Öztrak 2012 yılında Türk ekonomisinin performansını ve 2013 yılında aşılması gereken sorunları değerlendirdiği konuşmasında, mevcut hükümetin zamlara başvurmadan, sıcak paraya yaslanmadan, vatandaşın alın terini sıcak paracının cebine koymadan, cari açığı patlatmadan ekonomiyi yeniden büyütme kabiliyetinin kalmadığını belirterek şunları kaydetti:

"2012 yılının üçüncü üç ayında, ekonomide ciddi bir daralma yaşadığımız 2009’dan bu yana, en düşük büyüme hızı gerçekleşti. Üçüncü üç ayda büyüme, bir yıl önceye göre, yüzde 1,6; bir önceki üç aya göre ise yüzde 0,2 oldu. Yılın son üç aylık dönemine ilişkin veriler de parlak değil. Ekim ayında sanayi üretimi yüzde 5,7 daraldı. Bu son üç yılda kaydedilen en sert gerileme. Kasım ayında imalat sanayi kapasite kullanım oranı geçtiğimiz yıla göre bu yılın en sert düşüşünü kaydetti (Geçen yılın Kasım ayına göre, 2,9 puan düştü). Kasım’da elektrik üretim ve talebinde de düşüş var.

Bu veriler Ekim ayında açıklanan OVP’ deki yüzde 3,2’lik 2012 yılı büyüme hızı tahmininin tutmayacağını, büyümenin yüzde 2,5 civarında kalacağını gösteriyor. Yani dün kabul edilen 2013 yılı bütçesinin daha mürekkebi kurumadan üzerine kurulduğu temel tahmin değişmiş oldu."

Bu sonuçun Türkiye'nin 2012 yılında ki büyüme hızının dünyada en fazla düşen ilk on ekonomi arasına sokacağına dikkat çeken Öztrak, "Yumuşak inişi gerçekleştireceğiz diye başladığımız 2012 yılını, ekonomide oldukça sert ve kontrolsüz bir inişle kapatacağımız anlaşılıyor" dedi.


"GÜN YÜZÜNE ÇIKTI"

Türkiye'nin 2013'e yavaşlayan bir ekonomi, bunun sonucu artan işsizlik, borç yükü altında ezilen vatandaşlar, artan bütçe açıkları, kontrol altına alınamamış bir cari açık, sıcak paraya artan bağımlılık ve azalmaya devam eden rekabet gücüyle girdiğini belirten Öztrak sözlerine şöyle konuştu:

"2014'te iki seçim var. Sınırlarımızda savaş rüzgârları esmeye devam ediyor. Ancak AKP iktidarının zaten zayıf olan ekonomiyi yönetme kabiliyeti son dönemde giderek tükeniyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bakanlar vatandaşın halini görmüyor. Başbakan partisinin son kongresinde daha da yokum deyip kendisini siyaseten topal ördek konumuna sokunca, AKP'deki post kavgası gün yüzüne çıktı. Ekonomi yönetimi direksiyona kim geçecek kavgasına tutuşmuş durumda. Mevcut hükümetin zamlara başvurmadan, sıcak paraya yaslanmadan, vatandaşın alın terini sıcak paracının cebine koymadan, cari açığı patlatmadan ekonomiyi yeniden büyütme kabiliyeti kalmadı. Bunun da sürdürülebilirliği yok. Vatandaşa faydası hiç yok."


"BUNUNLA CAKA SATMAK İÇİN, BU İŞLERDEN HİÇ ANLAMAMAK GEREKİYOR"

