BAŞBAKAN'DAN 3 NET MESAJ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üç ülkeyi kapsayan Avrupa gezisinin Macaristan ayağında yeni anayasa, AB ve müzakere süreciyle ilgili önemli açıklamalar yaptı.

Meclis Uzlaşma Komisyonu’nun, bugüne kadar görüştüğü 100 maddeden sadece 30-35’inde mutabakata varıldığını anlattı. Mart sonuna kadar bir takvim belirlendiğini hatırlatan Erdoğan, “İlanihaye bekleyemeyiz, kusura bakmasınlar. Teklifi yaptık, Parlamento’da ikinci veya üçüncü partiyle otururuz, azami müştereği oluşturacak şekilde bir yeni anayasa yapabiliriz. Referandumda geçen 26 madde yerini koruyacak. İçeriği ile oynanabilir, zenginleştirilebilir ama o maddeler çıkarılamaz.” diye konuştu. Komisyon’dan sonuç çıkmaması durumunda AK Parti’nin hazırladığı taslağı Parlamento’ya göndereceklerini belirtti.

“O anayasa tasarısında başkanlık sistemi de yer alacak mı?” sorumuza ise “AK Parti olarak eğer böyle bir tasarı getirirsek, onun içinde başkanlık sistemi de yer alacak tabii ki. Bunu millete de böyle götüreceğiz.” cevabını verdi. Başbakan, AB’ye yönelik eleştirilerini de sürdürdü. AB’nin 1959’dan bu yana Türkiye’yi oyaladığını söyledi. Birliğin tavrını ‘saygısızlık’ olarak niteledi.

Başbakan Erdoğan, Avrupa gezisi sırasında gazetecilerle yaptığı sohbet toplantısında gündeme ilişkin soruları cevapladı. İşte Erdoğan’a yöneltilen sorular ve cevapları:

Sürekli olarak AB’ye dönük mesaj veriyorsunuz. Bunu, süreci hızlandırmak için mi yapıyorsunuz?

Türkiye’ye saygısızlık yapılıyor: “AB sürecini hız kesmeksizin devam ettiriyoruz. 12 Eylül 1963’te başlayan resmi süreçten bugüne geliniyor. Bugüne kadar sabretmişiz. Alınan mesafe var mı? Baktığınızda Gümrük Birliği’ni, Helsinki’yi, bir de bizim müzakere sürecinin başlatılmasını görüyorsunuz. Üç önemli çıkış diyebiliriz. Bunun dışında bizi hep oyaladılar. Bir başka ülkeye bunu uyguladılar mı? Hayır. Bu aslında Türkiye’ye bir saygısızlıktır. Bunu dillendirmemizden daha doğal ne olabilir? Peki AB bizim olmazsa olmazımız mıdır? Değildir. AB’ye almazlarsa kıyamet kopacak değil.  Zaten kıyamet de kopmuyor. Biz yine yolumuza yine istikrarlı şekilde devam ediyoruz.”

Sarkozy destek değil köstek oldu: “10 yıl önce AB’de neredeydik, şimdi neredeyiz? Müzakereyi 10 yıl önce aslanın midesinden aldık. Bir fasıl aç-kapa yaptık. Fransa’da, Almanya’da iktidar değişti. Açma-kapama değil, maalesef kapama yok. Orada da 12 fasıl toplam 13 fasıl burada kaldık. İleride yazma şansımız olursa yazarız; Sarkozy’nin benimle özel görüşmelerinde ‘destekleyeceğim’ demesine rağmen destek değil, her yerde köstek oldu.”

Hiçbiri diğerinin alternatifi değil: “Ben ülkemin dünyadaki kendi her türlü siyasi, askerî, ekonomik, ticari, kültürel piyasasını genişletmekle mükellef bir iktidarın başbakanıyım. Biz Şanghay İşbirliği Örgütü’ne de müracaat ederiz, ASEAN’a da. Bunu yaptığımız zaman kimsenin ‘niye oraya müracaat ediyorsun’ deme hakkı yok. Kaldı ki bunların hiçbiri de birbirinin alternatifi değil. Biz bunu açıkça söylüyoruz ama bunu duymayan bir muhalefet var.”

Gümrük Birliği önemli adımdı: “Anamuhalefetin genel başkanı AB’ye giremeyişin faturasını da AK Parti iktidarına kesiyor. Bu tür laflar etmeden önce senin bu süreci araştırman lazım. 1963’te imzayı atan kim? Sayın İnönü. Peki o günden bizim iktidarımıza kadar hangi iktidarlar geldi? Biz mi vardık iktidarda? Bir müzakere süreci mi başlattınız, bir fasıl mı açtınız? Yok. Sadece Tansu Hanım, Gümrük Birliği’ne girme noktasında o işi başardı. Ama imza atınca ona da nasıl saldırılar oldu. Artıları eksileri ayrı mesele ama Gümrük Birliği’ne girmek önemli bir adımdı.”

