Başbakan Erdoğan, Ak Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın Bakırköy WOW Otel'de düzenlediği geleneksel iftar yemeğine katıldı. İftar yemeğinin onur konuğu Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gjeorge Ivanov ve eşi Maja Ivanov oldu. İftar yemeğine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Ak Parti milletvekilleri Nimet Baş, Hakan Şükür, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan, Fener Rum Patriği Bartholomeos, Süryani-Katolik Cemaati lideri Yusuf Sağ, sanatçı İbrahim Tatlıses ile eşi Ayşegül Yıldız, işadamı Ali Ağaoğlu, Erol Evcil’in de aralarında bulunduğu, siyaset, iş, sanat, medya dünyasından 3 bin 50 kişi katıldı.


"İHTİYAÇ SAHİPLERİNİN BULUNDUĞU HER YERE DE GİDERİZ"

İftar yemeğinin ardından kürsüye çıkan Başbakan Erdoğan, konuşmasına eşi Emine Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Myanmar’a yaptığı ziyareti hatırlatarak başladı. Myanmar’ın çok anlamlı bir yer olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, "Şehitlerimizin defnedildiği bir yer, biz oralara gitmekle mükellefiz. O bizim için bir hedeftir. Biz buna zorunluyuz, biz buna sorumluyuz. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, bizim yüzlerce kardeşimiz esir olarak Myanmar'a götürüldü ve birçoğu orada şehit olarak Myanmar topraklarına defnedildi. Oradaki şehitliğimizi TİKA eliyle ihya edeceğiz. Birileri köşesinde yazıyor, 'Dışişleri Bakanın Myanmar'da ne işi var? Başbakanın hanımının, kızının gidişini anlıyorum da bakan niye gidiyor.' Ben buradan o medya patronuna yazıklar olsun diyorum. Bu adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsun? Yani bu tür hedefi olmayan, aşkı, heyecanı olmayan insanlardan, eline kalem vermişsin köşe teslim etmişsin ne olur? Bunlar bu millete yabancı, bu milletin tarihine yabancı. Bu milletin derdiyle dertlenen kalemler değil bunlar. Şehitlerimizin gittiği yerlere gittiğimiz gibi, biz, kardeşlerimizin, dostlarımızın, ihtiyaç sahiplerinin bulunduğu her yere de gideriz, gideceğiz" dedi.


"KÜRT KARDEŞLERİMİ TEMSİL EDEN BİR ÖRGÜT HİÇ DEĞİLDİR"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:

"Ramazan ayında içimizi acıtan bir başka hadise de yaşadığımız terör saldırıları oldu. Doğu ve Güneydoğudaki il ve ilçelerimizle birlikte, önceki gün İzmir Foça'da terör bir kez daha kalleşçe saldırarak 1 askerimizi şehit etti. Bir kere burada şunu bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum: Terör örgütü, bu son saldırılarıyla şunu çok net olarak ortaya koymuştur. Bu eli kanlı örgütün, benim Kürt kardeşlerimle hiç ama hiç alakası yoktur. Bu örgüt, benim Kürt kardeşlerimin haklarını savunan bir örgüt asla değildir, benim Kürt kardeşlerimi temsil eden bir örgüt hiç değildir. Bu terör örgütünün, benim Kürt kardeşimle en küçük bir ortak paydası yoktur. Ramazan ayında, böyle mübarek bir ayda kan dökenlerin, kalleşçe, namertçe, alçakça saldıranların benim Kürt kardeşimle hiçbir ortak yanı yoktur, olamaz. Biz bu saldırıların hangi saikle yapıldığını çok iyi biliyoruz. Biz, bu saldırılardaki zamanlamayı, bu saldırılardaki asıl hedefi, asıl gayeyi çok iyi biliyoruz. En önemlisi de biz, bu saldırıların arkasında kimlerin olduğunu, terör örgütünü kimlerin kışkırttığını, terör örgütünün kimlere taşeronluk yaptığını da biliyoruz.

