"TÜRKİYE'YE SADECE FAİZ MALİYETİ 2 MİLYAR LİRA"


Başbakan Erdoğan, siyasette, hukukta, ekonomide, dış politikada, "jakobenlerin, seçkinlerin, elitlerin" egemenliğinin artık sona erdiğini ifade ederek, 1960 müdahalesinin demokrasiyi kesintiye uğrattığı kadar, ekonomide telafisinin yıllar alacak yaralar açtığını, 1971'de ve 1980'de Türkiye ekonomisinin aynı şekilde ağır darbe aldığını kaydetti. Her müdahalede büyüme hızının yavaşladığını, faizlerin yükseldiğini, özellikle yatırımların on yıllar boyunca ertelendiğini belirten Başbakan Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:


"Gecelik faizin bin 500'e çıktığı dönemi, 8 bine çıktığı anı hatırlayın. Buralara çıktı. Acaba kimler burada vurgunu vurdu? İşte o vurgunu vuranların aslında hesaba çekilmesi lazım. Suç duyurusu yapıyorum burada. Bakın 26 Nisan 2007 Perşembe günü Borsa rekor kırıyor, 48 bin 33 puana ulaşıyor. 27 Nisan Cuma gecesi malum bildiri yayınlanıyor. 1 Mayıs'ta Borsa 43 bin 528 puandan kapanıyor. Toplam kayıp yüzde 9.4. Hisseleri işlem gören şirketlerin piyasa değeri, o üç gün içinde 20 milyar dolar azalıyor. Dolar, 1.32 liradan 1.39 liraya yükseliyor. Bono bileşik faizi, üç gün içinde yüzde 18.4'ten yüzde 19.5'e çıkıyor. 1 puanlık faiz artışının Türkiye'ye yıllık faturası ne biliyor musunuz? 2 milyar lira. Bitmedi. Üst üste 4 yıl yüzde 5'in üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisi, 2007 yılının üçüncü çeyreğinde fren yapıyor, yüzde 2 büyüme gerçekleşiyor. Yüzde 4 hedeflediğimiz enflasyon, o yıl yüzde 8'e çıkıyor. Halbuki 'İyiyiz, iyi' diyoruz. Ama buna rağmen biz de o darbeyi yedik. Ben bunu ilgili çevrelerin hepsine özel görüşmelerimde de anlattım. Allah aşkına soruyorum, buna kimin ne hakkı var? Türkiye'ye bu bedeli, bu faturayı ödetmeye kimin ne hakkı var? Bir bildirinin, Türkiye'ye sadece faiz maliyeti 2 milyar lira. Kimin cebinden çıkıyor bu para? Bu faturayı kim ödüyor? Milletim ödüyor, siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz. İşte bu bedeller ödenmesin diye demokrasiye sahip çıkacağız, özgürlüklere sahip çıkacağız, reformlara sahip çıkacağız ve kararlılıkla ilerleyeceğiz. Bundan rahatsız olanlar var ve bundan sonra da olacak. On yıllar boyunca sırtını statükoya dayayan, buradan nemalananlar bundan rahatsızlar ve rahatsız olmaya devam edecekler."


"YÜKSEKOVA'DA HAVAALANI TEMELİ ATILACAK, ÖNÜ KESİLİYOR"


Türkiye'nin 30 yıldır terörle mücadele ettiğine dikkat çeken Başbakan Erdoğan, "Terörün, Türkiye'ye çok ağır maliyeti oldu. Gencecik çocuklarımızı kaybettik, hala kaybediyoruz, ocaklar söndü, aileler parçalandı, çok büyük acılar yaşandı. Siyaset aynı şekilde terörden doğrudan etkilendi. On yıllar boyunca, terör üzerinden Türkiye'de siyaset mühendisliği yapıldı. Sosyal hayat, dış politika aynı şekilde terörden zarar gördü. Bütün bunlarla birlikte, Türkiye ekonomisi de terörden çok büyük zarar gördü, çok ağır maliyet ödedi ve ne yazık ki ödemeye de devam ediyor. Bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye'ye sadece maddi maliyeti, üstünü söylemiyorum, üstü açıktır, 350 milyar dolar oldu" dedi. Erdoğan, devlet olarak, her türlü imkanla bölgede bulunduklarını, demokratik ve kültürel hakları genişleterek oradaki vatandaşın arasında olduklarını belirterek, şunları dile getirdi:

