TAYYİP BEY’LE ARAMIZ GAYET İYİ

* (Tayyip Bey’le aranız nasıl sorusu üzerine) Tayyip Bey’le gayet iyi. Yani aramızda dostluk, samimiyet, arkadaşlık ilişkisi yok ama gayet medeni ilişkiler içerisindeyiz. Ben kendisini gördüğüm zaman gerekli saygıyı gösteririm. O da bize hal hatır eder. Bir sıkıntım yok. Eğer Başbakan’a gidecek bir meselem varsa da giderim. Bundan birkaç yıl evvel kamuoyuna yansımış olan sertlikler şu anda yoktur.

KÜNYEDEN ÇIKMAMI ÇOCUKLARIM İSTEDİ

* Gazete künyesinden çıkmamı çocuklarım istedi. ‘Sen artık çekil, biz yapacağız’ dediler. Zaten bu bir iki aylık değil, bir kaç yıl önce verilmiş bir karardı. Halen benim Doğan şirketlerimin hiçbir tanesinde imza yetkim, söz hakkım yoktur, sadece hissedarımdır. O dönemde ailemiz arasında bir iş bölümü yaptık. Kızlarımın isimlerini künyeye koyduk. Künyeden ismimin çıkarılmasında en ufak bir siyasi baskı, neden yoktur. Nasıl olabilir ki? ‘Gruptan çık, gazeteleri sat, işi bırak’ ayrı bir şey, ‘ismini oradan çıkar’ ayrı bir şey. Burada bir siyasi neden aranmamalı.

ASKERLER ‘İŞTEN ATACAKSIN’ DEMEDİ

* Bir baskıyla kimseyi atmadım. Ne bir siyasi iktidar ne de askerler ‘bunları işten atacaksın’ dediler. Sadece telkinde bulundukları olmuştur.

* 28 Şubat’ı 1996-2000 dönemi diyorsanız, ben o dönemde hiçbir ihale almadım. POAŞ televizyonda açık arttırmaya çıkarıldı. (Komisyon Başkanı Nimet Baş’ın ‘biz 1994’den başlatıyoruz 28 Şubat incelemesini’ sözleri üzerine) Peki efendim, fark etmez. Ben POAŞ’ı ihale ile aldım. 10 grup girdi sonunda iki grup kaldı, bu televizyonda halkın gözü önünde oldu. 1 milyar 260 milyon dolar biz verdik. 1 milyar 255 milyon dolara kadar da Rahmi Koç ve Ayhan Şahenk çıktı. Hatta sonradan da bana espri yaptılar. ‘Sana 180 milyon dolar kazık attık’ diye. ‘Alacağınız olsun’ dedim. ‘Devlet kazandı’ dediler. ‘Peki devlet kazansın.’ Orada büyük bir yanlış var, ben ihalesiz almadım.

KAMUDAN TEK KÖR KURUŞ KULLANMADIM

* İki, kamu bankalarından ben hiç para kullanmadım. Tek kör kuruş kredi almadım. Hep de bunlardan uzak durdum. Nereden çıkarılıyor bilmiyorum. Bir tek rahmetli babam Ziraat Bankası ile çalışırdı, çünkü bizim Kelkit’te bir tek Ziraat Bankası vardı. Onun dışında ben kamu bankalarının kapısından geçmem. Bu kredi dediğiniz şey hibe değildir ki. Gelip benim holdingimin kapısına Deutsche Bank’ından, Merrill Lynch’ine kadar hepsi avans ve kredi verelim diye uğraşıyorlar. Burada iki büyük yanlış var, bir ben kamu bankalarından kredi kullanmadım, iki POAŞ’ı ihalesiz almadım. POAŞ’taki kamu hissesini ise başkasına satamadıkları için onların kendi fiyatından aldım.

KOMUTANLARLA MESLEĞİM GEREĞİ TANIŞIRDIM

* İstanbul’da 1. Ordu komutanlarıyla mesleğim dolayısıyla resepsiyonlarda tanışırdım. Onlar da genellikle Kara Kuvvetleri’nden, Genelkurmay’dan geldikleri için, Genelkurmay’dakilerle de tanışırım. Özkök Paşa’yla da, Karadayı’yla da Çevik Bir’le de, Başbuğ Paşa’yla da görüşürdüm. Ama bu görüşmemin bir suç olduğu veya gazete sahibinin askerlerle görüşemez diye birşey olduğunu kabul etmiyorum. ‘Böyle beraber oturdunuz karar verdiniz’ bunlar şehir efsanesi böyle şeyler olmaz. Tansu Hanım’ın Amerika’daki mal varlığını yayınlamıştık. Tansu Hanım’a karşı olduğumuz için değil, biz gazetecilik yaptık. O haberden sonra Tansu Hanım’la hep limoni bir gerilim oldu.

* Refahyol iktidardayken İstanbul enerji dağıtım ihalesine girdim ve birinci oldum. Tam o günlerde iktidar değişti, Mesut Bey geldi. Mesut Bey beni 1.5 sene oyaladı. 1.5 senenin sonunda da bu ihaleyi iptal etti. Ben ne Mesut Bey’den, ne de Tansu Hanım’dan ihale aldım. Hiçbir kamu kuruluşundan da böyle bir şey almadım.