Başta Şemdinli olmak üzere, terör örgütünün yaptığı bu saldırılar, terör örgütünün kendisini bitirdiği, intihar ettiği saldırılardır. Terör örgütü, bu saldırılarla, kimlerin değirmenine su taşıdığını, hangi karanlık odaklara, hangi Türkiye düşmanı çevrelere piyonluk yaptığını çok net olarak ortayla koymuştur. Bu saldırılar karşısında asla geri adım atmayacağız.

Terörün, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde, hem de Anamuhalefet Partisi nezdinde Türkiye'de siyaseti şekillendirmesine asla izin vermeyeceğiz. Bakın bu çok bayat bir senaryodur... 30 yıl boyunca terör, Türkiye'de siyaseti şekillendirme gayesi içinde olmuştur ve bunu da geçmişte kısmen başarmıştır. Terör, hükümetleri yıpratmak için bir araç olarak kullanıldı, kullanılmaya devam ediyor. Bugün de terörü bu şekilde, siyaseti dizayn etmek, hükümeti yıpratmak için bir araç olarak kullanmak isteyenler var. Ne yazık ki, geçmişte muhalefet partileri bu tuzağa nasıl düştülerse, bugün de aynı şekilde düşüyorlar. İspanya'ya, İngiltere'ye bakıyorsunuz, orada muhalefet partilerinin terör örgütlerine karşı iktidarla birlikte hareket ettiğini şahit oluyorsunuz. Bizde tam aksine... Bizde muhalefet terör örgütüne nasıl destek olurum gayreti içine giriyor. Anamuhalefet Partisi CHP'nin, 14 Ağustos'ta Meclisi olağanüstü toplama girişimi tam bir basiretsizlik örneği olduğu kadar, aynı zamanda teröre de bir teslimiyettir."


"CHP TERÖRÜN EKMEĞİNE YAĞ SÜRÜYOR"

Konuşmasında CHP'nin anlık teğkiler verdiğini belirten Erdoğan şunları kaydetti:

"Hiçbir konuda hiçbir politikası olmayan CHP, böyle anlık tepkiler vererek terörün ekmeğine yağ sürmektedir. Şimdi burada, terörle de çok yakından bağlantılı bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bakınız, Suriye'de yaşanan olaylarla, Türkiye'de son günlerde yaşanan bazı olaylar arasında bire bir bağlantı bulunuyor. Bu bağlantıyı milletimin çok iyi görmesini, çok iyi analiz etmesini özellikle rica ediyorum. Suriye'de çok ağır bir zulüm hüküm sürerken, bakıyorsunuz, Türkiye'de terör eylemleri tırmanışa geçiyor, bakıyorsunuz, bir mezhep gerilimi devreye sokulmak isteniyor. Provokasyonlarla, kirli tahriklerle, şehirlerimizde, mahallelerimizde bir gerilim havası oluşturulmak isteniyor. Bunlarla eş zamanlı olarak, hükümetimize, partimize, huzura, istikrara yönelik ulusal ve uluslararası bir kampanya yürütülüyor.

Anamuhalefet Partisi eliyle, ona yakın bazı medya kuruluşları eliyle, yurtdışında kotarılan bir kara kampanya, Türkiye'de uygulanmak isteniyor. Şunu bir kere herkesin bilmesini istiyorum. Biz, Suriye'deki olaylara, hiçbir zaman mezhep penceresinden bakmadık, bugün de asla ve asla mezhep penceresinden bakmıyoruz. Biz eğer Suriye'ye bir mezhep penceresinden baksaydık, mezhep ayrımcılığı üzerinden baksaydık, bu olaylara kadar Suriye yönetimiyle iyi ilişkiler tesis etmezdik, ailece görüşmelere varıncaya kadar bu denli ileri gitmezdik. Suriye yönetimini yaklaşan riskler konusunda samimiyetle uyarmazdık. Biz, Suriye'deki olaylara, sadece ve sadece insaniyet penceresinden, sadece ve sadece vicdan penceresinden bakıyoruz. Bize bazen mesajlar geliyor, mektuplar vesaire. Suriye'nin suyunu kesin, elektrik enerjisini kesin. Bakanlar Kurulunda arkadaşlarıma söyledim. Su meselesi insani bir meseledir, elektrik enerjisi meselesi insani meseledir. Biz bu konuda asla olumsuz bir yaklaşım içinde olamayız. Başkaları bunu yapabilir ama biz yapamayız. Bizim değerlerimiz, dinimiz buna müsaade etmez."


