CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, annesi Medine Haberal’in Ankara’da tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmesinin ardından mahkemenin verdiği 72 saatlik iznin ardından, 1'i binbaşı rütbesinde olmak üzere 22 askeri personelin eşlik ettiği ambulansla, sabaha karşı Bahçelievler Mahallesi Sümbül Sokak’taki evine geldi. Ambulans evinin önüne geldiği sırada jandarma barikat kurdu. Bir astsubay, Prof. Dr. Haberal’ın ambulanstan inmesinden önce eve çıkarak burayı kontrol etti. Bu sırada Prof. Dr. Mehmet Haberal’in oğlu Erkan Haberal ile bir jandarma kısa süre tartıştı. Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı, annesinin evinin önünde, kardeşleri Ali Haberal ve Osman Haberal ile çok sayıda yakını karşıladı. Ambulanstan inen tutuklu CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın oldukça üzgün olduğu görüldü.

Sağ elini kaldırarak çevredekileri selamlayan Prof. Dr. Haberal, jandarma eşliğinde eve girdi. Prof. Dr. Haberal, evde bulunan annesinin cenazesini gördü, burada bir süre kaldıktan sonra, ambulansla Yayla Mahallesi'nde bulunan 1 yıl kadar kendisi için alınan eve geçti ve burada bir süre dinlendi.

ÇALIŞMA OFİSİNDE KONUŞTU

Prof. Dr. Haberal, saat 10.30 sıralarında evden çıkarak, yine Yayla Mahallesi'nde bulunan ve 12 Haziran'daki Genel Seçim süreci öncesi kiralanan çalışma ofisine geçti. Prof. Dr. Haberal'ı burada, CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Belediye Başkanı CHP'li Muharrem Akdemir ile partililer karşıladı. Gazetecilerin de kamera ve fotoğraf makineleri bıraktırıldıktan sonra alındığı çalışma ofisinde Prof. Dr. Haberal, bur konuşma yaptı. 

'BENİ YERDEN YERE VURDULAR, ŞİMDİ HASTANELER YARIYIŞOR'

İlk olarak tıp konusunda değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Haberal, şunları söyledi:

"Beni toplantılarda yerden yere vuranlar, daha sonra benim yaptıklarımı yapmak durumunda kaldılar. Benim yaptığım doğruydu. Bir örnek vereyim; Dünyada erişkin hastalarda bir canlıdan karaciğer naklini ilk kez yaptığım zaman kıyamet koptu. Şimdi millet yarışıyor. Aynı hastadan hem karaciğer hem böbrek alıp taktığım zaman 'Vay Mehmet Haberal insanların hayatı ile oynuyor' dediler. Dünyada böbreklerin 100 saatin üzerinde saklanıp da tekrar kullanılacağını gösterdiğim zaman Zürih'te dediler ki 'Mehmet Haberal mezarlıktan bile böbrek getirecek.' Ne oldu sonra? Bizim hastalarımız buradan yurtdışına gitti. Oralarda o böbrekleri taktırararak geri geldiler. Ben ülkemden her zaman gurur duyuyorum. Bir tek hedefim olmuştur; Ülkeme daha fazla nasıl hizmet edebilirim."

'CUMHURBAŞKANI OLMAK İSTEMEDİM'

2000 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine de değinen Prof. Dr. Haberal, şöyle konuştu:

"Bülent Ecevit, 2000 yılında beni Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. Hiç haberim yoktu. 22 Nisan Cumartesi öğleden sonra ilan edildi. 24 Nisan Pazartesi günü Hüsamettin Özkan'a gittim. 'Ülkemizin cumhurbaşkanın Meclis'in içinden seçilmesi gerekir. Aksi halde bu Meclis'in prestiji zedelenir' dedim. Sonra Bülent Ecevit'i aradım. 'Sayın Haberal biz sizi aday gösterdik' dedi. 'Sayın Başbakanım çok teşekkür ediyorum. Beni onurlandırdınız. Ama ülkemde demokrasi var. Ülkem hukuk devleti ve parlamenter sistemle yönetiliyor. Ülkenin yönetileceği yer Meclis'tir, oradan seçilmesi gerekir. Aksi halde bunun önünü alamayız. Beni mazur görün' dedim. Bunu niye söyledim? O makamdan daha yüksek bir makam yoktu. 'Ben bilim adamı olarak ülkeme hizmet etmeye devam edeceğim' dedim. Dolayısıyla bugüne kadar herhangi birşeyin peşinden koşmadım. Ne koltuğun ne de başka birşeyin. Hizmetin peşinden koştum. Bugün de hizmetin peşinden koşuyorum."

'DÜNYADA EN GÜZEL ŞEY HÜRRİYET'

Kendisinin milletvekili olduğunu, siyasetçi olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Haberal, "Ülkemin direksiyonunda Parlamento var. Bunun dışında başka herhangi birşey olmaz. Hani söylüyorlar ya '12 Eylül.' O 12 Eylül'de Hacettepe'de çıplak tabancayla Mehmet Haberal poliklinik yapmıştır. Arkasından o antidemokratik olaylara karşı üniversite grubu kurduk. Zincirbozan'a giden sayın Demirel ve arkadaşlarını o üniversite grubunda konuşturdum. Arkasından o meşhur 'Aydınlar dilekçesi'ni hatırlıyorsunuz. O dilekçeye imza atan kişilerden biriyim. Hatta rahmetli hocam Hüsnü Göksel 'Başın belaya girer sen bunu imzalama' dedi. Dedim ki 'Üniversiteler ülkenin geleceğidir. Ben üniversite öğrenim üyesiyim. Ben yapmazsam kim yapacak.' İmzaladım. Hüsnü bey haklıydı, başım belaya girdi. Üniversiteden beni atmaya çalıştılar. En ağır disiplin cezasını verdiler. Hacettepe Üniversbitesi'nde 6 yıl Prof'luk kadrosu verilmedi. O meşhur 12 Eylül'ün mağduriyeti söz konusuysa bir tanesi benim."

Siyasi yasakların kalkması için büyük çaba harcadığını hatırlatan Prof. Dr. Haberal, sözlerini şöyle sürdürdü:

"1987 referandumunu hatırlayın. Herşeyim mavi, ayakkabılarım bile mavi. Rize'ye gidiyorum, bir hafta kapı kapı dolaşıyorum, 40 bin oy alıyorum. Bu yasakların kaldırılması lehinde oy çıkarıyoruz. Yasaklar kalktı ve ülke bugünlere geldi. Onun için her zaman ülkemle gurur duyuorum. Zonguldaklılar'a teşekkür ediyorum. Ben Zonguldaklı'yım. Şimdi ülkedeki bazı problemler nedeniyle bugünkü ortamı yaşıyoruz. Adalet Allah'ın emridir. Muhakkak ki Allah adaleti emreder. Dünyada en güzel şey hürriyettir. Ülkem, suçsuzları cezalandıracak değil, suçu, suçluları cezalandıracak bir ülke idi, bu yolda devam etsin. Aksaklıklar, eksiklikler giderilsin ve insanlar adalete kavuşsun. Adalet yok ise o ülkede gelecek tehlikededir."

Prof. Dr. Haberal, annesinin vefatıyla ilgili de "Allah hiçkimseye annesinin babasının acısını yaşatmasın. Allah herkese annesine, babasına hizmet ederek, onları, sonsuzluğa yolcu etmeyi nasip etsin. Ben bundan mahrum oldum. Bugün bunun üzüntüsünü, sıkıntısını çekiyorum" diye konuştu.