CHP Milletvekili Atilla Kart, cezaevlerindeki açlık grevinin sona ermesi, Suriye'de 3 ay esir tutulan gazeteci Cüneyt Ünal'ın serbest bırakılması ve Tunceli'deki fişlenme olaylarını değerlendirdi. CHP Milletvekili Atilla Kart, Suriye'de esir tutulan Cüneyt Ünal'ın, CHP'li heyete teslim edilmesi gibi insani bir olayın bile hükümette siyasi çekişme yarattığını söyledi. Kart, şöyle dedi:

''Tabii ki orada Hatay milletvekillerimizin o bölgedeki sosyal yakınlıkları, mesleki yakınlıkları, iş ilişkileri ve muhtemel ki, Suriye'deki arama ilişkileri bu süreçte etkili olmuştur. Hükümetin aslında en başta CHP heyetine teşekkür etmesi gerekir. Bu teşekkürü yapmayanlar, kalkıp bu insani olaydan bile siyasetten çekişme konusu yaratmaya çalışıyorlar. Bu gerçekten kaygı veren, Türkiye Cumhuriyeti'ne egemen olan ayrımcı ve bölücü zihniyettir. CHP milletvekillerinin yönetimle de diyalogları olabilir. Yönetim dışındaki unsurlarla da tamamiyle milletvekilliği sorumluluğu ve kapsamında diyalogları olabilir. Önemli olan bunu haksız çıkarlara alet etmemek, ülke çıkarlarına aykırı bir şekilde kullanmamak, barışı zedeleyecek şekilde kullanmamak. Arkadaşlarımız görev yapıp barışa hizmet etmişlerdir. Bunun kınanacak eleştirilecek bir yönü olmaz.''

Suriye konusunda AK Parti Hükümeti'ni de eleştiren Kart, iktidarın taraf olma psikolojisiyle hareket ettiğini, bu nedenle diyalog kapılarını kapatıldığını iddia etti.

KART'TAN, ARINÇ'A ÖVGÜ

PKK'lı tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde sürdürdüğü açlık grevlerini sona erdirmesine de değinen Kart, 68 gün boyunca süren açlık grevlerinin insani boyutta önem kazandığını ve bugün kadar bu eylemler üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini savunduklarını söyledi. Kart, ''Bu süreçte siyasetçilerin üslubunun çok önemli olduğu açık. Orada her ne kadar Bülent Arınç 'Telef' ifadesiyle aslında çok büyük gaf yapmış ise de, böyle bir ifade kabul edilemez. Ama genel yaklaşım ve insani yaklaşım itibariyle Bülent Arınç yaklaşımını takdir ettim" dedi.

Kart, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, açlık grevinin 52'nci günündeki sözlerinin toplumu ayrıştıran bir söylem olduğunu öne sürdü.

TUNCELİ'DEKİ FİŞLEME

Tunceli'nin Hozat İlçesi'ndeki fişleme iddialarını değinen Kart, bu işlemin ülke genelinde yapıldığını öne sürdü. Kart, bunun yasal mekanizmasının oluşturulduğunu, 'Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu'nun çıkarıldığını kaydederek iddialarını şöyle sürdürdü:

"Her ilde 'Sosyal etüt projeleri geliştirmek' adı altında, il müdürlükleri kuruldu. Kanunun görüşme esnasında anlattık soru önergeleri ile anlattık. Büroların başında yetkili emniyet amiri olacak ve ilçe halkını etnik, inanç yapısına göre fişleyecektir. Onun devamında falan kişi falan partiye yakın veya iktidara yakındır diyecektir. Bununla yetinmeyip oradaki kaymakamı, yargıcı ve savcıyı yönetir hale gelecektir. Bunun tarihteki adı, örneği Stalin ve Hitler dönemidir. Orada fiilen emniyet amiri, bütün kamu yapılanmasına ve örgütlenmesine hakim haline gelecektir. Orada o fiili yetkisi ve gücü sebebiyle yargı ve mülki idareyi yönlendirir hale gelecektir. Bütün bunlara siyasi iktidarın demokrasi anlayışı eklendiğinde buyrun size polis devleti. Polis devleti ne yapar, insanlara, vatandaşları fişler. Zannedilmesin ki bu olay Tunceli Hozat'la sınırlıdır. Bu olayın mekanizması Türkiye ölçeğinde kanunla kurulmuştur. Anti demokratik faşizan anlayışı yansıtan kanunlarla kurulmuştur. Bunların her türlü mücadelesinin verdik. Ama toplum maalesef gerekli tepkiyi vermedi.''

İDRİS NAİM ŞAHİN'E FİŞLEME İDDİASI

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde genel sekreterken de belediye personelini fişlediğini iddia eden Kart, şunları söyledi:

"Bugünkü, İçişleri bakanı, 1994-2001 döneminde İstanbul Büyükşehir'de genel sekreterdi. Başkan ise; Recep Tayyip Erdoğan'dı. İdris Naim Şahin hakkındaki iddia ve bulgular, belediye personelini Kürt, Türk, Alevi ve Sünni diye fişlemekti. İdris Naim Şahin, o yıllarda bunu yapıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yapıyordu. Geldiğimiz noktada öyle anlaşılıyor ki bunu Türkiye'de yapıyor. Türkiye'nin demokrası adına geldiği vahim nokta budur. Böyle bir tablodan demorkesi çıkmaz,insan hakları çıkmaz, toplumsal barış çıkmaz."



ÖÇ(İA/İD)