"BU NASIL BİR ÖFKEDİR, BU NASIL BİR DAYANIŞMADIR?"

Biz hiçbir zaman mazlumun, zalimin inancını, mezhebini sorgulayanlardan olmadıklarını belirten Başbakan Erdoğan, sözlerine şöle devam etti:

"Mazlum, dininden, mezhebinden, etnik kökeninden önce, bizim için insandır, bizim için candır. Bu mübarek ramazan ayında Suriye'de akan kan ve artarak devam eden tahribat bizi derin endişe ve üzüntüye sevk ediyor. Bu mübarek günlerde buradan tüm İslam alemine ve dünyaya çağrıda bulunmak istiyorum. İslamın, Hristyanlığın, tüm diğer inançların kutsal mabetlerine, camilere, kiliselere, havralara yönelik her türlü saldırıyı kınıyorum. Mabetler her dinin ortak kutsal değerleridir. Hangi dine mensup olursa olsun herkesi, bu manevi makamlara saygı duymaya davet ediyorum. İnsana saygı göstermeyenin mabede saygısı olmaz. Çünkü biliyorum ki insanı, bu savunmasız insanları öldürmek o mabetleri yıkmaktan herhalde çok daha günahtır. Toplarla tanklarla bütün uçaklarla artık hiçbir ayrım yapmaksızın insanlar Suriye'de öldürülüyor. Biz zalimin de dine, etni kökenine bakmayız. Onun sadece zulmüne bakarız. Akan masum kanlar üzerinden mezhep tartışması yapmak insanlığı da vicdanı da ayaklar altına alıp çiğnemektir. Bakın şu anda CHP, en başta Genel Başkanı olmak üzere Suriye meselesine maalesef böyle bir nazarla bakıyor. CHP, boğazına kadar Baas rejiminin kirine, pasına, zulmüne bulaşmış durumdadır. Bakın, CHP'ye yakın bir gazete, dün aynen şu başlığı kullanıyor: "Suriye'de emperyalistler ve gericiler yenildi, Halep kurtuldu." Aynı gazete şu ifadeleri kullanıyor: "Kendisine Özgür Suriye Ordusu adını veren gerçekte küresel cihatçılar, El Kaide militanları, paralı katiller ve Müslüman Kardeşler'den oluşan gerici güçler Halep'ten sökülüp atıldı."

Bakıyorsunuz, CHP'nin yayın organı durumundaki diğer gazeteler de aynı dili kullanıyor. Bakıyorsunuz, CHP Genel Başkanı, onun milletvekilleri de aynı dili kullanıyor. Allah aşkına bu nasıl bir öfkedir, bu nasıl bir dayanışmadır? Siz, bu partiye Atatürk'ün partisi diyorsunuz, bu partiyi Atatürk kurdu diye övünüyorsunuz. Bir taraftan 'Yurtta sulh cihanda sulh' diyorsunuz. Sonra çıkacak, Suriye'deki eli kanlı, zalim Baas rejimine kayıtsız şartsız destek vereceksiniz. Bunlar, Esed rejimine sadece destek vermekle de kalmıyorlar...