"Bir sözüm de Sayın Başbakana. Ben geldiğimde Merkez Bankası kasasında şu kadar vardı, şuraya getirdim diye övünüyorsunuz" diyen Öztrak, eksik bunların eksik söylemler olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Milletin sırtına borcu yıktınız millet şimdi inim inim inliyor. Kasadaki döviz rezervi milletin ise verin bakalım millete de millet rahat bir nefes alsın. Ama siz bunu millete veremezsiniz Sayın Başbakan. Çünkü bu rezervleri sıcak paracılar size verdiği dış borcu geri isterse ödeyebileyim diye tutuyorsunuz. Sayın Başbakan siz iktidara geldiğinizde Merkez Bankası kasasında altın dâhil 27,7 milyar dolar vardı. Kısa vadeli dış borç ise 16,4 milyar dolardı. Yani her 100 dolarlık kısa vadeli dış borca karşılık 170 dolar rezerv vardı. Kasayı böyle teslim aldınız. Ekim sonu itibariyle Merkez Bankası kasasında altın dâhil 114,7 milyar dolar para var, kısa vadeli dış borç ise 100 milyar dolar. Yani her 100 dolarlık dış borca karşılık gelen rezerv 115 dolara düşmüş. Yani eloğlu borç vermezse rezervlerimiz bir yıl içinde ödememiz gereken borcu ancak karşılıyor, Dünyanın en yüksek cari açıklarından birini döndürecek dövizimiz kalmıyor. Bununla caka satmak için, bu işlerden hiç anlamamak gerekiyor."


"TÜRKİYE'DE 12,5 MİLYON ÇALIŞAN ASGARİ ÜCRETLE AYAKTA DURMAYA ÇALIŞIYOR"

Gelen sıcak parayla şişen kur ve diğer mali varlık değerlerinin yabancılara tatlı karlar sağladığını belirten Öztrak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, bütçe konuşmasında Türkiye'de kamu kâğıtlarına bir milyon dolar yatıran Londralı bir Bankacının 11 ayda elde ettiği dolar cinsinden getiriyi açıkladığını hatırlatarak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aradan geçen 19 günde bu bankacı karını 18 bin 622 dolar daha arttırdı. Londralı bankacının 1 milyon doları bu yılın bitimine 12 gün kala 1 milyon 227 bin 12 dolar oldu. AKP iktidarının Londralı bankacıya 2012 yılı Noel hediyesi dünyada faizler sıfıra yaklaşırken dolar cinsiden yüzde 22,7 kazanç oldu. Şişen TL demek başta işgücümüz olmak üzere yerli girdilerin üretimden dışlanması demektir, şişen TL demek işsizlik demektir, şişen TL demek vatandaşın alın teriyle sıcak paracının kârına, kâr katmak demektir. Bu arada ekonomi yönetiminde hem koordinasyon yok, hem de Bakanların vatandaşın halinden haberi yok. İktidar ve onun mensupları yolun sonu yaklaşırken hem gerçeklerden hem de milletten hızla kopmaya başladı. Daha geçtiğimiz gün Maliye Bakanı açık bir itirafta bulundu. Çalışanların yüzde 47'sinin asgari ücretli çalıştığını söyledi. Bu korkunç bir rakam arkadaşlar. Yani Türkiye'de 12,5 milyon çalışan asgari ücretle ayakta durmaya çalışıyor. 12,5 milyon vatandaş ayda 740 TL ile hem evine aş götürüyor, hem kira, elektrik, doğalgaz, faturası ödüyor, hem de borç ödüyor. Türkiye'de böyle bir gerçek varken Maliye Bakanı iki gün önce söylediğini unutarak memlekette emeklilerin maaşı çalıştığı dönemde aldığı ücrete göre yüksek diyor. Sayın bakan örnek verdiğiniz Londra'da asgari ücret kaç lira? Kaç kişi asgari ücretle çalışıyor? Oralarda ortalama maaş ne kadar? O maaşın dörtte biri bizim emeklimizin aldığı maaşın kaç katı?"


"HER BEŞ GENCİMİZDEN BİRİ İŞ BULAMIYOR"

Öztrak, ekonomideki yavaşlamayla birlikte işsizliğinde de yeniden artmaya başladığını, Eylül ayında işsizlerin sayısının 141 bin kişi artarak 2 milyon 539 bin kişiye ulaştığının altını çizdi. "İşsizlik oranı yüzde 9’u aştı" diyen Öztrak, işsizlere çalışmaya hazır olduğu halde umudunu yitirip iş aramayanların ve mevsimlik çalışanlarında ilave edildiğnde işsiz sayısının 4,5 milyona ulaştığını belirten Öztrak sözlerine şunları kaydetti:

