İstanbul Barosu’nun önünde toplanan Avukatlar "Ölüm değil çözüm, Savaş değil müzakere" yazılı pankartla yürüyüşe geçti. Galatasaray Meydanı’nda gelen grup adına okunan açıklamada, “Doğal ve temel hakları için bedenlerini ortaya koyanların taleplerine idam tartışmasıyla cevap vermek insanlıktan uzaklaşmaktır. Yüzlerce insan ölüm sınırında, bu belki de yarın binlere ulaşacak. Bugün açlık grevlerinin 55. günü. Halkın hak arama özgürlüğünün temsilcilerinden. Başbakanın emriyle tutuklanan avukatlardan meslektaşımız Av. Cengiz Çiçek de açlık grevinin 21. gününde. Bedenini ölüme yatıranlar; en doğal hak olan "Anadilde savunma hakkı"nı, "Anadilde Eğitim Hakkı"nı istiyorlar. Bu haklar İnsan doğasının ve halkların olmazsa olmaz bireysel ve kolektif haklarıdır. Einstein "Dilin sınırı beynin sınırı" derken, Heidigier, "Dil düşüncenin evi" derken, Albert Camus, "Vatanım Fransa değil Fransızca" derken anadilin önemini vurguluyorlardı. İnsan hakları hukukunun ulusalüstü bir çok bağıtlarında da bu haklar temel haklar olarak uzun yıllardan beri vurgulanmaktadır.

Anadil için haftalardır açlık grevinde bulunan yüzlerce tutuklu İmralı'daki tecridin de son bulmasını istiyor. İmralı'da 1999'dan bu yana yazılı hukuk kuralları yerine, iktidarların keyfi kuralları uygulandı. 16 aydır da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 25. maddesi çiğnenerek ziyaret yasağı ve avukat görüş yasağı uygulanıyor.

Başbakan diktatörce "O mahkum avukatlarıyla görüşemez" diyor. Başbakan hukukun evrensel ve yazılı kurallarını çiğneyerek suç işliyor. Evrensel Hukuk kuralları yerine aşiret yasaları, çadır devleti yasaları uygulamak istiyor. Hiçbir başbakanın, hiçbir mahkumun ve tutuklunun haklarını yasaklama yetkisi olamaz. İktidar bu tecritle, "BM Tutuklu Ve Hükümlüler İçin Uyulması Gereken Asgari Standart Kurallarını da ayaklar altına alıyor. Gelinen nokta vahimdir. Cezaevi yönetimleri kasıtlı olarak B1 vitamini verilmesini engellemekte, açlık grevindekiler tek kişilik hücrelere konulmaktadır. Şimdiden vücutlarında ciddi hasarlar görülmeye başlanmıştır. Siyasi İktidar 1996 ve 2000'de yaşananlardan ders çıkarmalıdır. Her türlü müdahale Malta ve Tokyo Bildirgelerinin ihlali olmakla kalmayacak, toplum vicdanında büyük yaralar açacak, bir insanlık suçu olacaktır. Sorunun çözümü açıktır. Vicdanlara hitap eden bu açlık grevini iyi anlamak, temel ve doğal haklarda görüş birliğine varmak, toplumsal barış yolunda insan hakları hukukuna uygun bir şekilde adım atarak ölüme değil, onurlu yaşam birliğine kapıyı açmaktır. Temel hak ve özgürlüklerin kararlı savunucuları olarak, iktidarı inattan vazgeçmeye. başta hala sessizliğini koruyan İstanbul Barosu olmak üzere tüm hukuk kurumlarını da hakça çözüm için etkin çabalar göstermeye çağırıyoruz."

Gurup basın açıklamasının okunmasının ardından olaysız şekilde dağıldı.