Önümüze bedel olarak çıkar: “Bir hazırlık, geçiş ve sonuç dönemi olarak baktığınızda, AB Ankara Anlaşması’na uymamıştır, hâlâ da uymuyor. Bizi hep oyalamışlar. Bize dedikleri hep şu: Ankara Anlaşması’nın ek protokolünü imzala. Dayattığın ek protokolü bir defa benim kabul etmem için TBMM’den bunun geçmesi lazım. TBMM’den geçmeden altına imzamızı atmayız. TBMM’den geçebilmesi için bu anayasal bir çoğunluğu gerektirir. Çünkü bu işin riski var. Önümüze bir bedel olarak çıkar.”

Üyelik konusunu hafife almıyoruz: “Hükümet olarak biz, AB konusunda kararlıyız. İlgili bakanım zaten bu meselenin yakın takipçisi. 4 yılda AB ülkelerine 112 seyahat yapmış. AB üyeliği konusunu hafife almamız söz konusu değildir. Bununla birlikte Şanghay İşbirliği Örgütü’nden bahsetmem de, ASEAN’dan bahsetmem de tesadüf değil. Biz dünyanın her yerinde pazar aramaya devam ediyoruz. Bu çerçevede mesela Afrika’da da çalışmalarımız sürüyor. Afrika’ya yaptığımız ihracat biz göreve geldiğimizde 3,5 milyar dolardı, şimdi orada 20 milyar dolar.”

Türkiye’nin AB’ye alınmamasının esas itibarıyla kültürel farklılıktan, din farklılığından kaynaklandığını savunan yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kırmızı çizgilerimiz var: “AB’nin Türkiye konusunda direnmesini anlamak çok zor. Türkiye, NATO’daki halkı Müslüman olan tek ülke. NATO’da sizinle beraber değil miyiz? Beraberiz. Peki AB’de neden beraber olmayalım? Bundan niye bu kadar korkuyorsunuz, kaçınıyorsunuz? Başka sebepler geliyor tabii akla. Bir, 76 milyon nüfusu olan bir Türkiye var. İki, dinamik yapısı olan bir Türkiye var. Üç, bu yapı içinde Türkiye’ye verilmiş ama tutulmamış sözler var. Mesela Kıbrıs meselesinde Kuzey Kıbrıs’la ilgili verdiği sözleri tutmadı AB. Tüm bunlar sıkıntı elbet. Türkiye AB’nin içinde olursa, her şeyi rahatça yapamayacak hale gelmekten çekiniyor olabilirler. Mesela NATO’da her istediklerini yapamayabiliyorlar. Yanlış adımlara engel oluruz, her şeye ‘evet’ demeyiz. Bizim de kendimize has kırmızı çizgilerimiz var.”

Fransa ve Almanya’nın tutumunda bir değişiklik var mı?

Hollande ve Merkel olumlu: “Hollande’ın verdiği ilk mesajları olumlu. Merkel’le son temaslarımda çok daha olumlu gördüm. Ayın 25’inde Türkiye’de olacak. Görüşmelerde daha farklı değişimin olduğu inancındayım. Biz de çıtayı biraz daha yükselterek kendileri ile konuşacağız. Dünya sürekli dönüyor, değişim var, bu değişimden herkes nasibini alacak.”

Dağdaki ile  kucaklaşanı İmralı’ya göndermeyiz

İmralı sürecinde gelişme var mı?

Süreç devam ediyor: “Başlattığımız süreci gelişen şartlara göre devam ettiriyoruz. Sürecin tıkanması söz konusu değil. Sürecin içinde MİT, devletin şu anda süreci yönetmekle görevlendirdiği birimidir. Ve İmralı’nın talebi üzerine de kendisinin belli yerlere mesajını ulaştırması bakımından kendisinin güvenebileceği siyasi talepleri vardır. Ama bu siyasi talepte de bizim özellikle koyduğumuz bazı şerhler vardır. Bir, biz dağdaki ile kucaklaşanı İmralı’ya göndermeyiz. İki, şu ana kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları aracı olarak kabul edemeyiz. Adalet Bakanlığımız, yapılan müracaatları alıyor. Bunlar, değerlendirme akabinde karara bağlanıyor. Yani her isteyenin oraya gönderilmesi söz konusu olamaz. Uygun görülene izin verilir.”