"Doktorumuzla, mühendisimizle, öğretmenimizle, okullarımızla, hastanelerimizle, bölünmüş yollarımızla oradayız. Havalimanlarıyla, barajlarla, toplu konut şantiyeleriyle Doğu ve Güneydoğu'dayız. Kamu hizmetlerinin sağlıklı, kaliteli, yaygın şekilde verilmesiyle, ambulanslarımızla, jet ambulanslarımızla, helikopter ambulanslarımızla, paletli ambulanslarımızla bölgedeyiz. Yeni açtığımız üniversitelerle, yeni dersliklerle, bilişim teknoloji sınıflarıyla biz bölgedeyiz, bölge halkının hizmetindeyiz. 9.5 yıl boyunca bölgeye, 35 milyar liranın üzerinde, eski rakamla 35 katrilyon liranın üzerinde yatırım yaptık. Başta GAP ve DAP olmak üzere, büyük projelerle büyük yatırımlara süratle devam ediyoruz. Fakat, bir örnek, Yüksekova'da havaalanı temeli atılacak, önü kesiliyor. Düşünebiliyor musunuz, buraya temel atma törenine gelecek insanlar engelleniyor ve biz onlarla mücadele ediyoruz. Şimdi orada havaalanı inşaatı hala devam ediyor ama adeta savaşarak. Zaman geliyor bakıyorsunuz, iş makineleri yakılıyor. Ondan sonra utanmadan sıkılmadan kalkıp şunu söyleyebiliyorlar, 'Siz bölgeye hizmet vermiyorsunuz' diye. Bütün yatırımların, barajların, barajlarda çalışanların tehdidi ve buna rağmen bakıyorsunuz müteahhit firmalar, 'Bu tehdide rağmen biz yine bu mücadeleyi sürdüreceğiz' diyorlar. Kaçırdıkları mühendisler, doktorlar, hemşireler, biliyorsunuz. Kaçırıyorlar, ondan sonra kendilerine göre belli haraçları var, bu haraçlarını aldıktan sonra bırakıyorlar. Kim bu? Özgürlükten bahseden ve bölücü terör örgütünün uzantısı olan siyasi kanat da diyor ki, 'Biz size bu konuda yardımcı olalım'. Bu ne demek? Demek ki, siz müşterek çalışıyorsunuz, 'Biz size yardımcı olalım'. Bunu bana söylemene gerek yok ki, o senin görevin zaten. Varsa böyle yapacağın bir şey yap. Burada insani olmayan bir şey var, kaçırılmış olan insanlar var. Bir taraftan 'Mağdurların yanındayım' diyorsunuz, bir taraftan mağdurlar üretiyorsunuz. Bu mu sizin özgürlükçü mücadeleniz."


Erdoğan, girişimciler için yolları açtıklarını, yeni yollar yaptıklarını, engelleri yollardan temizlediklerini anlatarak, "Sizlerin bölgeye gidebilmesi için, biz, kamu olarak önceden gidiyor ve zemini hazırlıyoruz. Özel sektörümüzün bu yollardan geçerek, kamuyu takip ederek bölgeye ulaşmasını, bölgedeki en büyük sorun olan işsizlikle ve yoksullukla mücadelede kamuya destek olmasını özellikle istiyoruz. İşte onun için bir daha söylüyorum, teşvik uygulaması, Türkiye geneli için olduğu kadar, Doğu ve Güneydoğu illerimiz için de bugüne kadar verilen teşviklerin çok çok üzerinde destekleri içeriyor. Yine özellikle 5'inci ve 6'ıncı bölgelerde yapılacak yatırımları çok güçlü şekilde destekliyoruz. Vergi indirimlerinden sigorta primlerinin ödenmesine, yer tahsisinden kredi kolaylıklarına kadar birçok kalemde yatırımcıya çok cazip imkanlar sunuyoruz. İş adamlarımızın bu imkanları, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendireceklerine, bölgeye daha güçlü, daha yaygın şekilde yatırım yapacaklarına inanıyorum" diye konuştu.


