Alman hapishaneleri Türk ve Kürt gençleri ile dolu. Uyuşturucu ile ilgili suçlar birinci sırayı alıyor. Cemaatlere ve dini örgütlenmelere gidenlerin sayıları, çareyi orada bulacaklarına inandıkları için hızla artıyor. 

Almanya şu sıralarda görkemli bir şekilde milyonlarca Euro harcayarak göçün 60 yılını kutlarken acı gerçeğe hiçbir yerde değinilmiyor.

Göçmen işçiler için; süslü püslü kelimeler ile bu ülkenin kalkınmasına ve ekonomisine büyük katkıları oldu şeklinde yayınlar yapılmaktadır.

Alman İş Ajansı'nın yayınladığı verilere göre, Türkiye'den gelen göçmen ailelerin dörtte birinden fazlasının açlık sınırında olduğu yani Harz IV ve sosyal yani devlet yardımı ile geçindiği dikkat çekmektedir.

Öte yandan Türkiye'den gelen göçmenlerin yüzde 27'sinin de pandemi döneminde yardımla geçindiği belirtiliyor.

Diğer göçmenlerin çoğunluğunun da devlet yardımı ile geçindiği vurgulanıyor.

Göçün 60. Yılı kutlanırken birinci neslin çoğunun hayatta olmadığı bir gerçektir.

Bu ülkenin ayrılmaz bir parçası olan ikinci, üçüncü, dördüncü kuşak ve hatta beşinci kuşak da burada doğdu. Bu gençlerin konumlarına şöyle bir göz atmamızla görüyoruz ki gençlerin yüzde 26’sı, devlet yardımı olmadan geçinemiyor.

Bavyera’da okuyan Türkiye kökenli çocuklarının yüzde 20’ye yakını üniversiteye giderken, bu oran bugün yüzde 10’ların altına düşmüştür.

Diğer eyaletlerde de benzeri durum mevcuttur.

Yine Berlin’de yaşayan gençlerinin işsizlik oranı da hayli yüksek. Diğer eyaletlere bakıldığında pek farklılk yoktur.

Birinci kuşağın Almanya'ya gelişinin 60. yılı milyonlar verilerek görkemli bir şekilde kutlanıyor. Sonraki kuşakların Almanca bilgisi kötü. Sokak dili ile bozuk Almanca konuşanların sayısı oldukça kabarıktır. Birçoğu okulda ve okuldan sonra da Almanca mektup bile yazamadığı acı bir gerçek.

Okullarda çok dilli eğitim yapılmadığı için – İki dile de hâkim olan gençlerin sayısı çok azdır.

Türkçesi, Kürtçesi, Almancası iyi olanların sayısı çok düşüktür. Eğitim ve gelir düzeyini artıranlar, “Gettolardan kurtulup Alman toplumunun içine karışıp başarıya ulaşanların sayıları da çok azdır.

Alman hapishaneleri Türk ve Kürt gençleri ile dolu. Uyuşturucu ile ilgili suçlar birinci sırayı alıyor. Cemaatlere ve dini örgütlenmelere gidenlerin sayıları, çareyi orada bulacaklarına inandıkları için hızla artıyor.  Yirmi birinci yüz yılda birçok aile, kızlarının “orası- burası görünür” diye yüzme dersine gitmesine bile izin vermiyor. Bu konuda, aile bilinçlendirilmediği gibi sorunları ile baş başa bırakılıyor.

Günlük yaşamda ev veya işyeri ararken, aşağılanma ve horlanmalar oluyor. Milliyetçilik, ırkçılık ve dinsel bağnazlık buna paralel öylesine artıyor ki, aileler  “namus” adına çocuklarını okul gezilerine bile göndermez hale gelmiş bulunuyor.

Bu konularda da aileler kendi hallerine bırakılarak, aslında sorunlardan kurtulamaz hale geliyorlar.

Ramazan ve Kurban bayramları Avrupa da resmi bayram olarak tanınmadığı için, Türkiye kökenli aileler, çocuklarını “Bugün bizim bayramımız” diye okula gönderip göndermemede tereddüt ediyorlar

Göçmenlerin birçok sorunları ile baş başa bırakıldığı bir dönemde, göçün 60. Yılını kutlamak, sorunlarını dile getirmemek, göz boyayan bir tutum değil midir?

Burada, göçün 60. Yılı kutlamalarında bahsettiğim sorunların dile getirilmesini istiyorum.

Çözüm önerilerinde bulunulsun ve aracı kurumlar yerine direk göçmenlerin kendileri ile sorunun çözümü için masaya oturulsun.

Şimdiye kadar aracı kurum ve kuruluşlar milyonlarca paraları alarak sorunu çözümsüz, içinden çıkılmaz hale getirdiler. Artık bu duruma son verilsin.