CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır'da Irak sınırındaki hava operasyonunda 34 kişinin öldürülmesini protesto sırasında tutuklanan Dicle Üniversitesi öğrencilerinin duruşmasını izledi. Adliye önünde açıklamalarda bulunan Tanrıkulu, Türkiye'nin dört bir yerinde duruşmaların olduğu, gençlerin ve öğrencilerin tutuklanarak yargılandığını söyledi.

Erzurum, Samsun, Gebze ve Diyarbakır'da insanların bu hükümet döneminde tutuklanarak bugün yargılanmaya başladığını belirten Tanrıkulu, "Diyarbakır Adliye'sinde bugün 2 ayrı dava var. Biri faili meçhul cinayetleri işleyen JİTEM dosyası, bu dava dosyasında Abdulkadir Aygan ve arkadaşları yargılanıyor. Onlarca faaili meçhul cinayetle yargılanıyorlar. Bu hükümet döneminde değil, çok eskiden 1998 yılında açılan bir dava. Henüz sonuçlanmadı. Yaklaşık 20 yıllık bir zaman dilimi geçmek üzere nerdeyse zaman aşımına uğrayacak" dedi.

KATLİAMI PROTESTO ETTİKLERİ İÇİN 50 GÜNDÜR TUTUKLULAR

Tanrıkulu, bu davalardan daha önemli davalar olduğunu belirterek, şöyle dedi:

"Ama daha önemlisi 19 yaşındaki Gurbet ile Gülistan ve arkadaşlarının, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin yargılandığı duruşma bugün yapılacak. Bu neyin davası? Uludere katliamını Dicle Üniversitesi öğrencileri portesto ettiler, 30 Aralık'ta ve tutuklandılar. Yaklaşık 50 gündür tutuklular. Gurbet ve Gülistan ile arkadaşlarının yargılandığı dava dosyasında ve meşru protesto haklarını kullandıkları için tutuklandılar. Bu dosyada bu öğrenci arkadaşlarımızın tutuklanması, bu katliamın meşru görülmesidir" diye konuştu.

"ESAD'I ELEŞTİRİYOR AMA İKTARI DÖNEMİNDE ZULÜM DEVAM EDİYOR"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kabinedeki bazı bakanların, 17 yaşındaki Erdal Eren'in idam edilmesi için gözyaşı döktüğünü anımsatan Tanrıkulu, şöyle konuştu:

"Sayın Başbakan 17 yaşındaki Erdal Eren'in idam edilmesinde ağlamıştı, gözyaşı dökmüştü, başka gözyaşı döken bakan da var kabinesinde. Ama 17,19 ve 20 yaşındaki gençler, öğrenciler, çocuklar Türkiye'nin her yerinde bu hükümet döneminde, bu Başbakan'ın iktidarı döneminde tutuklular. Başbakan bir taraftan da Esad'ı eleştiriyor. Ona buradan göndermelerde bulunuyor ama kendi ülkesinde, kendi iktidarı döneminde zulüm Türkiye'nin her yerinde devam ediyor. Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla ve kendi yargı teşkilatı aracılığıyla ve de kendi güçleri aracılığıyla."

'AÇIKÇA, BİLEREK BİR KATLİAM GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ'

TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak Uludere katliamı görüntülerini izleyip izlemediği sorulan Tanrıkulu, şunları söyledi:

"Uludere görüntülerinin önemli bir kısmını izledim, arkadaşlarımız da izlediler. Bütün komisyon üyeleri izledi ve izleme sırasında anlaşıldı ki çok açık bir biçimde bir askeri faaliyet olmadığı, çıplak bir gözle anlaşılmasına rağmen, bu taraftan gittikleri anlaşılmasına rağmen, bu ölüm çok isteyerek, bu katliam çok isteyerek meydana gelmiş. Ancak komisyonla görüşmeye katılan askeri yetkililer, özel yetkili savcının gizlilik kararı nedeniyle sorduğumuz sorulara cevap vermedi. Dolayısıyla emri kimin verdiği, talimatın kimin verdiğini, neden Bitlis'ten Heron'un Uludere'ye istendiğini, hangi istihbaratla istendiğini ifade etmediler. Ancak meclis komisyonu, bu talimatların nerden geldiğini de soracak, umarım bakanlık buna bir cevap verir. Çok açık biçimde bir katliam yapılmış ve elde imkan varken önlenmemiş. 40 dakikalık süre içerisinde de, hatta 40 dakikadan fazla süren bir bombalama var. İlk bombalamadan sonra bunların sivil olduğu anlaşılmasına rağmen bombalama devam etmiş. Dolayısıyla bilerek ve isteyerek devam eden bir bombalama faaliyeti var. Ve sona erdirilememiş."

İki askeri uzmanın komisyon üyeleriyle görüştüğünü anlatan Tanrıkulu, "İki askeri uzman vardı. Her iki uzman da kendi yetkilerinin ancak bu görüntelere teknik yönden cevap vermekle sınırlı olduğunu, diğer bilgileri özel yetkili savcının talimatı nedeniyle paylaşamayacaklarını ifade ettiler" dedi.

'ERDAL EREN İÇİN AĞLADI, 34 KİŞİNİN ÖLÜMÜ İÇİN ÖZÜR DİLEMEDİ'

Tanrıkulu, bu ölümlerden sonra Başbakan'ın ölenlerin yakınından ve Türkiye'den özür dilemediğini, belirterek, adını vermeden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı kastederek, "Kürtçe bir medeniyet dili midir? Türkçe medeniyet dilidir" sözüne atıfta bulundu. Tanrıkulu, "Şunu ifade edeyim, Başbakan bir taraftan, özür dilemedi, ölenlerin yakından, Türkiye'den özür dilemedi. Ama diğer taraftan da burada öğrenciler tutuklu. Bu ölümleri protesto ettikleri için tutuklu. Hangisi hukuka uygun, hangi vicdana sığar? Bunun da görülmesi lazım. Başbakan Yardımcısı şunu ifade etmişti; Kürtçe ile ilgili olarak. Diyarbakır'a gelerek gözyaşı döken Başbakan Yardımcısı; 'Kürtçe medeniyet dili değildir' demişti. Ben de buradan kendisine sesleniyorum; Medeniyet dili kabul etmediği dilden sesleniyorum; Hem kendisine hem kabinesine hem de Başbakan'a sesleniyorum. Aynı cümleleri kendisine Kürtçe ifade ediyorum, 'Ayni kesi je kesira namine' (Kimsenin ahı kimsede kalmaz) bunu kabinelerine sorsunlar ne anlama geldiğini."