* Mesut Bey’le dostluğum vardı, aram iyiydi. Ama aram iyi diye... Mesut Bey’in hükümetinin devrilmesinde en büyük etkenlerden bir tanesi Ticaret Bankası olayıydı. Türk Ticaret Bankası’nı benim gazetecilerim çıkardı. Onunla arkadaşız diye... Bizim haber doğruysa babam olsa korumam. Ben siyaseti dizayn etmiyorum. O dönemin siyasetçileri beni kendi yönetimleri altına almadıkları için hep beni yıpratmaya kalktılar ve devamlı da yıprattılar. Bir komisyon üyemiz bile ‘Sen POAŞ’ı ihalesiz aldın’ diyor. Yok arkadaşlar. SİYASET KENDİNİ DİZAYN EDEMEDİ

* Siyaseti ben niye dizayn edeyim. Siyaset kendisini dizayn edemedi. 28 Şubat döneminde hiçbir zaman ‘askerler yönetime el koysun, askerlerden yana olalım’ demedik, nasıl diyelim. 1980 ihtilalinde Recep Ergun Paşa, Bülent Ecevit’in Arayış Dergisi’ni çıkarıyorum diye beni çağırıp, ‘Seni hapse atarım’ dedi. ‘Ben basıp yayınlıyorum siz yasaklayın’ dedim. Askerin olduğu rejimde demokrasi olmaz, demokrasinin olmadığı bir rejimde de yayın olmaz.

* Başka işlerim de var ama ana işim yayıncılık arkadaşlar. Büyük işim kalmadı. Bankamı, Petrol Ofisi’ni sattım. Sigorta şirketim vardı sattım. Bütün işim yayıncılık ve yayıncılık da hakkıyla yapılırsa doğru bir iştir. Para da kazandırır ama yayıncılığı yaparken ‘devletten, bankadan bir şey götüreyim’ derseniz uzun ömürlü olmaz. Türk basınında 33-34 yıl kesintisiz gazete sahipliği yapan tek adam benim. Mezar taşımdan son kuruşuna kadar hesabını vermeye hazırım. Babamdan başlayarak.

* Zor zamanlarında Dinç Bilgin’e hem kağıt, hem maaşlarına yardımım oldu, bu meslek dayanışmasıydı ama verdiğim 4 milyon doları hâlâ alamadım.

MANŞETE ASKERİN DAHLİ OLMAMIŞTIR

* Hiçbir manşetimize askerlerin dahli olmamıştır. O dönem en ağır manşetlerden birini ben attım, ABD Dışişleri Bakanı Albright’ın, ‘Türkiye’de demokrasi dışı yönetimlere karşıyız’ sözünü manşet yaptık, askerlerin hoşuna gitmedi. Bizim gazetenin görevi resim çekip halkın önüne koymaktır.

AF DEĞİL, DAVALARIN HİÇBİRİNİ KAYBETMEDİM

* Bana, ‘vergi cezası haklı yazılmıştır’ dedirtemezsiniz. Dünyada bu kadar büyük bir vergi cezası örneği yok. Ben bu davaların hiçbirini de kaybetmedim. Ben bu davalarda devletle uzlaştım. Bir af değildi, maliye ve devletle barıştım. Allah için hatalı değildim ama geldi başıma. Kan davasına da dönüşsün istemedim.

ERBAKAN, YELTSİN GİBİ TANKA ÇIKSAYDI

* Ben samimi bir kanaatimi söyleyeyim. Türkiye’de demokrasi ne zaman inkıtaya uğradıysa, o dönemdeki siyasilerin yönetim tarzlarından kaynaklandı. Eğer, siyasiler muktedir olurlarsa, o demokrasi dışı güçlere karşı dik dururlarsa bunlar olmaz. Nitekim bunun son örneğini 27 Nisan muhtırasında gördük, hükümet dik durdu. Eğer hükümet geri adım atsaydı, zannederim daha çok üzerine gelinecekti. Ama hükümet dik durduğu için bir daha darbe tehlikesi olmadı. Şunu söylemek istiyorum. Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin Erbakan da değerli bir Türk siyasetçisiydi. Memlekete hizmetleri de vardı. Eğer o zaman Erbakan, Yelstin gibi tankın üzerine çıksaydı, askerler de böyle ileri gidemezlerdi. Tansu Hanım diyor ki ‘biz görevden alacaktık, cumhurbaşkanı imzalamaz diye almadık’ bu beni çok ilgilendirmez ama siz görevden alırdınız, cumhurbaşkanı imzalamazsa halka dönerdiniz, ‘Bak siz bizi seçip buraya getirdiniz. Yönetemiyoruz alın emanet size’ derdiniz.

O MANŞET YANLIŞTIR, HATADIR

* (411 el kaosa kalktı manşeti anımsatılınca) Ben Bodrum’daydım, (Ertuğrul Özkök) o kendine göre açıklıyor ama bana göre yanlıştır, hatadır, bunu da her zaman söyledim. (Gerekirse silah kullanırız manşeti anımsatılınca da) Eğer bunu söyleyen Abuzittin efendi ise yanlıştır ama söyleyen önemli fonksiyonlar icra eden biriyse yapılır. O söz bugün de söylense yine yaparım. Benim işim askerin de söylediğini halka anlatmak, bunun cevabını biz değil halk verecek.

(Ahmet Kaya’ya yönelik ‘vah şerefsiz’ manşeti için) O manşeti savunan arkadaşlarım onun da Türkiye için kötü şeyler söylediğini söylüyor, ben yine de doğru bulmam, keşke bu kadar keskin ve sert bir manşet atılmasaydı.



DHA(ESM)