Siirt'te özel güvenlik görevlisi Güven Güneş ile 75'inci Yıl İlköğretim Okulu sınıf öğretmeni Esin Güneş, 2008 yılında evlendi. Esin Güneş, iddiaya göre evliliklerinin ikinci yılında eşinden şiddet görmeye başlaması üzerine, boşanma davası açtı. Öğretmen Esin Güneş, 24 Ağustos 2010 günü eşi Güven Güneş, taksici Beşir Üzüm ile gittiği Aydınlar İlçesi'nde 'Kale' olarak bilinen uçurumun dibinde ölü olarak bulundu. İfadesine başvurulan Güven Güneş pikniğe gittiklerini ve olayın kazayla meydana geldiğini öne sürerek, "Taksici arkadaşım Beşir Üzüm'ün kullandığı araçla bölgeye gittik. Eşim hava alsın, gezelim, piknik yapalım istedik. Kameriyede otururken ayağa kalkmak istedi. Bu sırada ayağı takıldı ve düştü" dedi.

AİLE İTİRAZ EDİNCE DOSYA YENİDEN AÇILDI

Olayın dosyası, önce 'kaza' denilerek kapatıldı. Ancak genç öğretmenin ailesi, kızlarının kaza sonucu ölmediğini, damatları tarafından öldürüldüğünü iddia etti. Aile fertleri kendi imkanlarıyla topladıkları delillerle Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, olayın soruşturulmasını istedi. Başvuru üzerine savcılık, dosyayı yeniden açarak soruşturma başlattı. Soruşturma sonunda savcılık, Esin Güneş'in eşi ile taksici arkadaşı hakkında, 'kasten adam öldürmek' suçlamasıyla ömür boyu hapis istemiyle dava açtı.

ÖLÜMÜNDEN ÖNCEKİ FOTOĞRAFLARI

Siirt Ağır Ceza Mahkemesi'nde Güven Güneş ile Beşir Üzüm'ün tutuksuz yargılandığı davada Esin Güneş'in ölmeden dakikalar önce çekilen fotoğrafları ortaya çıktı. Fotoğraflar üzerinde mahkeme olay yerinde keşif yapılmasına karar verilince, 6 Nisan 2012 günü keşif yapıldı.

OLAY YERİ KEŞFİ: İTİLMİŞ OLABİLİR

Öğretmen Esin Güneş'in düşerek öldüğü iddia edilen Aydınlar İlçesi'ndeki 'Kale' olarak adlandırılan bölgede 3 hakim ve 1 savcının da hazır bulunduğu keşifte, tutuksuz yargılanan sanıklar Güven Güneş ve taksici Beşir Üzüm kaleye geldikleri andan itibaren yaşananları ayrıntılı olarak anlattı. Keşfe katılan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü, Siirt Üniversitesi'nde bir yardımcı doçent, bir araştırma görevlisi, adli tıp uzmanı ve emniyet müdürlüğü olay yeri inceleme ekibinin hazırladığı raporlar tamamlanarak mahkemeye sunuldu. Yaklaşık 100 sayfa olan ve çizim, fotoğraf ve grafiklerin bulunduğu bilirkişi raporlarında Esin Güneş'in, kendiliğinden değil; itme, itilme ya da bir dış kuvvete maruz kalarak düşmüş olabileceği kanaatine varıldı.

MAHKEME ADLİ TIP'A SORDU

Siirt Ağır Ceza Mahkemesi de dosyanın Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'ne gönderilmesine karar verdi. Mahkeme, dosyadaki mevcut bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporları ışığında suça konu olayda maktulün bulunduğu yerden kendiliğinden veya bir dış kuvvetin etkisi ile düşmüş olup olmadığının tespitinin tıbben mümkün olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nden ayrıntılı rapor istedi.

ADLİ TIP RAPORU: DÜŞME VEYA İTMEYİ TIBBEN TESPİT ETMEK MÜMKÜN DEĞİL

Siirt Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün yapılan duruşmaya Adli Tıp Kurumu'nun raporu ulaştı. Adli Tıp Kurumu tarafından mahkemeye gönderilen raporda, "Her ne kadar ölüm sonrası otopsi yapılarak iç organ değişiklikleri araştırılmamış ise de mahalinde yapılan ölü muayenesinde, dış muayenede, tanımlanan travmatik değişimlerin lokalizasyonların özelliklerinin ve ağırlıklarının dikkate alındığında, kişide tespit edile lezyonların adli dosyada mevcut olay yeri inceleme raporunda tanımlaması yapılan yüksek düşmesi, durumunda oluşabileceği sorulduğu üzere düşme öncesi sürüklenme, bir başkası tarafından itilme veya atılıp atılmadığının mevcut adli ve tıbbı belgelerle tıbben tayininin yapılamadığına oy birliği ile karar verildi" denildi.