BDP'NİN, GÜNEYDOĞU'NUN CHP'Sİ OLMAK İÇİN BİR GAYRETİ VAR


Terör meselesinde, hem saldırılara, hem de tahriklere asla boyun eğmeyeceklerini belirten Erdoğan şunları söyledi:

"Biz, 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni başlattığımız andan itibaren, bu meseleyi çözmek için çok samimi şekilde irade beyan ettiğimiz andan itibaren, dikkat edin, hem terör saldırıları, hem de tahrikler ciddi şekilde yoğunlaştı. Bizim, çözüm konusundaki kararlı duruşumuz karşısında, PKK ve onun uzantısı olan siyasi parti, çok ciddi şekilde bir tahrik, provokasyon ve nifak sürecini başlattı. Adeta, bu meselenin çözülmemesi için, ellerinden ne geliyorsa onu ortaya koydular, engellemek için ellerinden geleni de yapmaya devam ediyorlar. Biz, bu meseleyi, PKK'ya ve uzantılarına rağmen çözeceğiz. Her zaman ifade ediyorum, benim Kürt kökenli kardeşlerimin temsilcisi BDP değildir. Partimin bölgede aldığı, Kürt kardeşlerimden oy, BDP'nin aldığı oyun çok çok üzerindedir. Biz bu sürece katkı vermek isterse eğer BDP, çözümde olumlu rol oynamak isterse, biz oturur konuşuruz, müzakereye açık olduğumuzu zaten daha önce de söyledik. Ama biz bölücü terör örgütüyle asla müzakere etmeyiz, onlarla mücadele etmeye devam ederiz. Bölücü terör örgütüne düşen görev, elindeki silahı bırakmasıdır. Güvenlik güçlerinden silah bırakmak talebinde bulunanlar gaflet içindedir. Güvenlik güçlerinin görevi, o silahla hem terörle mücadeledir hem asayişi, mazlumu, mağduru korumaktır. O, onun zaten kendi asli enstrümanıdır. Onu hiçbir zaman bırakamaz. Suriye konusunda bile bakıyorsunuz, Türkiye'de şu mevcut bölücü terör örgütüyle mücadelemizi kalkıp Suriye'deki o bilinçli muhalefet gücüyle aynı şekilde değerlendirecek kadar bunlar gaflet içindeler. Bir defa Türkiye'dekilerin ne alakası var. Suriye'de 'Ben parlamentoda yer alacağım' diyen insanlara seçilme hakkı verilmediği gibi, Baas rejiminin oradaki zulmü karşısında kalkıp bu insanlar acımasızca öldürülüyor. Türkiye'de bir Baas rejimi yok. Eğer varsa bunun tek numunesi zaten biliyorsunuz CHP'dir. İşte uzantısı olarak BDP parlamentoda, önü açık. Her türlü katılımcı noktada aktivitesini yapabiliyor. Ama ne yazık ki bugün yaptıkları gibi tahriklere devam ederse, bugün yaptıkları gibi, toplumun farklı kesimleri arasına nifak sokma girişimlerine devam ederse, en önemlisi de terör örgütüyle arasına mesafe koymazsa, kaybeden kendileri olur. Şunu da burada açık açık söylüyorum, bölücü terör örgütünü, bir terör örgütü olarak tanımayanlar, bölücü terör örgütünün tüm kanlı eylemlerinde suç ortaklığı içindedir. Bölücü terör örgütünü kanlı bir terör örgütü olarak değil, 'silahlı halk hareketi' olarak tanımlayanlar, terörü, kanı, acıyı meşrulaştırmak gibi çok büyük bir gafletin, çok büyük bir yanılgının içindedir. Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip, orada terör örgütünü 'silahlı halk hareketi' olarak nitelendirenler, bugüne kadar bölücü terör örgütünün uyuşturucu ticaretindeki rolünü görmezden geldiler. Bu beyefendiler, bölücü terör örgütünün kendi mensuplarına, özellikle kızlara, çocuklara, hatta kendi örgüt yöneticilerine yaptığı vahşeti görmezden geldiler. Aklıselim sahibi hiç kimse, kanlı, taşeron bir cinayet örgütünü hiçbir zaman silahlı bir halk hareketi olarak tanımlayamaz ve bunun için de BDP, meselenin çözümü için bugüne kadar hiç iyi bir sınav vermedi. Tam tersine çözüm yaklaştıkça, çözüm için kararlı adımlar atıldıkça, süreci tıkamak, gerginleştirmek için, tahrik siyasetini, nifak siyasetini yaygınlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Benim Kürt kökenli kardeşim şunu görsün, Doğuda ve Güneydoğu'nun CHP'si olmak için BDP'nin bir gayreti var. BDP, CHP'nin izinden giderek, bölgeyi faşizan bir baskı altına almak için elinden geleni yapıyor. Bakın şu anda, devletin tüm kurumları, tüm güvenlik birimleri, tüm istihbarat birimleri, bugüne kadar hiç olmadığı şekilde tam bir uyum ve koordinasyon içinde çalışıyorlar. Aynı şekilde devlet, bölgeye, bölge insanımıza; kucaklayıcı, koruyucu, gözetici, şefkatli bir tavırla yaklaşıyor. Düşünebiliyor musunuz, dershaneyi gidip rahatlıkla kurşunlayabiliyorlar, yurtları bombalayabiliyor, kurşunlayabiliyorlar. Bunlara hala nasıl olur da hala iyi niyetle bakabilirsiniz? Bölücü terör örgütünün tüm tehditlerine rağmen, BDP milletvekillerinin tahriklerine, kışkırtmalarına rağmen, oradaki kamu görevlilerimiz sabırla işlerini yapıyorlar. Kalkıp doktorları tokatlayacak kadar, bulunduğu temsili görevin hakkını veremeyen, edep adabın dışına çıkanların bunlar içerisinde nasıl yer aldığını görüyorsunuz."