Fransa’da cinayetlerde son gelişme nedir?

Almanya duyarsız: “Fransa İçişleri Bakanı’nın hemen bu olayların ardından Almanya’ya gitmesi, Alman İçişleri ile bu işleri görüşmeleri manidar. Teröristin önce Almanya’da olması, bizim istetmemiz, ondan sonra Fransa’ya gelmesi, aynı şekilde teşkilatlarımızın duyarlı olmaları, hep göz ardı edildiği için bu noktaya gelindi. Müşterek çalışmalar var. ABD elçiliği bombalama olayı ile ilgili geçmişine yönelik uyarılar, talepler var. Burada da yine Batı’nın başta Almanya’nın bir duyarsızlığı söz konusu. Bu hassasiyetler olmadığı için de sürekli olarak ortaya bu tür şeyler çıkıyor.”

Fransa, DHKP-C, saldırılar, tamamı İmralı sürecine dinamitleme olabilir mi?

Süreci sürdürme konusunda kararlıyız: “Kısmen olabilir. Her ne kadar bunların bölücü terör örgütü ile aynı değilse de böyle yandaş, paydaş bir yapıları var. İktidarımızı çok fazla etkilemez ama bu konuda ürkek bir yapıda olursanız, ‘ya bu işi bırakalım’ havasına girenler de olabilir. Girdiğimiz yolda fevkalade bir durum olmazsa süreci planladığımız gibi sürdürme konusunda kararlıyız.”

Komisyon çok yavaş çalışıyor, ‘başkanlık’ sistemini millete götürürüz

Anayasa takvimi size göre nasıl işler?

26 madde yerini koruyacak: “Uzlaşma Komisyonu’nda mutabık kalınanlar yüzde 35 gibi. Demek ki bu iş çok ağır gidiyor. 100 madde görüşmüşlerse uzlaştıkları 30-35 madde. Mart sonuna kadar bir takvim belirlendi. İlanihaye bekleyemeyiz, kusura bakmasınlar. Teklifi yaptık, Parlamento’da ikinci veya üçüncü partiyle otururuz, azami müştereği oluşturacak şekilde bir yeni anayasa yapabiliriz. Buna asla 26 madde konamaz (referandumda geçen). O iş bitmiştir. 26 madde yerini koruyacak. İçeriği ile oynanabilir, zenginleştirilebilir ama o maddeler çıkarılamaz.”

Uzlaşma olmazsa kendi taslağımızı götürürüz: “AK Parti olarak yeni anayasa çalışmamız vardı. Parlamento’dan geçirip referanduma götürelim. Ne yazık ki hiçbir parti ‘destekleriz’ demedi, acımasız eleştiri getirdi. Geçseydi siyasi partilerin kapatılması hayal olacaktı. Şimdi Uzlaşma Komisyonu’ndan bir sonuç çıkmayacak olursa, yeni anayasa çalışmamızı AK Parti tasarısı olarak Parlamento’ya gönderebiliriz. Gönderdikten sonra orada 330’u yakalama noktasına geldiğimizde, biz bu işi komisyona ve Genel Kurul’a gönderme sürecini başlatabiliriz.”

Peki o tasarıda başkanlık sistemi de yer alacak mı?

Başkanlık sistemini millete götüreceğiz: “AK Parti olarak böyle bir tasarı getirirsek, içinde başkanlık sistemi de yer alacak tabii ki. Millete de böyle götüreceğiz. Bunu bir başka siyasi parti ile olgunlaştırma içine girdiğimizde tabii ki bu işi oturur konuşuruz. Başkanlık sistemi konusunda bizim öyle nihai bir ısrarımız söz konusu değil. Şu anda da bu işleri zaten yapıyoruz öyle veya böyle. Anamuhalefet, ‘başkanlık sisteminde Parlamento yok’ diyor. Üstelik Meclis’te bunu derse bizim halimiz nice olur. Bir diğeri ‘Türkiye’ye krallık mı gelecek’ diyor. Ne alakası var başkanlık sisteminin krallıkla? Şu an bir başbakanın hatta cumhurbaşkanımızın başkanlık sistemi ile mukayese edildiğinde gücü daha fazla.”

Mevcut yetki ve sorumluluklarıyla cumhurbaşkanı adayı olur musunuz?

“Şu anda bizim gündemimizde böyle bir şey yok. Daha 1,5 sene var. Şu anki yapıyla işlerimizi yapmaya devam edelim. Kamuoyunu da bununla meşgul etmeyelim.”