Düşürülen uçağımız konusunda, terör konusunda, mezhep ayrımcılığını kaşımak konusunda, bunlar uluslararası güçlerle, Esed rejimiyle ortak hareket ediyor, onlarla aynı dili kullanıyorlar. Kendi ülkelerinin hükümetine, kendi ülkelerinin Dışişleri Bakanına, kendi ülkelerinin Genel Kurmay Başkanlığına itibar etmiyor; Esed'in diliyle, Baas rejiminin diliyle konuşuyorlar. CHP boğazına kadar şu anda Baas bataklığının içine gömülmüş durumdadır. CHP, tam da Esed'in istediği şekilde, Suriye'deki zulmü, mezhep ayrımcılığı üzerinden örtme gayretinin içine girmiş durumdadır. CHP, sadece terörün, terör örgütünün değil, Suriye'deki eli kanlı rejimin, onlarla birlikte başka ülke ve çevrelerin dümen suyuna girmiş durumdadır. Biz böyle bir ayrımcılığın içinde asla olmadık ve olmayacağız. Biz, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Suriye halkına kardeşlik hukuku çerçevesinde yaklaşacak, asla ayrımcılık yapmayacağız.

İnşallah zaman bizim haklılığımızı gösterecek. Şu ana kadar ülkemize Suriye'den göç eden kardeşlerimizin sayısı 55 bine ulaştı. Daha da gelirse kapımız açık alacağız. Gücümüzün yettiği yere kadar alacağız, çünkü mazlumların yanında yer almaya devam edeceğiz. Esed rejimi arkasında bıraktığı kan deryasıyla o koltuktan kalkarken, Esed'i destekleyen ülke ve çevreler, göreceksiniz suç ortaklığı lekesini ömür boyu üzerlerinde taşıyacaklar. Halkının birlik beraberlik içinde böyle bir zalim rejime karşı verdiği bu mücadele kutlu bir mücadeledir ve bu mücadeleyi alkışlıyorum ve orada bu millet bunu kazanacak. Bunu da göreceğiz.


BİR METREKARE TOPRAĞI DAHİ TERKETMEYİZ

Türkiye'de, başını CHP ve ona yakın medyanın çektiği bu kampanya asla kendisine taraftar bulamayacaktır. Bu millet her türlü oyunu bozar ve bu oyunu, bu oyunları da inşallah alt üst edecek. Hiç kimsenin Türkiye üzerinde operasyon yapmasına, ameliyat yapmasına müsaade etmeyeceğiz, müsamaha göstermeyeceğiz. Bugüne kadar terör örgütü Güneydoğu'da vur-kaç taktiğiyle hareket etti. Son zamanlarda alan hakimiyeti kurma gayretiyle bazı adımlar atma hülyasına girdi. Ne oldu, orada yapılan kısa bir operasyonla alan hakimiyeti kuracağını zanneden bölücü terör örgütü mensuplarını büyük kayıplarla oraları terk etmek durumunda kaldı. O da Şemdinli ilçesi. Ama bunu dahi saptırmak isteyenler oldu. Ben Şemdinli'ye iki kez gittim. Şemdinli'de o bombalanan yerleri TOKİ ile gidip biz ihya ettik. Orada malum bir kitapevi olayı vardı; bizzat oraları da gezdim. Aynı yerde olayların hassas olduğu bir dönemde okuldan bir masa aldım üzerine çıktım oradaki 40-50 kişiye hitap ettim. Biz ülkemizin bir metrekare toprağını dahi bu bölücü terör örgütü mensuplarına asla terk etmeyiz. Bunu böyle bilin

Benim bu ifadelerimi milliyetçi bir ağız olarak değerlendirmek isteyenler çıkabilir. Eğer bu milliyetçi bir ağız ise evet ben milliyetçiyim. Bu bölücü terör örgütü inlerinde yaşamaya mahkum olmuştur. Orada da her an 'acaba ne zaman beni buradan gelip alacaklar' korkusuyla yaşıyor. Biz bir olacağız, birlik olacağız, diri olacağız ve hep birlikte Türkiye olacağız. Alevi-Sunnisiyle, Kürdü-Türküyle, Romanıyla, Lazıyla, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Gürcüsüyle, Arnavutuyla hep birlikte bu topraklarda bir ve beraber yaşamaya, kardeşçe yaşamaya devam edeceğiz.