"Çalışmak isteyen her beş gencimizden biri iş bulamıyor… Genç işsizlik oranı Eylül’de yüzde 18’e çıktı. Türkiye en önemli avantajını, yani gençlerini, üretim sürecinde kullanamıyor. Ekonomideki bu yavaşlama vatandaşın son üç yılda hızla artan borçlarının altında ezilmesine neden oluyor. Geçtiğimiz yılsonunda 1.658 bin olan kredi kartı ve tüketici kredisi borcunu ödeyemeyen yurttaşlarımızın sayısı, bu yıl Eylül ayında 1 milyon 897 bine ulaştı. Bu rakam ekonominin daraldığı 2009 yılsonundan 175 bin kişi daha fazla. Ekonomideki bu sert inişe rağmen enflasyon bu yıl da hedefi aşacak. Yavaşlama nedeniyle bütçe açığında hedefe göre sapma yüzde 60’a yaklaşacak. Bu yılın ilk on ayında cari açık, geçen yılın aynı dönemine göre, 23,9 milyar dolar gerileyerek 41,1 milyar dolara indi. Bunun bir kısmı ekonomideki yavaşlamaya bağlı olarak gerçekleşirken, net altın ihracatının cari açıktaki gerilemeye katkısı 10 milyar dolar oldu. Böylece cari açıktaki her 100 dolarlık düşüşün 42 doları aslında İran’dan alınan doğal gaz karşılığında altınla yapılan ödemelerin ihracat kaydedilmesinden kaynaklandı. Ekonomideki kontrolsüz yavaşlama ve altın oyunu sonucunda cari açığın tahminlerin altında kalması muhtemel. Buna rağmen Türkiye Dünyada en fazla cari açık veren ilk on ekonomi arasındaki yerini koruyacak. Cari açık her gün daha çok sıcak para ile kapatılıyor. Bakın sadece son iki ayda kamu borç kâğıtlarına gelen sıcak para 8,9 milyar dolara ulaştı. Bunun sonucunda Türk lirasının değeri şişiyor.


"TL ŞİŞTİKÇE TÜRKİYE GİDEREK ÜRETİMDEN UZAKLAŞIYOR"

Öztrak, geçtiğimiz günlerde Peterson Enstitüsü'nün önemli bir çalışma yayımladığını, çalışmaya göre değeri en çok şişen para birimine sahip ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti:

"Şişen diyorum çünkü çalışma bunun bir ekonomik temeli yok diyor. Aynı çalışma FITCH’ in not artırım kararını da ironik buluyor ve yatırımcıları TL’deki bir düzeltmeye karşı uyarıyor. TL şiştikçe Türkiye giderek üretimden uzaklaşıyor. Geçtiğimiz ay McKinsey adlı uluslararası bir kuruluş bir rapor yayımladı. Rapor dünyanın en büyük 15 imalat sanayi ekonomisini sıralıyor. 1990’da Türkiye bu listede 13. sırada. 2000’de ise 15. sırada. 2010’da ise Türkiye bu ligden düşmüş, adı bile yok. İç talep zaten çöktü, şişen TL ile dışarıyla rekabet de güçleşiyor. Üç gün önce dünyanın en büyük şemsiye üreticisi ve markalarından biri olan Türk firmasının, Celal Birsen, iflas haberini okudum. Açık söyleyeyim çok büyük üzüntü duydum. Bu hafta Türkiye’nin en önemli iki sanayi grubu, 5,7 milyar doları köprü ve otoyol işletmeciliğine yatırdı. Değerli arkadaşlar bir düşünün bu para sanayi yatırımı için harcanmış olsaydı; binlerce genç için iş imkanı, milyarlarca dolar ithalattan tasarruf ve üretim artışı sağlanacaktı. Şimdi soruyorum cari açığı böylemi düşüreceğiz, işsizliği böyle mi azaltacağız, Cumhuriyetin 100. yılında ilk 10 ekonomi arasına böyle mi gireceğiz? 2013’e girerken kan ve zemin kaybeden bir sanayi sektörü ile karşı karşıyayız. Bu yapıyla hem uluslararası kuruluşların, hem de son dönemde bazı bakanların söylediği gibi Cumhuriyetin 100. yılında dünyanın ilk on ekonomisi arasına girmemiz hayal."


(GK)