TABLETLİ VE TELEFONLU UĞURLAMA


Erdoğan, özellikle medyanın, tüm uyarılarına rağmen, terörle mücadele konusunda, Kürt meselesi konusunda gerekli hassasiyeti göstermediğini belirterek, "Buna rağmen biz gerekirse tek başımıza bu süreci götürür, samimi gayretlerimizi ortaya koyarız. Biz bu yola milletimizle çıktık, milletimizle yürüyoruz ve yürümeye de aynen devam edeceğiz" dedi.


Konuşmalar sonunda Başbakan Erdoğan'a, MÜSİAD eski Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan tarafından Peygamber Efendimiz'in ayak izinin gümüş bir tasviri ve Erdoğan'ın, 31 Ocak 2005 tarihinde Pınarhisar Cezaevi'nden gönderdiği ve üzerinde "Ya Sabır" yazılı bir bayram tebriği çerçeveletilmiş olarak hediye edildi. Bu arada Vardan'ın hayatının anlatıldığı video gösterimi sırasında eşi ve annesinin ağladığı kameralara yansıdı.


Öte yandan Başbakan salondan katılımcıların yoğun ilgisi eşliğinde ayrıldı. Birçok katılımcının akıllı telefonlar ve tablet bilgisayarlarla Erdoğan'ın fotoğrafını çektiği görüldü.