sizin tavrınız nedir bu operasyonu takip ederken neler düşünüyorsunuz.?

Dejavu gibi bir şey. Ergenekon operasyonları KCK operasyonları şimdi cemaat operasyonları hepsinin ruhu aynı. Hepsinin metodu yöntemi aynı. Hepsinde hükümettin söylemi aynı. Muhtemelen  sonucu da aynı olacak . Başbakan bir iki yıl sonra çıkıp diyebilir ki biz yanlış yaptık. Herhalde beni yanlış yönlendirdiler. Fethullah Hoca ile aramı bozmaya çalıştılar. Benim fakir kardeşim orada mağdur oldu. Diyebilir yani bunu.  Biz hepimiz şok içinde ağlayan Bülent Arınç’ı izleyebiliriz.O nedenle de bunların ilkesizliğine karşı kesinlikle bir hataya düşmemek lazım.  İki tarafta suçludur. Cemaat ve AKP dediğimiz yıllardır birlikte operasyon yapan topluma operasyon çeken siyaseti birlikte kurgulayan ittifak güçleriydi.

Ergenekon operasyonunu beraber yaptılar. Orada delilleri çarpıttılar, sahte delil koydular. Yargısız infaz sanığı vardı soru sormadılar. Köy yakanlar vardı soru sormadılar. Sadece niye Tayyip Erdoğan’a  darbe yaptınız diye sordular.  KCK operasyonlarını beraber yaptılar, sahte delil ürettiler, hakimlere müdahale ettiler. Gözaltında kelepçelediler, insanları teşhir ettiler. Bunları beraber yaptılar. Şimdi cemaat aynısını yaşıyor çünkü AKP öğrendi artık. Bu işlerin nasıl yapıldığını cemaatten öğrendi. Fakat biz ilkesel duruş olarak yine de şunu savunmak zorundayız. Evet insanlara haksızlık yapılmaz velev ki suçlu olsunlar. Ki büyük ihtimalle suçludurlar. Ama adil yargılansınlar teşhir edilmesinler hukuksuzluk yapılmasın insan haklarına aykırı bir duruma maruz kalmasınlar. Bu bizim farkımızdır. Bize bunlar yapılırken onlar beraber zevkle keyifle izlediler. Televizyonlarından bunu zevkle yayınladılar. Gece gündüz bize hakaret ettiler. İki taraftan birinden yana tavır koyarsak yanlış yapmış oluruz. AKP de aynı dosyada yargılanmalı. Dikkat edin cemaatçi polislere sen niye vakti zamanında işkence yaptın diye sormuyorlar. Niye sahte delil ürettin diye sormuyorlar. Niye Kürtleri, Sosyelistleri hukuksuz yere dinledin diye kimse sormuyor. Niye başbakanı, Bilal’i dinledin diye soruyorlar. Bizden yana,  ezilenden yana bir operasyon değil. Bunların hepsi suçludur ve pozisyonumuzu böyle belirleyip bence doğru yerde durmaya devam etmek lazım.

DEFALARCA ANLATTIM, GEZİCİLERE DARBECİ DEMEDİM.

Size en çok sorulan sorulardan biri ya da yapılan eleştirilerden biri de Gezi ile ilgili. Sizin Gezicileri darbeci olarak nitelendirdiğiniz söylenir. Çok net bir şekilde bir kez daha sormak istiyorum. Sizce geziciler darbeci mi ?

Defalarca açıkladım. Tekrar söyleyeyim, sizin aracılığınız ile kitleler bir kez daha duymuş olsun. Gezi Direnişi’nin üçüncü gününde ben Diyarbakır da bir basın toplantısı düzenledim. Gezi’ye destek açıklaması yaptım.  İstanbul il teşkilatımızın da yarın Taksim’de olacağını söyledim. Bütün gücümüzle orada olacağımızı Eş Genel Başkan sıfatı ile ilan ettim. Bir basın mensubu şu soruyu sordu: Siz bunu söylüyorsunuz ama dün İstanbul’da bildiri dağıttı, Türk solu ve onun bazı yayın organları, gençlik yapılanması galiba. O faşist çevre bir bildiri dağıtmış. O bildiride de şu var diyor gazeteci bana. “Apo Erdoğan görüşmesine karşı Kürtlerin ülkeyi bölmesine karşı maddeler halinde halkı yarın Taksim’e davet ediyoruz. Ayrıca orduya atıf yapan askeri göreve çağıran darbeci faşist  bir bildiri. Şimdi siz de halkı Taksim’e davet ediyorsunuz onlarda davet ediyor ve yarın siz o olanda beraber olacaksınız bu tuhaf bir durum değil mi diye sordu.