TALEPLER REDDEDİLDİ, DURUŞMA ERTELENDİ

Siirt Ağır Ceza mahkemesinde bugün görülen ve taraflar ile tutuksuz sanıklar Güven Güneş ve Beşir Üzüm'ün katıldığı duruşmada, Adli Tıp Kurumu'ndan gelen rapor okundu. Rapora itiraz eden Esin Güneş'in avukatı Abdulkerim Gider, raporda aleyhte olan hususları kabul etmediklerini belirterek, "Mahkeme, Adli Tıp Fizik İhtisas Kurulu'ndan rapor talep ettiği halde rapor 1'inci İhtisas Dairesi tarafından yazılmıştır. Bizce bu durum maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yeterli değildir. Biz olay yerinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için fizikçi bilirkişilerle birlikte yeniden keşif yapılmasını, ayrıca olay günü kale civarında bulunun baz istasyonunda olay tarihi ve saatinde sinyal alan tüm telefonların tespiti ile sanıkların görüşme yaptığı kişiler olup olmadığının tespitini istiyoruz" dedi.

Mahkeme, Gider'in taleplerini reddederek, dosyanının esas hakkındaki mütaalasını yazması için Cumhuriyet Savcısı'na verilmesini karar vererek, duruşmaya erteledi.

"KARAKOL KOMUTANI YALANCI TANIKLIK YAPIYOR"

Duruşma nedeniyle Kadın Cinayetlerini Durduracağı Platformu üyeleri ile Esin Güneş'in annesi Fahriye, babası Yüksek Işık, kızlarının fotoğrafını taşıdı. Esin Güneş'in dayısı Mehmet Konuk, duruşmanın ardından yaptığı açıklamada, mahkemenin kadınlara cinayeti, katillere ise özgürlük kararı verdiğini ileri sürerek, "Başından bu yanan katiller serbestçe elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor. Daha olay soruşturma aşamasındayken, Beşir Üzüm, S.Ç.'yi arıyor. Ardından S.Ç. 5 kere kendi telefonuyla 2 kere de karısının telefonuyla Beşir Üzüm'ü arıyor. S.Ç. verdiği ifadesinde pikniğe gittiğini söylüyor. Oysa verdiği saat ile söylediği saat ile kayıtlardaki saat hiçbir şekilde birbirine uymuyor. S.Ç. açıkça yalancı tanıklık yapıyor" iddiasında bulundu.

Konuk, S.Ç.'nin Gökçebağ karakol komutanı olduğunu belirtirek, şöyle konuştu:

"S.Ç., Beşir Üzüm için ne diyor. 'Benim geldiğim günden beri Beşir Üzüm'ü tanırım, ona güvenirim o olmadan karakolun kapısından başka taksiciyi içeri sokmam, eşimi çocuğumu başka taksiciye güvenip emanet etmem'. Bu S.Ç., Beşir Üzüm'den taksi istediğini söylüyor ama telefon kayıtları S.Ç.'yi yalanlıyor. İlk telefonu cinayetten yarım saat sonra Beşir Üzüm S.Ç.'ye açıyor. Daha sonra dediğim gibi S.Ç. 5 kere kendi telefonundan 2 kere de eşinin telefonundan Beşir Üzüm ile telefon görüşmesi yapıyor. Israrla mahkemeye soruyoruz söylüyoruz S.Ç. o saatte başka kimlerle görüştü. Olay yeri tespit tutanağını hazırlayan karakol komutanı ile görüştü mü görüşmedi mi? Jandarma istihbaratları beni arayıp Beşir Üzüm hakkında bilgi sordular diyor. Jandarma istihbarat S.Ç.'yı aradı mı aramadı mı? Mahkeme bunun peşinde değil. Mahkeme hiç oralı değil. Savcı bunun cinayet olduğunu ısrarla söyleyen aileye ve avukatına 'siz kendi işinize bakın, biz kendi işimizi biliriz, bize işimizi öğretmeyin' diyor. Ama o savcı ne Beşir Üzüm'ün ne Güven Güneş'in telefon kayıtlarını dinleme ihtiyacı duymuyor. Cinayetten sonra bile. Güven'in evinde arama yapma ihtiyacı duymuyor. Esin'in günlükleri var onu arama ihtiyacı duymuyor. Daha soruşturma aşamasında kapatılıyor. Otopsi raporunu hazırlayanlar Güven Güneş ile Güven'in babasının çalıştığı hastaneden Devlet Hastanesi'nden gelen doktorlar. İyi ilişkiler üzerinden kazadır denilip her şey kılıfına uyduruluyor. S.Ç.'nin aradığı devreye girdiği bir şekilde olay yeri tespit tutanakları düzenleniyor kazadır deniliyor. Bir yıl sonra bir üst mahkemeye yapılan itirazla ancak Esin Güneş davası için dava açılabildi. Çünkü Esin'in tırnakları arasında bir kişiye ait deri parçaları vardı. Bir insanın tırnakları arasına deri parçası girmesinin bir tek koşulu var boğuşmadır. Başka hiçbir koşulda bir insanın tırnaklarının arasına bir insanın deri parçası girmez. Bu deri parçası kime ait ben yüzde yüz diyorum ki Güven Güneş'e ait."

Konuk, Türkiye'de bir sonuç alamaları halinde davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyacaklarını söyledi.




------------

S.Ç. Serkan Çağlayan