Ben de dedim ki, bakın biz Gezi Direnişi’nin yanındayız.Faşistlerle darbecilerle Taksim’ de yan yana olmayız. Biz aynı amaç için çıkmıyoruz Taksim’e. Gezi direnişçileri de onların amacı için çıkmıyor. Onlar Taksim’e geldi diye onlarla beraber değiliz. Gezi direnişi de onlarla mesafelidir. Gezinin anlamı bu değildir dedim. O cümlem cımbızlandı.  “Demirtaş, biz Gezi’de darbecilerle birlikte olmayız dedi” şekline sokuldu. Bir buçuk yıldır Demirtaş Geziye darbe dedi, deniyor. Burada kasıtlı bir çevre var. Aynen Türk Solu denen çevre gibi. O çerce zaten kendileri faşist olduklarını inkar da etmiyorlar. Benim üzüldüğüm “biz Gezide uyandık meğerse medya bizi yanıltıyormuş” diyen çevre halen aynı şeyi söylüyor. Medyanın benim sözümü çarpıtmasının üzerinden bir buçuk yıldır bana hala bunu söylüyor. Bu haksızlıktır. İkincisi hadi bana haksızlığı geçelim , Kürtlerin Gezide olmasını istemiyor mu bu çevreler. Ben Kürt hareketinin siyasi bir temsilcisi olarak biz Gezi’deydik olmak da istiyoruz, direnişin merkezindeydik diyorum.  Talepleri savunduk defalarca.  Grup toplantısında bizzat savundum.  Bu talepler bizim de taleplerimizdir dedim. Bir kısmı özelikle hayır sen olamazsın diyor. Bu saatten sonra artık bu konuda karşı propaganda yapmak Gezi ruhuna aykırıdır. Gezi’nin bana getireceği oy değil benim derdim. LGBT haklarını savunurken bana getireceği oy değil benim derdim. Ermeni’yi , Yahudi’yi Rum’u savunurken kaç oy getirir diye anket yaparak hesaplamıyorum bunu. Herkes bu ilkesel duruşun ne kadar kıymetli olduğunu anlarsa bence daha iyi olur. Hepimizin bir arada durarak mücadele etmesinin ne kadar kıymetli olduğu daha iyi anlaşılır

ARİF SAĞ, NEŞET ERTAŞ, ERDAL ERZİNCAN, GRUP YORUM…

Son sorumuza geldik. Son sorumuz türkülerle ilgili olsun. Siz türkü söylemenizi bağlama çalmanızı kampanyadaki afişlerinizde de kullanıyorsunuz. Kimleri dinliyorsunuz, kimleri seviyorsunuz türkülerle bağınız nedir

İnan ki Türküler konusunda hiç  ayrım yapmıyorum.Bu sanatçı o sanatçı demeden halk müziği okuyorsa ve halk müziği gibi okuyorsa dinliyorum. Hangi yöreden olduğu benim için hiç önemli değil. Neşet Ertaş’ı da dinliyorum, Arif Sağ’ı da dinliyorum. Erdal Erzincan’ı özelikle çok seviyorum dinliyorum. Yaşamıyla pratiği ile sanatını birleştirebilmiş sanatçılar beni daha çok etkiliyor. Yaşamında halk gibi olmayan ama halk müziği söyleyen biri beni hiç etkilemiyor. Doğrusu güzel okusa da güzel söylese de. Ama halk gibi yaşayan halk gibi direnen ama aynı zamanda müzik icra eden gruplar sanatçılar beni daha çok etkiliyor. Buradan yola çıkarak Grup Yorum ve Grup Munzur bana daha hakiki geliyor. Kürt gruplarından Koma Berxodan daha sahicidir.

Çok teşekkür ediyorum. Yoğunluk içinde bize zaman ayırdınız, sorularımızı yanıtladınız.

Ben teşekkür ediyorum. Koltuk için yola çıkmadık. Sizin vasıtanızla herkese sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum. Herkesi oyunu kullanmaya ve sandığa da sahip çıkmaya davet ediyorum.

Erdal Emre / Yön Haber